#hivbilgisi arama sonuçları
316 sonuç bulundu
- Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan 5 yaşında!
Türkiye'nin #hivbilgisi kaynağı Kırmızı Kurdele İstanbul'un öncü imzacılarından ve uluslararası sözcülerinden biri olarak 2016 yılında, henüz ilk gününde Türkiye'ye taşıdığı ve ısrarlı yayınlarla/mesajlarla yaygınlaştırdığı New York merkezli *Belirlenemeyen = Bulaştırmayan kampanyası beşinci yaşını kutluyor! Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü M. Yayın tarihi : Temmuz 16, 2021 5 yılın sonunda 102 ülkede, binden fazla sivil toplum kuruluşu, inisiyatif ve kamu kuruluşunun imzaladığı ve yerel düzeylerde özgün kampanyalarla yaygınlaştırarak dünya çapında binlerce hayat kurtaran ve HIV pozitif bireyleri özgürleştiren kampanyanın YouTube ve Facebook'ta canlı olarak gerçekleşecek yaş günü kutlamalarına, dünyanın pek çok yerinden aktivistler, bilim insanları, kamu görevlileri ve özel konuklar katılacak. 21 Temmuz akşamı Türkiye saati ile 22.00'de online olarak düzenlenecek doğum günü özel yayınını YouTube ya da Facebook üzerinden canlı olarak izleyebilirsiniz. İstanbul halkıyla B eşittir B üzerine I Stops with U I Turkey I Red Ribbon Istanbul (English subtitle) *Belirlenemeyen = Bulaştırmayan ne demek? B eşittir B vücutlarındaki HIV belirlenemeyen (undetectable) seviyede olan HIV taşıyıcılarının cinsel ilişki yoluyla (kondom kullanmasalar dahi) HIV bulaştırmayacağının bilimsel ve çok güçlü kanıtlarla ispatlandığı anlamına geliyor. Temelindeki bilimsel kanıtlar oldukça güçlü olan bu kampanya, dünya çapında hayatlar kurtarmaya ve HIV ile yaşayan bireyleri özgürleştiremeye 2016 yılından beri devam ediyor. www.kirmizikurdele.org/besittirb #hivhakkindahersey
- *Z Kuşağı HIV'i görmezden mi geliyor?
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü A. Yayın tarihi: 25 Kasım 2019 (*Çeşitli kaynaklara göre 1996 ve sonrasında doğan bireylerin oluşturduğu nesile Z jenerasyonu/kuşağı deniyor. Teknolojinin hakim olduğu ve bilgiye erişim olanaklarının, öncekilere göre oldukça kolaylaştığı bir çağda doğmuş olmaları sebebiyle teknolojiyle oldukça iç içe yaşayan bu jenerasyona, “internet kuşağı” adı da veriliyor. ) AIDS'in ciddi bir global paniğe yol açtığı ilk günlerden bu yana, başta bilim insanları olmak üzere, aktivistler, sağlık profesyonelleri ve tüm muhataplar, giderek iyileşen bir tutum geliştirerek HIV ile yaşayan bireylerin hayatlarını etkileyecek nitelikteki olumsuz dile karşı mücadeleye bir şekilde destek oldular ve olmaya da devam ediyorlar. Yapılan araştırmalardan çıkan bilimsel verilerin de ışığıyla, enfeksiyonun tedavisi ve korunma yöntemleri konusunda da doğru ve güvenilir bilimsel bilgilerin yayılması da eş-zamanlı olarak gerçekleşmeye devam ediyor. Ancak sonuçları geçtiğimiz günlerde paylaşılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, HIV yayılımının küresel seviyede tamamen durdurulması hedefinin en önemli anahtar gruplarından olan Z jenerasyonunun #hivbilgisi yetersizliği ve hatta ilgisizliği, yani bilgiyi reddetme ve umursama tutumu acı bir şekilde karşımıza çıktı. Kırmızı Kurdele İstanbul olarak, kurulduğumuz ilk günden beri, doğru, anlaşılır ve bilimsel çıktılara dayalı HIV bilgisini, kanıt temelli aktivizmin Türkiye’deki ilk örneğini uygulayarak, ülkemizde yaşayan her kesimden bireye ulaşma hedefiyle çalışmaya devam ediyoruz. Ancak buna rağmen, toplumsal norm ve kodlarımızın katılığından dolayı, Türkiye’de HIV olgusunu hala ahlak ve dogmatik konu başlıkları arasındaki sıkıştığı yerden çıkarmak, her zaman çok kolay olmuyor. Her ne kadar Z jenerasyonu, HIV yayılımının tamamen durdurulduğu bir gelecek inşa etme yolunda en önemli hedef kitlelerden biri olsa da, detaylarını aktaracağımız araştırma benzeri bir araştırmayı Türkiye’de mevcut koşullarda yapmak şimdilik çok zor. Fakat Amerika’da yapılan bu araştırmanın çeşitli çıktılarının, Kırmızı Kurdele İstanbul’un #onlinehivdanismanligi servisine gelen bazı sorularla benzerlik göstermesi dikkatimizi çekti ve Dünya HIV gündemini tüm boyutlarıyla yerele aktarmak amacımıza uygun olduğu için özellikle paylaşmak istedik. Global sözcülerinden biri olduğumuz Belirlenemeyen = Bulaştırmayan (B=B / U=U) kampanyasının yönetici organizasyonu olan Amerika merkezli Prevention Access Campaign ile bir ilaç firması tarafından ortaklaşa yürütülen “HIV’i Öğren: Genç Yetişkinler ve Gelecekteki Mücadele” başlıklı araştırma, ABD’de yaşayan genç yetişkinlerin (18-36 yaş), HIV’e yaklaşımı, güncel HIV bilgileri ve korunmaya dair gösterdikleri çabayı sorguluyor. Online erişime açık anket yöntemi ile yapılan, 18-22 ve 23-36 yaş aralıklarından toplamda 1,596 HIV ile yaşayan ve yaşamayan bireyin katılım gösterdiği araştırma aynı zamanda, genç nüfusun nasıl da HIV’e ilişkin yanlış bilgilerle dolu olduğunu ve HIV-negatif bireylerin bakış açısının nasıl ötekileştirici olduğunu gözler önüne seriyor… Gençler HIV’i nasıl algılıyorlar? Araştırma sonuçlarına göre 23-36 yaş aralığındaki bireylerin %28’i, HIV ile yaşayan bir birey ile asla el sıkışmayacağını, ya da ona sarılamayacağını ve onlarla kati suretle arkadaşlık yapmayacağını belirtiyor. Bu veriye benzer bir başka veri ise HIV ile yaşayan bireylerin %90’ı duygusal, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmamak adına mevcut sağlık durumlarını, aileleri de dahil olmak üzere, başkalarıyla paylaşmaktan kaçındıklarını belirtmeleri. HIV ile yaşamayan yani HIV-negatif olan bireylerin %30’u ise, HIV ile yaşayan biriyle iletişimde olmanın dahi kendisini kötü hissettireceğini söylüyor… Araştırma aynı zamanda, bunca bilimsel gelişmeye rağmen, yeni neslin HIV bilgisinin neredeyse hiç gelişmediğini gözler önüne seriyor. Araştırmaya katılan 18-22 yaş aralığındaki Z jenerasyonu HIV negatif bireylerin %41’inin HIV bilgisi tablosundaki olumsuz ve eski bilgiler ile, daha eski nesil olan 30-36 yaş aralığındaki HIV negatif bireylerin HIV bilgisi arasında eşleşme söz konusu. Yani aradan yaklaşım 20 yıl geçmiş olmasına rağmen hala eski bilgiye takılıp kalma söz konusu! Özetlersek, özellikle yeni kuşaktaki bilgiye direnme ve doğruyla ilgilenmeme hali sadece bize özgü değil! Araştırma sonuçlarının işaret ettiği bir diğer gerçek ise, korunma araçlarına yönelik bilgi eksikliği… Araştırmaya katılan HIV negatif bireylerin %54’ü, HIV ve diğer CYBE’lerden korunmak için kondom ya da PrEP kullanmıyor. Dahası, HIV negatif katılımcıların %32’si PrEP nedir, bilmiyor! Acaba yaklaşım ve HIV’e ilişkin toplumsal bilgi düzeyini ölçmek adına alanında yapılmış önemli bir araştırma olan bu çalışmanın bir benzeri, ülkemizde yapılmış olsaydı sonuç nasıl olurdu? www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- İlaç şirketlerinin bilmenizi istemediği altı şey ve duymak istemedikleri bazı sorular
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Tedavi aktivisti (Detaylı bilgi sayfa sonunda) Yayın tarihi: Aralık, 2019 -Muhtemelen- sadece Kırmızı Kurdele İstanbul’dan duyacağınız şeyler... Doğrudur, alt başlık biraz iddialı! Fakat karar vermeden önce lütfen yazının tamamını okuyun. Evet bunları -muhtemelen- sadece Kırmızı Kurdele İstanbul’dan duyacaksınız çünkü daha önce bu açıklıkta ve cesarette bir duruş örneğine pek tanık olmadınız, yine -muhtemelen- bundan sonra da olmazsınız. Çünkü özellikle de HIV gibi, kısıtlı fon olanaklarının ayrıldığı zor alanlarda çalışan, klasik modellere dayalı STK'lar/dayanışma grupları vb. bazen onlara çok kızgın olsalar da, hiçbir büyük şirketi kızdırmayı ve onlarla mevcut/potansiyel ilişkilerini bozmayı göze alamazlar. Biz ise Kırmızı Kurdele İstanbul’u olabildiğince bağımsız kılan bir stratejinin oluşturduğu farklı bir modelle çalışıyoruz. Yani stratejik temel faaliyetlerimizin ve projelerin gerektirdiği giderleri az miktardaki öz kaynaklarımızla ve bağışlarla sürdürebiliyor, fiziki mekan gibi temel ihtiyaçları sponsorlukla çözüyor ve uzmanlık gerektiren yazarlık, editörlük, tasarım vb. İhtiyaçları gönüllülük temelinde sürdürüyor, yani maaşlı çalışan bulundurmuyoruz. Bu yeteneklerin oluşturduğu hareket alanının genişliği ve özgürlüğü dolayısıyla da ilaç firmaları vb.ne karşı daha rahat bir dil ve tavır takınabiliyoruz. Bütün bunların dışında, sorularımızın geçerlilik ve gerekliliklerinden ve paylaştığımız altı şeyin doğruluğundan eminiz. (Eminiz çünkü; mesela bu yazının hazırlayanı olarak Avrupa’nın tamamını kapsayan uluslararası bir STK’nın bilimsel çalışma kurulundayım ve halen devam eden pek çok araştırmanın çeşitli aşamalardaki rapor/bilgi notlarını okuyabiliyor yani süreçlere ilişkin bilgi ve fikir sahibi olabiliyorum) Dolayısıyla sadece gönüllü STK yöneticisi değil fakat kelimenin tam manasıyla, gerçekten aktivist olma bilinciyle sorduğumuz/yazdığımız, şu ya da bu firmaya ait ilaçlardan herhangi birini kullanan herkesin merak ettiği şeylerin kimseyi kızdırmayacağına da inanıyoruz. Şunu da eklemek isteriz ki, bu soruları ve altı gerçeği kendi heybemizden çıkarmış, ters tarafımızdan uyandığımız bir sabah öfkeyle uydurmuş da değiliz! Bunlar dünyanın her yerinde, aktivistler tarafından dile getirilen ve cevapları uzun zamandır aranan sorular. Fakat olur da yazıya öfkelenen, haksızlık yaptığımızı düşünen olursa, yollayacakları cevapları, bilgileri hatta gerekirse tekzip metinlerini de aynen paylaşmaya hazırız. Fakat bu sorulara karşılık, ürünlerini (!) yani ilaçlarını dünya genelinde çoğunlukla devletlere satmakta olan küresel ilaç şirketlerinden, ürettikleri ilaçların, aşıların vb. sürekli yükselen fiyatlarını meşrulaştıran argümanlar dinliyoruz. Kırmızı Kurdele İstanbul'un ilk günden bu yana partnerlik ve işbirliği sürdürdüğü Amerika merkezli Prevention Access Campaign (Tedaviye Erişim Kampanyası) ise, kurulmasının üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen, hayat kurtaran bu ilaçlara erişimin, kar sağlamaktan daha çok insan sağlığını ön plana alınmasıyla mümkün olacağını vurguluyor ve ilaçların araştırma geliştirme aşamalarında tam bir şeffaflık sağlanması için, ilaç firmalarının gösterdiği kimi şımarık ve umursamaz tavırlara karşı ilkeli bir duruş gösteriyor. Kırmızı Kurdele İstanbul’un ilkesel duruşuyla tamamen örtüşen ve çok verimli bir işbirliğine zemin olan bu tavrı tamamen destekliyor ve Türkiye’de faaliyet sürdüren ilaç firmalarına bulduğumuz her fırsatta sorduğumuz bazı soruları bu yazıda da tekrarlıyoruz; *İlaç ruhsat, geri ödeme, fiyatlandırma, SGK anlaşması aşamaları neden şeffaf değil? *Bu süreçlerde ya da sonrasında sivil toplum kuruluşlarını ve onlar aracılığıyla kullanıcıları neden bildirmiyorsunuz? *Portföyünüzde başka seçenekler de mevcutken ve neden b ilacı için geri ödeme başvurusu yapıyorsunuz da a ilacı için neden yapmıyorsunuz? Mesela uzun yıllardır kullanılan TDF’nin gelişmiş bir versiyonu olan TAF pek çok ülkede kullanılabilirken, Türkiye’de geri ödeme başvurusu neden hala yok? Böyle bir başvuru yapılacak mı? Bu önemli sorulara karşılık yerel ve global tüm şirketler, insan yaşamının ölçülemez değerine karşılık, bir ilacın geliştirilmesi için gereken süreyi ve maliyeti abartarak, bunları ilaç fiyatlarının yüksek olmasına bahane göstermeye devam ediyorlar. Hatta çok değil bundan bir kaç ay önce, uluslararası bir şirketin yatırımcıları için hazırladığı raporda, kimi tedavilerin aslında o kadar da büyük kâr sağlamadığı, aksine hastalığın yayılmasının ve yeni hastalara ilaç satılmasının önünün doğal olarak engellediği için şirketin düşük kar sağladığını savunarak şöyle bir soru sorabildiler; ‘’Hastalara kesin tedavi sunmak sürdürülebilir bir iş modeli’’ midir? Yok artık diyorsunuz değil mi? Sordular, sordular! Bu haber Amerika’da büyük sansasyon yarattı ve başlayan tartışmalar hala ve zaman zaman oldukça sert biçimlerde devam ediyor. Bahsi geçen rapora ilişkin haber: https://www.cnbc.com/2018/04/11/goldman-asks-is-curing-patients-a-sustainable-business-model.html Gelelim büyük ilaç şirketlerinin bilmenizi istemediği şu 6 şeye; 1. Yeni ilaç geliştirmek, onların bize anlattığı hikayelerdeki gibi, çok da pahalı bir iş değil! Büyük ilaç şirketleri, ilaçlardaki fahiş fiyatları haklı çıkarmak için Ar-Ge çalışmalarının maliyetini abartmak eğilimindedirler. Hatta öyle ki organizasyonel kapasitelerini ve kar oranlarını arttırmak için yaptıkları, başka şirketleri satın alma gibi yatırımları Ar-Ge maliyeti olarak gösterirler. Ancak, büyük ilaç şirketlerinin sürekli bahsettiği o 2 - 3 milyar dolarlık yeni ilaç geliştirme maliyetlerinin şişirme olduğunu ve aslında çok daha az para harcandığını başka güvenilir kaynaklardan alınan bilgilerle de doğrulayabilyoruz. Mesela; https://www.dndi.org/ 2. İlaçlarınız için en az iki kat daha fazla ödüyorsunuz! İlaç şirketleri çalışmalarının büyük bir bölümünü, özellikler girdi verilerini, devletler tarafından desteklenen kamu laboratuvarları ve üniversite laboratuvarlarından alırlar. Yani, ülkemizde HIV alanında laboratuvar çalışması yapılmıyor olsa da, başka ülkelerde yaşayan ve o ülkenin vatandaşı olan vergi mükellefi bireylerin ödediği vergilerle finanse edilen o kamu – yarı kamu araştırma enstitülerinin çalışmaları, ilaç firmaları tarafından ticari faaliyetler için kullanılır. Ve bunu yaparken de, kendilerini Ar-Ge kuruluşu olarak göstererek, hem vergi muafiyeti sağlarlar, hem de yapacakları yatırımlara ve üretecekleri ilaçlarının pazar payında oluşabilecek olası azlığı bertaraf edecek “risk azaltma” faaliyetlerini de planlamış olurlar! Tüm bunlardan sonra da, “biz bulduk” diye övündükleri ilaçları yüksek fiyatlarla piyasaya sürerler. Ayakta alkışlıyoruz! 3. İlaç sektörü yenilikte zayıftır! Yeni çıkan ilaçların ortalama 3’te 2’si, bir önceki versiyonlarından ya da piyasadaki benzerlerinden çok daha iyi değillerdir. Yani işin aslı, ilaç firmaları, bir hastalığı tedavi etme konusunda çığır açan bir yenilik yapmak yerine, geliştirilmiş başka formülleri taklit ederek ya da azıcık geliştirerek, piyasaya yeni ilaç sürerler. Ve bu “yeni ilaçların” fiyatları da ne yazık ki hiç de ucuz olmaz. Bkz: Ülkemizdeki orijinal ve jenerik ilaç fiyatları! 4. Tekelciliği sürdürmek için patent süreleri uzatıldıkça uzatılır! Patent süresini uzatmak, çok bilinen ve kötü niyetli bir ilaç firması taktiğidir. Bu taktikle ilaç firmaları, ilaç formülünde hiç önemsenmeyecek ve ilacın ana tedavi temasında değişikliğe neden olmayan bir değişiklik yaparak, formülün patent süresini uzatıp, bu ilaç formülüyle tekel oluşturup, hastaları kendine mahkum eder ve jenerik ilaçların üretilmesine engel olur. Bunun en iyi örneği Aspirin adıyla bilinen Acetylsalicylic Acid (ASA). Şöyle izah edeyim; günümüzde bir ilacın patent koruma süresi 20 yıl. Aspirin ise 1899 yılında kullanıma sunuldu ve hala patentli. Gerisini kendiniz araştırın lütfen. Geçtiğimiz yıl, Avrupa Birliği’nin aldığı örnek bir karar ilişkin İngilizce habere şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.france24.com/en/20180726-eu-door-opens-generic-version-aids-medicine-truvada 5. İlaç firmaları, gelişmekte olan ülkelere, kendi karlılık stratejileri üzerinden büyüklük taslarlar! Büyük ilaç firmaları hiç çekinmeden, insan sağlığına önem veriyormuş gibi görünüp düşük ve orta gelirli ülkelere yönelik uluslararası kamuoyu baskısı oluşmasını sağlayıp, aslında kendi çıkarlarını düşünerek emir kipinde konuşurlar. Hatta bazı görece zengin ülkeler de, siyasi ve kişisel çıkarlarını düşünerek, bu ilaç firmalarının yanında taraf alırlar ve halk sağlığına olumsuz etkisi olmasına rağmen bu ilaç firmalarını desteklerler. Konu ile ilgili olarak yakın dönemde Médecins Sans Frontières (MSF) International'ın (Uluslararası Sınır Tanımayan Doktorlar) Hindistan’daki oluşumu tarafından, Amerika merkezli ilaç firmalarına yönelik oluşturdukları “zorbalığı durdurun” kampanyasına ait detayları şu linkten okuyabilirsiniz (İngilizce): https://www.msfindia.in/tell-us-stop-bullying-india-pharmacy-developing-world/ 6. İlaç firmaları yatırım araçlarına ve pazarlamaya, laboratuvar harcamalarından daha fazla para harcarlar. Büyük ilaç firmaları, Ar-Ge çalışmaları için büyük maliyetlere ihtiyaç duyduklarını söylerler. Ancak gerçekte ilaç firmaları, kendi hisse senedi fiyatlarını artırmak için hisse geri alımlarına, satış ve pazarlamaya daha fazla harcama yaparlar. Çünkü düşündükleri temel şey ilaçların tedavi vasfı değil, kar niteliğidir. Ticari firma statüsünde olmaları gereği bu durum doğal karşılanabilir ancak bunu yaparken, insan hayatını pek de önemsememeleri ama aslında ilk amaçları kar değilmiş de kar etmek işin yan faydasıymış gibi konuşmaları ve davranmaları, dünya nüfusunun neredeyse tamamımın onları güvenilir bulmamasına yol açar. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey *Arda Karapınar, www.ardakarapinar.me Aktivist. 2009 yılından bu yana aktivizm çalışmaları sürdürmekte. Bu süre zarfında yurt içi ve yurt dışında farklı STK’larda yöneticilik yaptı/yapıyor. 2016 yılında Kırmızı Kurdele İstanbul Derneğini kurdu. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’nin Dünya AIDS günü bildirilerini yazdı. 2017 Paris Avrupa AIDS Kongresi ve 2018 Amsterdam Dünya AIDS Konferansında konuşmacı oldu ve alanında Dünya'nın en saygın ismi olan Dr. Fauci ile aynı panelde panelist oldu. 2019 yılı Ocak ayında, Türkiye’nin 11 örnek STK’sından biri olarak belirlenen Kırmızı Kurdele İstanbul adına Avrupa Parlamentosu'nda konuşma yaptı. Halen Belçika Merkezli Avrupa AIDS Tedavi Topluluğu Bilim Çalışma Grubu (EATG) ve Cenevre Merkezli Dünya AIDS Topluluğu (IASociety) üyesi ve New York Merkezli Undetectable = Untransmittable (Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan) kampanyasının uluslararası sözcüsü. Temel alınan yazı bağlantısı: https://www.msfaccess.org/6-things-big-pharma-doesnt-want-you-know
- HIV 40 yıldır aramızda
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Sosyal Medya Ekibi Yayın tarihi: Haziran 12, 2021 İlk vakası 5 haziran 1981 yılında rapor edilen HIV, tam 40 yıldır aramızda. Türkiye'nin #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul olarak insanlığın gördüğü en büyük pandemilerden olan AIDS hakkında bazı tarihi bilgiler içeren bir bilgi zinciri yazdık. Bilgi zincirini görsele tıklayarak @redribbontr isimli Twitter profilimizde okuyabilir, doğru #hivbilgisi'nin yaygınlaşmasına ve HIV'e ilişkin ayrımcılığın bitirilmesi mücadelesine katkı sunmak için rt edebilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- COVID19 pandemisinde, HIV ile yaşayan bireylerin yaşadığı endişe ve tutuma yönelik anket sonuçları
Yayın tarihi: 16 Temmuz 2020 Anket tarihi: Haziran - Temmuz 2020 Koronavirüs pandemisi sürecinde HIV ile yaşayan bireylerin yaşadığı endişe ve tutumu ölçmek hedefli ilk ve tek anket, Türkiye'nin çeşitli yerlerden ve farklı yaş gruplarından 364 HIV ile yaşayan birey katılımı ile sonuçlandı. Sonuç raporu yayında! Hepinizin çok iyi bildiği gibi Kırmızı Kurdele İstanbul olarak COVID19 pandemisinin ilk günlerinden itibaren sadece HIV ile sınırlı kalmayan, başta HIV ile yaşayan bireyler olmak üzere toplumun tamamımın doğru, bilimsel, güvenilir COVID19 bilgisiyle buluşmasını hedefleyen yayınlar yaptık. Yine aynı kapsamda verdiğimiz yoğun danışmanlıklarda, Koronavirüs'ün HIV ile yaşayan bireylerin hayatlarına olumsuz etkilerini dinledik ve deneyimledik. Yine bu kapsamda, Koronavirüs'ün HIV ile yaşayan bireylerin hayatlarına ve geleceklerine etkilerini ölçmek ve gerçek muhataplardan gelen verilere dayalı olarak kamuoyu oluşturmak hedefli bir anket düzenledik. Haziran ayı boyunca açık kalan ''COVID19 pandemisinde, HIV ile yaşayan bireylerin yaşadığı endişe ve tutuma yönelik anket''e Türkiye'nin çeşitli yerlerden ve farklı yaş gruplarından 364 HIV ile yaşayan birey katıldı. Türkiye'de yeni tip Koronavirüs salgını sırasında HIV ile yaşayan bireylerin yaşadıklarına dair olarak toplanan verilerin analizi sayesinde, COVID19 ve sebep olduklarının etkilerine dair daha net bir fikir elde edebilmek ve bu bilgiyi tüm paydaşlar, ilgili STK'lar ile paylaşarak, sıkıntılara dikkat çekmeyi amaçlayan anketin sonuç raporunu buradan ya da aşağıdaki butondan indirebilirsiniz. Ön hazırlık aşamasında Pozitif Yaşam Derneği'nden arkadaşlarımızın da destek verdiği anketin sonuç raporu için yukarıdaki görsele, yukarıdaki butona ya da buraya tıklayabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- Bilim Kurulu'na ortak mektup
Yayın tarihi: Mayıs 28, 2021 Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü A. Aşağıda detaylarını bulacağınız, Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından kaleme alınan mektup/talep 5 Haziran 2021 tarihi itibarıyla kabul görerek HIV ile yaşayan bireyler için aşı randevuları açılmıştır. Detaylar için buraya tıklayın HIV ile yaşayan bireylerin kitlesel Koronavirüs aşılaması sürecinde öncelikli grup olarak tanımlanmasına ilişkin ortak talebimizi Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca'ya ve Bilim Kurulu'na ilettik. Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından kaleme alınan metin, HIV Enfeksiyonu Derneği, Pozitif Yaşam Derneği ve Pozitif-iz Derneğinin de değerli görüş ve imzalarıyla, ortak bir belge niteliğiyle kurula aktarıldı. Sizlerin de bildiği gibi pandemi sürecinin başında duyurulan kronik hastalıklar içerisinde yer alan HIV enfeksiyonu, kitlesel aşılama sürecinde önceliklendirilmemiş ve HIV ile yaşayan pek çok birey, hali hazırda başka bir kronik hastalık ile yaşıyor olmalarına rağmen aşı randevusu alamamışlardı. Bu konuda, hekimler ve ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarına ulaşan sayısız talebi Bilim Kurulu'na aktarmak ve HIV ile yaşayan bireylerin kitlesel Koronavirüs aşılaması sürecinde öncelikli grup olarak tanımlanmasına ilişkin talebimizi somutlaştırmak üzere kaleme aldığımız ve Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca ile Bilim Kurulu'na ilettiğimiz mektubu aşağıda okuyabilir ve dilerseniz aşağıdaki butona tıklayarak indirebilirsiniz. 28.05.2021 Bilim Kurulumuzun Çok Değerli ve Saygıdeğer Üyeleri, Türkiye HIV topluluğunun temsilcileri/üyeleri olarak, Koronavirüs pandemisinin ilk gününden bu yana insan üstü bir performans ve cefakar bir biçimde sürdürdüğünüz değerli çalışmaları ve Türkiye’deki Koronavirüs pandemisinin yönetimi noktasındaki başarılarınızı dikkatle ve gururla takip etmekteyiz. Sizlerin bizlerden çok daha iyi bildiği gibi, hepimizin ciddi bedeller ödeyerek deneyimlediği pandemi ile en etkili mücadele yönetimi kitlesel aşılamadır. Bu minvalde ülkemizdeki kitlesel aşılama faaliyetlerinin hız kazanmasını büyük bir memnuniyetle takip etmekte, yürekten desteklemekte ve sürece katkı sunmak istemekteyiz. Ancak, pandemi sürecinin başında duyurulan kronik hastalıklar içerisinde yer alan HIV enfeksiyonun, kitlesel aşılama sürecinde ne yazık ki kronik hastalıklara sahip öncelikli gruba dahil edilmediğini üzülerek görmekte ve hatta danışmanlık servislerimize her gün buna ilişkin yoğun şikayet ve talepler almaktayız. Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan ve bu alanda çalışan biz STK temsilcilerine/aktivistlere ulaşan HIV ile yaşayan bireyler, hali hazırda kronik bir hastalık sahibi olmalarının doğurduğu endişe ile haklı olarak bir an evvel aşılanma talep etmekteler. Bizler Türkiye HIV topluluğunun temsilcileri/üyeleri olarak, yurt genelinde toplam sayısı resmi verilere göre ortalama 25 bin civarında olan HIV ile yaşayan bireylerin, Koronavirüse yönelik kitlesel aşılama faaliyetlerinde riskli grup içerisine dahil edilerek, bir an evvel aşı randevusu alabilmelerine yönelik çalışmanın yapılması ve bu hassas grubun sosyal hayatla entegrasyonuna ve toplumsal faaliyete aktif katılımlarına bu yolla olumlu bir katkı yapılması hususunda gereğini arz ederiz. Saygılarımızla. HIV ile yaşayan bireyler adına; Kırmızı Kurdele İstanbul Derneği HIV Enfeksiyonu Derneği Pozitif Yaşam Derneği Pozitif-iz Derneği www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- HIV ile yaşayan bireyler için COVID-19 aşılaması başladı!
Yayın tarihi: Haziran 5, 2021 Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü E. Bilim Kurulu'na ilettiğimiz talep kabul edildi ve HIV ile yaşayan bireyler COVID-19 aşısı randevularını almaya başladılar. Hatırlayacağınız gibi HIV ile yaşayan bireylerin kitlesel Koronavirüs aşılaması sürecinde öncelikli grup olarak tanımlanmasına ilişkin bir mektup kaleme almış ve alanda çalışan diğr sivil toplum kuruluşlarının da imzasıyla ortaklaşan talebimizi Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca'ya ve Bilim Kurulu'na iletmiştik. Bugün sabahtan itibaren aldığımız çok sayıda geri bildirime göre HIV ile yaşayan bireyler COVID-19 aşısı randevularını almaya başladılar. Şimdi akıllarda o soru; HIV pozitifim. Koronavirüs aşısı yaptırmak zorunda mıyım? Hangi aşıyı tercih edeyim? Türkiye'nin #hivbilgisi sağlayıcısı ve kaynağı #kirmizikurdeleistanbul'un bilimsel verilere ve kanıtlara dayalı cevabı için buraya ya da aşağıdaki görsele tıklayın. Başta Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca ve Bilim Kurulumuz olmak üzere talebimizi değerlendirenlere ve Kırmızı Kurdele İstanbul olarak HIV ile yaşayan bireyler adına kaleme aldığımız metne imza koyan HIV Enfeksiyonu Derneği'ne, Pozitif Yaşam Derneği'ne ve Pozitif-iz Derneği'ne teşekkür ederiz. Türkiye HIV komünitesi olarak hep birlikte çalışarak, Türkiye'nin HIV sorununa kalıcı çözümler üretme gayretimize devam edeceğiz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- Koronavirüs ereksiyon sorunu mu yaratıyor?
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar (Tedavi aktivisti) Yayın tarihi: Haziran 3, 2021 Bu yazı herkes gibi HIV ile yaşayan bireyler için de önemli olan bir konu olan cinsel sağlık hakkında. Sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklanan bir çalışmaya göre koronavirüs, tamamen iyileştikten aylar sonra bile penil dokudaki varlığını sürdürerek erektil disfonksiyona neden olabiliyor. Sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon) dünya genelinde yaygın bir sağlık sorunu olarak her yaştan bireyin hayatını etkilemekte. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınlarından birinde verilen istatistiğe göre her yıl dünya erkek nüfusunun %15’i bu soruna ilişkin şikayetler bildiriyor. Bu sorunun pek çok insan gibi, HIV ile yaşayan bireylerin hayatlarını da etkileyebildiğini ise yine bu konuda yapılmış çeşitli çalışmalardan biliyoruz. Yakın dönemde HIV tanısı almış olmak, cinsel partnere HIV bulaştırma endişesi gibi psikolojik baskılar, sertleşme ve/ya da sert kalma sorununun kaynağı olabiliyor. Aslında başarılı bir HIV ilaç tedavisinin (ART) vücuttaki virüsü tamamen baskılayarak *B seviyeye indirdiğini ve böylece bulaşma riskini -kondomsuz ilişkilerde bile- sıfırladığını bir kaç yıldır biliyoruz. Fakat ayrımcılık ve damgalama korkusu, mağduriyet endişesi, reddedilme düşünceleri vb. toplum kaynaklı streslere, yakın dönemde HIV tanısı almış olmak, HIV’i cinsel partnere bulaştırma endişesi gibi psikolojik baskılar da eklenince böyle bir sorunun oluşması normal kaldırılabilir. *Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan, düzenli HIV ilaç tedavisi (ART) ile kanlarındaki virüs yükü belirlenemeyen seviyeye baskılanan HIV pozitif bireylerin, bu seviyeyi korudukları sürece kondomsuz cinsel ilişkilerde bile HIV bulaştıramayacaklarını, B seviye ise ''belirlenemeyen seviye'' tanımını ifade eder. Daha fazla bilgi için tıklayın Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir çalışma, küresel koronavirüs pandemisine sebep olan Sars-Cov-2’nin bir başka olası etkisine odaklandı. The World Journal of Men’s Health (Dünya Erkek Sağlığı Dergisi)’ de yayınlanan bir araştırma sonucuna göre, Miami Üniversitesi bilim insanları ve araştırmacılarının yürüttüğü çalışmada, COVID-19 geçiren erkek bireylerde iyileşme sonrasında dahi görülen erektil disfonksiyonun sebebinin, penil dokuda izlerine rastlanan koronavirüs olabileceğine dair güçlü bulgulara yer verildi. Araştırmada elde edilen bulguların en ilgi çekici yanı ise iyileşmeden aylar sonra bile penil dokuda izleri ve tahribatı görülen virüsün, erkek cinsel organında nekahat döneminde bile aylarca kalabildiğinin vurgulanması. Bu bulgular Sars-Cov-2’nin en çok odaklanılan akciğer, böbrekler ve kalp gibi organların dışında, çok da akla gelmeyen başka doku ve organlarda da hasara neden olabildiğini gözler önüne sermiş oldu. Pilot çalışma olarak yürütülen araştırmada, daha önce erektil disfonksiyonalite şikayeti olmayan COVID-19 geçirmiş erkek bireylerden alınan doku örnekleri incelendi. Yapılan incelemede araştırmaya konu olan şikayetlere sahip erkeklerin cinsel organ ve hatta bazılarında tüm üreme sisteminde virüse ve virüsün neden olduğu hasarlara rastlandı. Araştırmayı yürüten bilim insanları, bazı erkek vakalarda testis hasarının da gözlemlendiğini belirtti. Bilim insanları, araştırma sonuçlarının, koronavirüsün sebep olduğu doku ve organ hasarlarının hangi boyutlara ulaşabileceğinin altını çiziyor ve şu önemli noktayı da ekliyorlar; ‘’COVID-19 geçirmiş hastalarda, sebebi ve konusu ne olursa olsun, iyileşme sonrasında oluşan farklı sağlık şikayetleri ile koronavirüs arasında olası bir bağın olabileceği konusunda her zaman dikkatli ve şüpheci olunması gerekli’’. Araştırma sonucunun orijinal metnine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #bilonemsekorun
- HIV ilaç tedavisinde bir dönüm noktası!
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar Yayın tarihi: Şubat 22, 2021 Günlük tabletler yerine aylık enjeksiyon olarak kullanılacak ilk depo ilaç Amerika'da onaylandı. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) günlük tablet yerine aylık enjeksiyon olarak kullanılacak ilk ilaç olan Cabenuva'yı onayladı. Bu gelişme HIV ilaç tedavisi tarihinde önemli bir dönüm noktası. Hatırlayacağınız gibi, bu konudaki araştırmalardan **''Depo ilaç araştırmalarından son haberler, güncellemeler'' isimli #hivbilgisi makalemizde aylar önce bahsetmiştik. FDA'nın onayladığı bu uzun salınımlı HIV ilacı versiyonu cabotegravir veya rilpivirine direnci olmayan, viral yükü Belirlenemeyen seviyedede olan HIV pozitif bireyler için kullanıma sunuldu. Fakat bu şartları karşılıyor olsanız bile, kullanmakta olduğunuz ilacı bırakıp bu versiyona geçmeden önce ilacın tablet formunu bir ay boyunca kullanmanız gerekecek. Yani süreç o kadar da kolay değil. Fakat bu tip depo ilaç formlarının geleceği açısından, bu gelişmenin oldukça önemli olduğunu söylemeliyiz. Okuma önerisi; Depo ilaç araştırmalarından son haberler, güncellemeler İlaç şimdilik sadece Amerika'da ve kısıtlı kullanımla dolaşımda olacak. Cabenuva isimli depo HIV tedavisi ilacını üreten firmanın Türkiye ofisinden yazıyı hazırlarken aldığım bilgiye göre ilacın bu formuyla yakın zamanda Türkiye'de kullanıma girmesi için bir ruhsat başvurusu yapması planlanmıyor. Firmanın bu kararını değiştirecek bir baskı ise sadece bizlerin hatırlatmaları ile değil ancak güçlü bir komünite refleksi ve sizlerin katkısıyla mümkün. Konuyla ilgili olarak firmaya 444 5 475'dan ya da buradan ulaşabilirsiniz www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- Türkiye'de HIV aktivisti olmak
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü Z. Güncelleme tarihi: Mayıs 17, 2021 Türkiye gibi tabu ve ön yargıların hayli belirleyici olduğu bir ülkede, cinsellik temasını da kapsayan HIV gibi ‘marjinal’ konulara odaklanmış bir aktivist olmak çoğu zaman büyük zorluklar içeriyor. Ön yargılara doğal olarak maruz kalmak, HIV aktivizmine ayırdığınız zaman dışında da sürekli şüpheyle bakılan, mercek altına alınan biri olmak bu zorlukların en başta gelenlerinden. Her biri hayatın farklı alanlarından gelen deneyimli ve sorun çözmeye odaklı aktivistler olan biz Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüleri ise aktivizm ruhunu ve kanıt temellilik vurgusunu Kırmızı Kurdele İstanbul'un tüm stratejik planlarının temeline tam da bu yüzden koyduk ve sadece HIV pozitif bireylerin değil, HIV hakkında konuşmak, çalışmak isteyen herkesin hayatını kolaylaştırmak, kanıta dayalı, nitelikli, güncel ve herkes için kolay anlaşılır #hivbilgisi üretmek ve Türkiye'nin HIV ile mücadele tarihinin pozitif sayfalarını yazmak için çalışıyor, üretiyoruz. Bu üretken ve önemli aktivistlerden biri olan Kağan Çavuşoğlu'nun *Görünüm Dergisinde yer bulan kısa fakat önemli söyleşini de aynı amaçla paylaşıyor ve Türkiye'de HIV aktivisti olmaya dair az da olsa fikir vermesini umuyoruz. İyi okumalar. Görünüm: Türkiye'de HIV aktivisti olmak sizin için ne ifade ediyor? Kağan: HIV olgusu Türkiye'de hala bir tabu olarak görülüyor. İnsanlar bu konu hakkında konuşmaktan, ilgi paylaşmaktan kaçınıyor ve hatta korkuyorlar. Alanda yaptığım çalışmalarda, bazen HIV pozitif bireylerin dahi bu konuyu kendi aralarında özgürce ve birbirlerine destek olabilmek adına konuşmaktan çekindiklerini gözlemliyorum. Ancak unutulmamalı ki, bir konuyu ne kadar çok gündeme getirip ne kadar çok farkındalığımızı arttırırsak, o derecede önlemlerimizi alarak geleceğe odaklanabiliriz. Bu yüzden HIV/AIDS alanında çalışmayı çok önemsiyorum. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan veriler de bu alanda çalışmanın önemini ve gerekliliğini bir kez daha bana göstermiş oldu. Görünüm: HIV aktivisti olmanın en zorlu yanları neler? Kağan: İfade ettiğim gibi HIV Türkiye'de hala bir tabu; konuşulması dahi istenmiyor. Dolayısıyla girdiğiniz diyaloglardan aktivizm çalışmalarına kadar her alanda ön yargılarla mücadele etmek durumundasın! HIV ile AIDS'in birbirine karıştırılıyor olması, bundan yaklaşık 40 yıl önce yayılan hatalı bilgilere, insanların bu konudaki sert önyargıları da eklenince, çoğu zaman kurduğunuz iletişimlere en temel konuları anlatarak başlamak zorunda kalıyorsunuz. Türkiye'de konu ile ilgili resmi makamlar tarafından yürütülen bir bilinçlendirme çalışması olmaması ve tüm yükün sivil toplum kuruluşlarında olması da ayrı bir zorluk olarak karşımıza çıkıyor. Görünüm: Sizce Türkiye’de HIV alanında atılması gereken en önemli adımlar ne olmalı? Kağan: Türkiye'de test yaptırmadığı için henüz tanı almamış olan önemli oranda bir insan olduğunu düşünüyorum. Bunun en büyük sebeplerinden biri de Türkiye'de tıbbi süreçlerin sadece şikayete istinaden başlaması, yani sizin bir şikayetiniz varsa ve doktora başvuruyorsanız ancak bazı hastalıklar teşhis edilebiliyor. Dolayısıyla eğer bir şikayetiniz yoksa ve HIV testi yapılmamışsa, mevcut statünüz hakkında bilgi sahibi olamıyorsunuz. Genel Sekreterliğini yapmakta olduğum ve bu alanda çalışan Kırmızı Kurdele İstanbul olarak biz anonim test merkezlerinin açılmasını ve kimlik bilgilerinin kaydedilmeden mümkün olduğunca çok bireyin HIV testi yaptırabilmesi gerektiğine inanıyoruz. Anonim test merkezlerinin açılması için yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Görünüm: Bu alanda çalışan bir aktivist olarak sivil toplum ve kamu arasındaki işbirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kağan: Kamunun HIV olgusuna yaklaşımı "temel tedavi araçlarını temin edelim ve bu konuda hiç konuşmayalım" şeklinde... En son, her beş yılda bir Ulusal AIDS Komisyonu tarafından düzenlenen strateji çalıştayına Kırmızı Kurdele İstanbul olarak biz de katılım gösterdik. En yoğun iletişim ve etkileşimde olduğumuz kamu kurumları, alanda hizmet veren hekimlerin çalıştıkları hastane ve klinikler. Bunun dışında kamunun, açık bir şekilde sivil toplum ile ortak yürüttüğü bir çalışma ve destekten söz edemem ne yazık ki. Umarım bir gün HIV konusunu tabu olmaktan çıkıp, toplumun herkesiminde konuşulur hale gelir. Ve hatta kamu, sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yaparak etkin projelere imza atar... www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- HIV aşısı yolunda çok önemli bir gelişme!
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Tedavi Aktivisti Yayın tarihi: Mayıs 10, 2021 Nadir bağışıklık hücrelerini uyandıran aşı çalışması kesin HIV tedavisi için umutları ve ihtimalleri arttırdı. California’daki Scripps Research isimli merkez, HIV aşısı Faz 1 (erken güvenlik fazı) çalışmalarının % 97'lik bir başarı oranına ulaştığını duyurdu. Türkiye’nin #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul olarak, bu önemli #hivbilgisi yazısında yakından takip ettiğimiz bu çalışmayı ve geçmişte başarısız olan yaklaşımlardan farkını anlattık ve ilgiyle okuduğunuz #hivindogrusu değerlendirmelerimize bir yenisini ekledik. İyi okumalar. Yeni aşı çalışmasında durum nedir? Aşı çalışması, şimdilik sadece 48 katılımcı ile olsa da, denemelere başladığı ilk aşamada virüsle mücadelede anahtar rol oynayan, bir dizi nadir bağışıklık hücresini uyarmada %97 başarı gösterdi ve yüksek heyecan uyandırdı. San Diego'da bulunan Scripps Research ve kâr amacı gütmeyen Uluslararası AIDS Aşı Girişimi (International AIDS Vaccine Initiative - IAVI) tarafından geliştirilmekte olan bu aşı, yeni bir yaklaşım deniyor. Scripps Research ve IAVI tarafından geliştirilmekte olan bu yeni aşı, vücutta ‘uyuyarak’ saklanmış HIV hücrelerini uyandırarak, yeniden görünür hale getirmeyi ve yok etmeyi amaçlayan yeni bir yöntem deniyor. Aşı, şimdilik Faz 1 klinik denemelerinde ve sadece 48 kişide test edildi. Çalışma henüz faz 1 aşamasında ve şimdiye kadar sadece 48 kişide test edilmiş olsa da ilk sonuçlar büyük heyecan uyandırdı. Özellikle Scripps ve IAVI’nin, aşının mRNA versiyonunu yapmak için, adını COVID19 aşısı ile duyuran Moderna ile ortak çalışacağını duyurmasını oldukça olumlu ve önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Scripps Research'e de göre bu durum aşıda sonuca daha kolay bir şekilde ulaşılabilmesi yolunda atılan çok büyük bir adım. Tüm dünyanın Koronavirüs aşısı ile tanıdığı Moderna, aşı çalışmasının bir sonraki aşamasına katılacağını doğruladı. Scripps Research’ten William Schief, ‘’Bu çalışma ile aşıların belirli özelliklere sahip nadir bağışıklık hücrelerini uyarmak için tasarlanabileceğini ve hedeflenen bu uyarmanın çok etkili olabileceğini gösterdik. Biz bu yaklaşımın HIV aşısı yapımında kilit rol üsteleneceğine inanıyoruz’’ diyor. Karşımızda zorlayıcı bir virüs var HIV aşısı meselesinin tarihçesine ve aşı bulmanın zorluklarına hızlıca bakalım. HIV, 1980'lerin başında yüzyılın en büyük pandemisi olarak ortaya çıktığından beri, bilim insanları bu kötü şöhretli virüsü alt etmeye çalışıyorlar. Bugüne kadar yapılan onlarca, hatta yüzlerce HIV aşısı araştırmalarından yalnızca ikisi -kısmi- başarılar vaat etti. Thai RV144 denemesinin 2009'da yayınlanan sonuçları, %31'lik bir başarı duyurmuştu. Bu oran, aşının FDA onayına sunulması için bir hayli yetersiz. Üstelik devam eden araştırmalarda görüldü ki, bu sınırlı koruma dahi yaklaşık bir yıl sonra sona eriyor. Ancak araştırmacılar, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını incelemeye devam ediyorlar, çünkü her ne kadar FDA onayına sunmak için düşük olsa da %31’lik başarı, peşinden gitmek için o kadar da kötü sayılmaz Peki HIV, aşılama için neden zor bir hedef? Çünkü bu virüs vücudun **antikor tepkisinden kaçma konusunda kelimenin tam anlamıyla bir uzman. Antikorlar, vücuda giren yabancı bir *antijeni tanımak ve ona hemen bağlanarak, o antijeni nötralize etmeye veya diğer bağışıklık hücreleri tarafından yok edilmek üzere işaratlemeye yarayan proteinlerdir. Klasik yöntemlerle yapılan aşılar, bağışıklık sistemine ölü veya zararsız bir antijen sızdırır (Örnek; Koronavirüs aşısı CoronoVac) ve antikorların hastalık gerçekleşmeden oluşmasına izin verir. Ancak HIV, antikorlardan kaçınmak için hızlı bir şekilde mutasyona uğradığından, bu virüse karşı elle tutulur derecede etkili bir aşı henüz geliştirilememiştir. HIV’in kesin tedavisini bulmanın neden zor olduğunu şurada daha detaylı bir biçimde yanıtlamıştık. (*Antijen: Vücuda girdiğinde antikor oluşmasına yol açan virüs, bakteri, parazit gibi protein yapısında bir madde. **Antikor: vücuda giren antijenleri zararsız duruma getirmek için organizmanın çıkardığı bir madde.) Bu #hivbilgisi yazısına konu olan araştırmadaki yeni yaklaşım, geniş ölçüde nötralize edici antikorlar olarak bilinen nadir bir antikor setine odaklanıyor. Bu antikorlar, HIV’in farklı türleri arasında da pek değişmeyen bir parçası olan HIV üzerindeki diken proteinlerine bağlanabiliyor. Diken proteinini virüsün hücrelere sızmak için kullandığı anahtar olarak tanımlamak mümkün. Yani bu diken proteinler virüsün pek de değişime uğrayan bir parçası değil. Temel sorun, geniş ölçüde nötralize edici antikorların, bağışıklık sisteminde bulunan ***b hücrelerinin çok azı (milyonda 1'i) tarafından salgılanması. Oysa doğru antikor yanıtını elde etmek için önce doğru B hücrelerinin hazırlanmış olması gerekiyor. İşte bu çalışma doğru B hücrelerini hazırlayarak, doğru antikor yanıtını oluşturmayı hedefleyen ve bunun için denediği yöntemde başarılı görünen bir çalışma olduğu için önemli ve heyecan uyandırıcı. (***B hücreleri vücutta doğal olarak bulunurlar. Çeşitli antikorlara sahip B hücreleri bulunmaktadır. Bunlar hem enerji hem de kaynak koruması amacıyla, gerekmedikçe çoğalmazlar. B lenfositlerinin doğru bir şekilde çalışmasını engelleyen herhangi bir sorun meydana geldiği zaman bağışıklık sisteminde sıkıntılar meydana gelmeye başlar.) Kırmızı Kurdele İstanbul’un değerlendirmesi Yeni yaklaşım, yukarıda bahsettiğimiz bu spesifik B hücresi setini hedefliyor. Erken güvenlik denemesinde, 48 sağlıklı yetişkin gönüllüye ya üzerinde çalışılmakta olan aşı ya da bir ****plasebo aşısı verildi. (****Plasebo: Etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkartması hali. Yani vücuda ağız, burun ya da enjeksiyon yolu ile verilebilen bu ilaç, fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir güce sahip değil.) Denemeler, -şimdilik- aşının HIV enfeksiyonunu önleyip önleyemediğini doğrudan test etmekten ziyade, aşının güvenli olup olmadığına ve aşıyı alan katılımcıların plasebo aşısı alan karşılaştırma grubundan daha geniş ölçüde nötralize edici antikorlar üretip üretmediğine odaklanıyor. Bu önemli bir detay. Önümüzde, aşının etkinliğini ve güvenliğini, daha çok katılımcı üzerinde test edecek takip denemeleri de dahil olmak üzere oldukça uzun bir yol var. Araştırmacılar, mRNA teknolojisini kullanmak için Moderna ile ortaklık kurmanın, şirketin COVID-19 aşılarında görülen güvenlik ve etkinlik başarısına sahip olmalarına yardımcı olacağını ve böylece süreci hızlandıracağını umuyorlar. #kanittemelliaktivizim yaklaşımı ile güncel HIV bilimini düzenli takip eden, Türkiye’nin #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul olarak bu çalışmanın kendisinden önceki tüm çalışmalardan daha önemli vaatleri olduğuna inanıyoruz. Oldukça kısıtlı bir örnekleme dayansa da vriler oldukça umut verici. Çalışmanın tüm aşamalarını takip etmeye devam edeceğiz. Güncellemeler için @redribbontr adıyla tüm sosyal medya hesaplarımızı ve Türkiye’nin en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı www.kirmizikurdele.org’yi takipte kalın. #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- Yoksa siz hala sırf HIV pozitif olduğu için insan dışlayanlardan mısınız?
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar Ayrımcılık hakkındaki bu #hivbilgisi yazımıza HIV hakkında herkes duyana kadar tekrar etmekten bıkmayacağımız iki iyi haberlerle başlayalım; Bir; Günümüzde, eğer erken bir aşamada HIV tanısı aldıysanız, kesintisiz bir HIV tedavisine erişebiliyorsanız ve tedavi uyumunuz tam ise ömür beklentiniz HIV taşımayan birinin beklentisi ile tamamen aynı seviyededir. İki; HIV tedavisi sizi Belirlenemeyen seviyeye ulaştırdıysa (ki ulaştırır!) HIV’i cinsel yolla bu laş tır maz sı nız! 80’lerde HIV tanısı almak, yüzünüze ölüm fermanı okunması ve vasiyetinizi yazmaya davet edilmek demekti. Yukarıda ve her fırsatta tekrar tekrar hatırlattığımız bu gelişmeleri, 80’lerin karanlık tablosu ile kıyaslarsak, oldukça iç açıcı ve umut verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu herkes söyleyebilir. Peki tüm bunlara rağmen nasıl oluyor da neredeyse 40 yıldır ayrımcılık liginin açık ara şampiyon konusu olarak kalabiliyor? Yanlış kimde, nerede? HIV pozitif olduğunu arkadaş ortamında veya bir arkadaşlık sitesi/uygulamasında söyleyebilecek kadar cesur olan az sayıdaki HIV pozitif, sırf bu yüzden reddedilmekten ifşa edilmeye, dışlanmaktan, tehdit edilmeye kadar pek çok çirkin davranışa maruz kalıyorlar. Tıp bilimindeki aksini gerektiren tüm gelişmelere rağmen, HIV pozitifler bugüne kadar hiç karşı karşıya kalmadıkları sıklık ve sertlikte ayrımcılıkla muhatap durumdalar. Abarttığımızı mı düşünüyorsunuz? Bir arkadaşlık sitesinde profil açıp açıklamalar kısmına ‘Ben HIV pozitifim’ yazmayı ya da birkaç arkadaşınızla birlikteyken ''geçen gün test yaptırdım. HIV pozitif mişim’' demeyi deneyin. Sonuçları bizimle paylaşmanızdan mutluluk duyarız. Damgalama (stigma) gerçekte kime zarar veriyor? HIV’e ilişkin damgalama ile mücadele etmek, sadece HIV pozitif arkadaşlarınızın sırtını sıvazlayıp ‘ilaçlarını alıyor musun’ türünden sorular sormakla olmuyor. Aklı başında ve HIV bilimindeki muazzam gelişmelerin farkında olan biri olarak ‘ben HIV hakkında konuşmak istemiyorum. Çünkü karamsar bir konu’ dediğinizde sadece HIV’i değil, önleme araçlarını ve yollarını da konuşmuyor oluyorsunuz. HIV’i bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olarak işaret ettiğimizde ise, hali hazırda HIV’le yaşamakta olan insanları hiç farkında olmadan kara bir deliğe göndermiş oluyoruz. HIV’in bir fobi olarak ele alındığı küçük topluluklarda ya da arkadaş çevrelerinde olan insanlar ‘ya testim pozitif çıkarsa’ korkusuyla test yaptırmayı sürekli erteliyorlar. Böyle olunca da (eğer pozitiflerse) etkili bir tedaviye erişmekten ve hayatlarına aynen devam etmek şansından mahrum kalıyorlar. Çözüm çok mu zor? Değil! Gerçekten değil. Yeni HIV enfeksiyonu sayılarını azaltmak için, hepimizin yapması gereken şeyler çok, çok çok, basit; damgalama ve ayrımcılıktan vazgeçerek, HIV’i rahatça konuşmaktan çekinmemek ve Kırmızı Kurdele İstanbul gibi güvenilir kaynaklardan öğrendiğiniz bilgileri kullanarak insanları test yaptırmaya cesaretlendirmek. HIV’le ilgili farkındalık kampanyalarının mezar taşları, tabutlar ve benzerleri ile yapıldığı günler çok geride kaldı. Bugünün kampanyaları aşktan, sağlıklı uzun ömürlerden bahsediyor ve aynı şeyi vurguluyor; HIV belirlenemiyorsa, bulaşmıyor! Bilimsel gerçekler bunları söylüyor. Cehalet, önyargı ve korku ise sadece bugün değil, muhtemelen bundan 30 yıl sonra bile aynı kırık plakları tekrar ediyor olacak. Önemli olan, sorumlu bir birey olarak sizin hangi yolu seçeceğiniz. Çünkü damgalama ve ayrımcılık, sadece HIV ile yaşayan insanlara değil hepimize, hatta bugün hiç çekinmeden bir başkasını damgalayanlara da zarar veriyor. www.kirmizikurdele.org #hivindogrusu *Yararlanılan yazı bağlantısı
- Kadınlar için HIV eğitimi
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü S. Yayın tarihi: Mayıs 2, Pazar HIV alanında yaptığı yararlı çalışmaları yakından takip ettiğimiz, İstanbul Okan Üniversitesi Öğr. Görevlisi Özlem Altuntaş, ''Kadınlar için HIV Eğitimi'' başlıklı (online ve birebir) eğitimler düzenliyor. İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu'nu 2002, Marmara Üniversitesi Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans programını 2007 yılında tamamlayan ve ardından HIV alanını da kapsayan, yakından takip ettiğimiz yararlı çalışmalar yapan Özlem Altuntaş'ın ''Kadınlar için HIV Eğitimi'' başlıklı eğitimlerinin amacı, HIV ile yaşayan kadınları Üreme Sağlığı, Cinsel Sağlık ve Sağlıklı Yaşam Davranışları konusunda bilgilendirmek. #hivhakkindahersey sloganıyla Türkiye'nin güvenilir #hivbilgisi sağlayıcısı ve kaynağı #kirmizikurdeleistanbul olarak önemsediğimiz bu çalışmayı yaygınlaştırmak için paylaşıyor ve tavsiye ediyoruz. Eğitim hakkında daha fazla bilgi almak için hivkadinsagligi@gmail.com ya da kadinlar_icin_hiv_egitimi Instagram hesabı üzerinden Öğr. Görevlisi Özlem Altuntaş'a ulaşabilirsiniz. (Etik not: Kırmızı Kurdele İstanbul bu çalışmanın tasarlayıcısı, yürütücüsü ya da gözlemcisi değildir. Eğitim içeriği Kırmızı Kurdele İstanbul'un görüşlerini yansıtmaz. Çalışmaya ve kişisel bilgilerinizin gizliliğine ilişkin tüm yasal ve etik sorumluluk, çalışmanın yürütücüsüne aittir.) www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- UNAIDS 2021-2026 Stratejisi; ''Eşitsizlikleri Bitir, AIDS'i Bitir''
UNAIDS, AIDS vakalarını 2030'a kadar sıfırlamayı hedefleyen Yeni Küresel AIDS Stratejisini duyurdu. 2021-2026 yıllarını kapsayan Yeni Küresel AIDS Stratejisi “Eşitsizlikleri Bitir, AIDS'i Bitir”, AIDS'i sıfırlamak hedefinde başarıya ulaşmayı engelleyen boşlukları bertaraf için eşitsizliğe mercek tutan cesur bir yaklaşım. Ancak bu yaklaşım, özellikle düşük-orta gelirli ülkelerin ihtiyaç duyacağı kaynağın nereden ve nasıl sağlanacağı konusunda, cesur olduğu oranda yaratıcı değil. Türkiye'nn #hivbilgisi sağlayıcısı ve kaynağı Kırmızı Kurdele İstanbul hem strateji belgesini hem de eksik boyutunu yorumluyor. UNAIDS Programı Koordinasyon Kurulu, tüm ülkeleri AIDS'i 2030 yılına kadar sıfırlama konusunda teşvik etmeyi amaçlayan yeni Küresel AIDS Stratejisi 2021–2026'yı oy birliğiyle kabul etti. 2021–2026 yıllarını kapsayacak “Eşitsizlikleri Bitir, AIDS'i Bitir” temalı Küresel AIDS Stratejisi, AIDS'i sona erdirme hedefinde ilerlemeyi engelleyen sorunları işaret ederek eşitsizliğe mercek tutuyor ve AIDS'i sona erdirmek için gereken çaba ve taahhüdü temin ederek 2025 yılına kadar ulaşılması planlanan cesur yeni hedefler ve politikalar belirliyor. Bu yeni strateji 160 ülkeden 10.000'den fazla paydaş ile birlikte belirlendi. UNAIDS İcra Direktörü Winnie Byanyima, konu hakkındaki demecinde; “Bu yıl, ilk AIDS vakalarının bildirilmesinin 40., UNAIDS'in kuruluşunun 25. yılı. AIDS'i sona erdirme konusundaki tarihi çabamızın kritik bir noktasındayız. HIV gibi, COVID-19 da bize aslında virüsün değil eşitsizliğin öldürdüğünü gösterdi. COVID-19, AIDS'i sona erdirme sürecini engelleyen mevcut eşitsizlikleri de artırdı. Bu nedenle, yeni stratejimizin özünün eşitsizliklerle mücadele olmasından gurur duyuyorum. COVID-19'u yenmek ve AIDS'i sona erdirmek hedefinde, herkes için sağlık eşitliğini sağlamak zorundayız." diyerek Yeni Küresel AIDS Stratejisinin temel noktalarını vurguladı. Yeni Küresel AIDS Stratejisi, merkeze insanı koyuyor ve HIV ile yaşayan ve HIV'den etkilenen insanlar için sağlık ve yaşam koşullarını iyiye dönüştürmek için öncelikli eylemlerde bulunmak üzere tüm ülkeleri, toplulukları ve ortakları HIV müdahalesi boyunca ve ötesinde birleştirmeyi amaçlıyor. Stratejinin üç temel vurgusu şunlar; 1- Kapsamlı ve insan merkezli HIV hizmetlerine eşit erişimi en üst düzeye çıkarmak, 2- HIV testine erişimin önündeki yasal ve toplumsal engelleri kaldırmak,, 3- HIV tedavisini tam olarak fonlamak, sürdürmek ve bunları sağlık, sosyal koruma ve insani yardım ortamları için geliştirilmiş sistemlere entegre etmek. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü ve UNAIDS Destekleme Kuruluşları Komitesi Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus ise konu hakkında; “Dünya Sağlık Örgütü, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini sona erdirme ve sağlık hakkı da dahil olmak üzere insan haklarını hayata geçirme konusundaki iddialı vizyonuyla önümüzdeki beş yıl için küresel AIDS stratejisini onaylamaktan memnuniyet duyuyor ve her ülkeden HIV mücadelesi boyunca eşlik etmesi için, cinsiyet normlarını dönüştürecek, damgalama ve ayrımcılığa son verecek ortaklara ve paydaşlara çağrı yapıyor. Bu stratejinin tam olarak gerçekleştirilmesi için WHO, evrensel sağlık sigortasına giden yolda sağlık sistemlerini ve özellikle temel sağlık hizmetlerini güçlendirmek için tüm ülkeleri desteklemeye devam edecektir." şeklinde değerli bir açıklamada bulunmuştur. Stratejide yer alan hedef ve taahhütlere ulaşılırsa, HIV ile enfekte olan bireylerin sayısının 1,7 milyondan (2019), 370.000'in altına (2025) düşürülmesi ve AIDS'e bağlı hastalıklardan ölenlerin sayısı 690.000’den (2019) 250.000'in altına (2025) düşecek. Çocuk yaş gruplarındaki yeni HIV enfeksiyonları hedefi ise 2019 verisi olan 150.000'den, 22.000'in altına düşürmek (2025). Kırmızı Kurdele İstanbul'un dikkat çektiği nokta ise yukarıda bahsedilenlerden biraz farklı. İnsan hakları, cinsiyet eşitliği ve haysiyet gibi kavramlar temelinde, HIV ile yaşayan ve HIV'den etkilenen herkes için damgalanma ve ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefleyen Yeni Küresel AIDS Stratejisinin amaç ve hedeflerine ulaşmayı zorlaştıran faktörlerin başında ise ekonomik faktörler geliyor. Çünkü stratejiye göre, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki yıllık HIV yatırımlarının 2025 yılına kadar 29 milyar dolar seviyesine çıkmak zorunda. Bu da 5 yıl için 13,7 milyar ABD doları yeni kaynak ihtiyacı demek. Dünya genelinde HIV ve AIDS'e yönelik harcamalara bakıldığında ise temel kaynağın yerel kaynaklar olduğunu ve üst-orta gelir grubundaki ülkelerin, düşük-orta gelirli ülkelere parasal desteğinin ancak kendi ihtiyaçları karşılandıktan sonra mümkün olabildiğini görüyoruz. Yani bu cesur stratejinin başarılı olabilmesi, ekonomik gelişim ve kalkınma süreçlerinde ilerlemiş ülkelerin, düşük ve düşük-orta gelirli ülkelere parasal desteğine bağlı. Bunun ne derece gerçekçi bir beklenti olduğu sorusu üzerine sayfalar dolusu yazılabilir fakat cevaplamayı sizlere bırakıyoruz. #kirmizikurdeleistanbul #bilonemsekorun
- CROI’nin ardından: Kuralları değiştiren yeni HIV tedavisi ve kesin tedavi hakkında gelişmeler
Güvenilir #hivbilgisi sağlayıcısı ve kaynağı Kırmızı Kurdele İstanbul Amerika'dan dijital olarak gerçekleşen Retrovirüsler ve Fırsatçı Enfeksiyonlar Konferansı'nı takip etti ve ilgi çeken araştırmalardan özetleri sizin için derledi. Yayın tarihi: Mart 20, 2021 Bu yılki Retrovirüsler ve Fırsatçı Enfeksiyonlar Konferansı (CROI), HIV ile yaşamanın şeklini ve anlamını değiştirecek net çıktılarla sona erdi. HIV’in şifasına (Kesin tedavi - Cure) yönelik gelişmeler, deri altı enjeksiyon, yavaş-uzun salınımlı ilaç bandı ve depo ilaçların da yer aldığı yeni nesil uzun süre etkili HIV ilaçları türlerinin konuşulduğu CROI’de, HIV ilaç tedavisine yaklaşımda oyunun kurallarını değiştirecek konulardan sıklıkla söz edildi. 6-10 Mart 2021 tarihlerinde bir kez daha sanal konferans olarak düzenlenen CROI’de bu yıl, farklı içerik ve konuşmacıların yer aldığı video sunumlarda, önceki yıllarda düzenlenen HIV bilimi alanına yönelik konferanslardan farklı olarak, HIV’e yaklaşımı ve HIV ile yaşayanların geleceğini kökten değiştirebilecek konular yer aldı. HIV ile yaşayan kadınların tedavi ve korunmalarına yönelik yeni yaklaşımlar ve genel hedef grupların korunması yönelik nitelikli çalışma sonuçlarından da söz edilen konferansta, özellikle uzun süre etkili enjeksiyon tipi korunma yöntemlerine ilişkin yürütülen çalışmaların sonuçları çok büyük ilgi gördü. Onaylanan ilk PrEP olan TDF’nin yanı sıra, üzerinde hali hazır çalışmalar yürütülen ve HIV tedavisi olarak da onaylanmış olan Cabotegravir etken maddesinin bir korunma yöntemi olarak kullanılıp kullanılamayacağına dair çalışmaların ilk sonuçları umut verici nitelikte. Okuma önerisi; www.kirmizikurdele.org/prep Mevcut PrEP rejiminde günlük ilaç alımına bir alternatif olarak aylık, iki aylık, altı aylık hatta yıllık enjeksiyon şeklindeki ilaçlardan korunma sağlaması üzerine yürütülen Cabotegravir çalışmalarının çığır açıcı özellik taşıdığı belirtildi. Yani eğer işler yolunda giderse, tek bir enjeksiyonla HIV’e karşı uzun süreli (Örn: iki aylık, altı aylık hatta yıllık) korunma sağlanabilecek. Yeni nesil ilaç çalışmalarına da geniş yer verilen CROI’de, özellikle ilaç direnci geliştiren HIV ile yaşayan bireylerde *viral yükü kontrol altına almaya ve belirlenemeyen seviyede tutmaya yarayacak 6 ay etkili deri altı enjeksiyon tipi HIV tedavisi olarak sunulacak Lenacapavir’e yönelik çalışmalardan da söz edildi. İlaç direnci ile mücadele eden ve yeni nesil tablet tedavilerden yeterli verimi alamayan bu grup HIV ile yaşayan bireyler için umut ışığı olan etken madde üzerinde yapılan klinik çalışmaların başarısı konferansta geniş yer buldu. Eğer her şey ümit edildiği gibi giderse, mevcut ilaç tedavilerine karşı ilaç direnci geliştirmiş HIV ile yaşayan bireyler için yeni bir dönem başlayacak. *Neymiş bu viral yük? Daha önce, HIV ile yaşayan hamile bireylerde güvenlik sorunu olduğu gerekçesiyle anneden bebeğe geçişte bir önleme aracı olarak kullanılması önerilmeyen Dolutegravir etken maddesine yönelik yeni sonuçlar ise kadınlar için artık daha güvenli bir geleceğe ışık tutuyor. IMPAACT 2010 çalışmasının yeni sonuçlarının değerlendirildiği oturumda, Tenofovir Alafenamide (TAF) etken maddesiyle birlikte kombinasyon halinde kullanılan Dolutegravir’in daha güvenli sonuçlar doğurduğu belirtildi. Son olarak, konferansın en ilgi çekici başlıklarından bir diğerinin de COVID-19 antikorlarına yönelik yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Koronavirüs salgınından öğrendiğimiz antikor davranışı, “Acaba COVID-19’a karşı insan vücudunun geliştirdiği antikorlar, HIV’i önleme yaklaşımlarına ışık tutar mı?” sorusunu konferansın gündemine alarak, gelecekte tablet ya da enjeksiyon ilaç olarak bir “antikor kokteyli”nin önleme ya da tedavi aracı olarak kullanılıp kullanılmayacağı, eğer başarılı bir tedavi rejimi ortaya çıkarsa, bunun kesin tedaviye yönelik yeni bir sürece ışık tutup tutmayacağı tartışıldı. Eğer bu yaklaşım hayata geçer ve başarılı olursa, gelecekteki olası pandemilere karşı da gerçekten yeni bir yüzyıla girmiş oluruz kanaatindeyiz. Konferansın websitesine buradan erişebilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivbilgisi
- HIV ile yaşayan bireyler uyku bozuklukları çekiyor.
Yayın tarihi: Şubat 10, 2021 Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü Z. HIV ile yaşayan bireylerde uyku bozukluğu oranı beş kat fazla! İngiltere ve İrlanda’da gerçekleştirilen ve sonuçları Open Forum Infectious Diseases dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre HIV ile yaşayan bireyler, eşdeğer grupta bulunan HIV-negatif bireylere nazaran beş kat daha fazla uyku bozukluğu şikayeti bildirdi. Sonuçlara göre HIV ile yaşayan bireylerin %21’inde uyku bozukluğu şikayetleri görülürken, HIV-negatif bireylerin yer aldığı grupta ise bu oran %5 seviyesinde kaldı. Dr. Kunisaki yönetimindeki İngiliz, Amerikan ve İrlandalı araştırmacıların yer aldığı ekibin yürüttüğü POPPY (Pharmacokinetics and Clinical Observations in People Over Fifty - Elli Yaş Üzeri Bireylerde *Farmakokinetik ve Klinik Gözlemler) isimli çalışmada, HIV ile yaşayan bireylerin HIV ilaç tedavisine bağlılık ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi tehdit eden sağlık sorunlarından biri olarak görülen uyku bozukluğunun üç tipi olan *uykusuzluk (düzenli uyku yitimi), *huzursuz bacak sendromu ve *uyku apnesi ele alındı. Çalışmada, ele alınan bu üç uyku bozukluğu türünün HIV ile yaşayan bireylerin oluşturduğu grup ile HIV-negatif bireylerin oluşturduğu gruplarda görülme sıklığının karşılaştırmalı analizlerine yer verildi. “Yeni tedavi yöntemleri çerçevesinde HIV ile yaş almaya yönelik öneriler oluşturmak” amacıyla başlatılan çalışmaya, 246’sı, 51 yaş ve üzeri, 111’i, 18-50 yaş arası toplam 357 HIV ile yaşayan birey ve 126 HIV-negatif birey dahil edilmiş. #hivbilgisi okuma önerisi: HIV ve Uyku I HIV hakkında her şey Klinik gözlemlerin İngiltere ve İrlanda’daki HIV ve cinsel sağlık kliniklerinde yapıldığı araştırmanın önemli detayları ise şu şekilde: Araştırmaya katılan HIV ile yaşayan bireylerin ortalama CD4 hücre sayısı 600 ve %90’ının viral yükü belirlenemeyen seviyede, İleri yaşlı olan HIV-pozitif katılımcıların %21’inde, genç HIV-pozitiflerin %23’ünde ve HIV-negatiflerin %5’inde uyku düzensizliği raporlanmış. İleri yaşlı olan HIV-pozitif katılımcıların %16’sında, genç HIV-pozitiflerin %8’inde ve HIV-negatiflerin %14’ünde huzursuz bacak sendromu raporlanmış. HIV ile yaşayan tüm katılımcıların ortalama %7’sinde ve HIV-negatif katılımcıların %8’inde uyku apnesi raporlanmış. Araştırmacılar, çalışmadan elde edilen tüm verileri toplu olarak değerlendirdiklerinde ise HIV ile yaşayan katılımcıların ortalama %30’unda uyku bozukluğu gözlemlerken, bu oranın HIV-negatif katılımcılarda %19 seviyesinde kaldığını belirtildi. Uyku bozukluklarının etkenleri ve nedenlerine yönelik detaylar incelendiğinde ise özellik efavirenz (EFV) içeren ve Integraz Inhibitörleri sınıfında olan HIV tedavisi ilaçlarının (ART) bu tip bir yan etkisinin söz konusu olabileceğinin altı çiziliyor. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey Kaynakça Kunisaki KM ve diğerleri. Sleep disorders in human immunodeficiency virus: a substudy of the Pharmacokinetics and Clinical Observations in People Over Fifty (POPPY) study. Open Forum Infectious Diseases, 8: 1, 2021 (free open access).doi.org/10.1093/ofid/ofaa561 *Farmakokinetik, farmakoloji biliminin ilaçların vücuda emilimi, dağılımı, dönüşümü ve atılması gibi süreçlerini matematiksel modeller kurarak inceleyen bir alt dalıdır. Farmakokinetik genel olarak dört ana bölümden oluşur: Emilim (absorbsiyon), Dağılım (distribüsyon), Metabolizma (biyotransformasyon) ve Eliminasyon (itrah veya atılım). (Görselde kullanılan ilüstrasyon Nathelie Lees'e aittir ve bu linkteki sayfadan alınmıştır.)
- Paylaşmakla HIV bulaşmaz
Çekinmeyin, paylaşın. İnsanlar sizin HIV pozitif olduğunuzu zanneder düşüncesiyle HIV'e dair içerikler paylaşmamak da bir ön yargı ve iç damgalamadır. Dokunmakla, sarılmakla, öpüşmekle, aynı havayı solumakla, aynı kaptan yiyip içmekle, HIV pozitif bireylerle konuşmakla, arkadaş olmakla bulaşmayan HIV, HIV ile ilgili sosyal medya içeriklerini paylaşmakla da bu laş maz! Doğru #hivbilgisi içeren paylaşımlar sizi HIV pozitif yapmaz! Kırmızı Kurdele İstanbul'un yaratıcı ve kolay anlaşılır #hivbilgisi içeriklerini paylaşın, ön yargıyı hep birlikte bitirelim. Çünkü ön yargıyı sadece STK'ların ya da aktivistlerin çabalarıyla değil sadece BİRLİKTE bitirebiliriz! #kaybedenhivolacak başlıklı 2020 yılı Dünya AIDS günü bildirisi için www.kirmizikurdele.org/bildiriler #hivcokdegisti temalı farkındalık kampanyası için www.hivcokdegisti.org HIV bulaş yolları için www.kirmizikurdele.org/hiv-bulas-yollari HIV hakkında her şey için www.kirmizikurdele.org/hiv-hakkinda-her-sey ve Kırmızı Kurdele İstanbul'un yaratıcı #hivbilgisi sosyal medya içerikleri için www.instagram.com/redribbontr adreslerini ziyaret edebilirsiniz.
- B=B ve Emzirme I B=B HIV pozitif anneler ve bebekleri için bir anlam ifade ediyor mu?
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul #hivbilgisi içerik ekibi Yayın tarihi: Eylül 2018 Güncelleme : Ocak 2021 Saygın HIV bilimi araştırmacıları çok merak edilen, önemli ancak hakkında oldukça az bilimsel çalışma yapılan bir konuya dikkat çektiler. Tıp dünyasının en önemli referans kaynaklarından biri olan The Lancet dergisinin HIV bölümünde yayınlanan bir makalede, düzenli HIV ilaç tedavisi ART kullanımı ile viral yükü belirlenemeyen seviyeye inmiş HIV pozitif annelerin, bebeklerini emzirmeleri konusunda daha açık ve net öneriler sunulabilmesi için acilen geniş kapsamlı bilimsel çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu belirtildi. Makaleyi kaleme alan bilim insanları, her ne kadar viral yükü baskılanmış kadınların virüsü bulaştırabilme ihtimalleri çok düşük olsa da, ne yazık ki kanıtlara dayalı öneri ve yönlendirmeler yapılabilmesi için, B=B prensibinin emzirme için de geçerli olup olmadığına dair henüz cevaplanmamış birçok soru olduğunun da altını çizdiler. Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü HIV pozitif annelerin bebeklerini emzirmelerini sadece, mama ile beslemenin tıbben yeterli olmadığı koşullarda öneriyor. Bu önerinin anlamlı ve risklerin en aza indirgendiği bir öneri olabilmesi için, HIV pozitif annenin HIV ilaç tedavisi ART ve bebeğin de antiretroviral profilaksi (önleyici tedavi) kullanması gerektiğini hatırlatalım. Günümüzde bir kaç ülke hariç pek çok ülkenin sağlık otoriteleri, annenin HIV ilaç tedavisi ART alıyor olması durumunda bile emzirmeyi asla ama asla önermiyorlar. Buna karşın başta dünyanın en saygın bilim insanları topluluklarından biri olarak kabul edilen Avrupa Klinik AIDS Araştırmaları Topluluğu (EACS), Amerikan Sağlık Bakanlığı (CDC) ve İngiliz HIV Topluluğu (BHIVA), güncelledikleri yeni tedavi kılavuzlarında, belirlenemeyen viral yüke sahip bir HIV pozitif annenin bebeğini emzirmeyi tercih etmesinde ciddi bir sakınca bulunmadığını, ancak kandaki virus miktarının ölçümünü yapan virus yükü testlerinin emzirme devam ederken, normalden daha sık aralıklarla yapılmasını ve diğer kan testlerinin de aynı sıklıkta düzenli gözlemlenmesinin riski en aza indirmek açısından önemli olduğunu büyük harflerle vurguluyorlar. Fakat buna rağmen The Lancet HIV’de yer alan makalenin yazarları, viral yükü baskılanmış ve belirlenemeyen seviyede olan bir HIV pozitif annenin, bebeğini emzirmesinin ne kadar riskli olup olmadığının tam olarak bilinmediğini özellikle belirtiyorlar ve konu hakkındaki başlıca soruları sorarak, yanıt arıyorlar. #hivbilgisi okuma tavsiyesi; HIV ve hamilelik Plazma ya da anne sütünde, HIV’in bulaşamadığı bir alt seviye var mıdır? Şimdiye kadar yapılan bazı çalışmalarda, her ne kadar plazmadaki viral yük belirlenemeyen seviyede olsa da, anne sütünde viral yükün belirlenebilir seviyede kaldığı gözlemlenmiştir. Amerika’da yapılan “Emzirme, antiretroviraller ve beslenme”* isimli araştırmanın sonuçlarına göre, plazmada 100 kopya/ml üzerinde viral yüke sahip olan anneler emzirme sırasında HIV bulaştırırken, plazmadaki viral yük seviyesinin 100 kopya/ml’nin altında olduğu durumlarda emzirme ile bulaşının gerçekleşmediği gözlemlenmişti. Bununla birlikte, Bostwana’da gerçekleştirilen “Mma Bana” isimli çalışmada ise, doğumdan bağımsız olarak, muhtemelen emzirme sürecinde gerçekleştiği ve annelerin 50 kopya/ml ‘nin altında viral yüke sahip olduğu iki ayrı vaka kayıt altına alınmıştır (her iki vakada da bebeklerin doğum sonrası ilk 90 günde enfeksiyonları pozitif olarak kaydedilmiştir). Bunlara ek olarak ayrıca Malawi’de, annenin hem plazmadaki hem de anne sütündeki viral yükünün belirlenemeyen seviyede olmasına rağmen (<37 kopya/ml) emzirme yoluyla virüsü bulaştırdığı başka bir vaka daha kayıtlara geçmiştir. 2012’den bu yana klinik deneyler ve gözlemsel kohort çalışmalarından elde edilen veriler ışığında, UNAIDS tarafından gerçekleştirilen matematiksel modelleme çalışmalarından çıkan tahminlere göre, doğumdan önce HIV ilaç tedavisine başlayan annelerde, her bir emzirme ayına karşılık gelen bulaşı riski %0,16; yani yaklaşık 750’de 1 olarak öngörülmüştü. Tüm bu çalışmalar, bilimsel bir netlikte konuşmaya yetmeyecek, küçük gruplar üzerinde yapılmış olsa da, bu bulgulara göre bulaşı riskinin oldukça düşük olduğunu söylemek yanlış olmaz. Evet oldukça düşük, ancak SIFIR DEĞİL! Makaleyi kaleme alan bilim insanları, HIV pozitif anneler tarafından emzirilen tüm bebeklere ait detaylı ölçüm ve gözlem sonuçlarının kayıt altına alınacağı bir uluslararası kayıt sisteminin hayata geçirilmesini öneriyor. İlaçların bebekler üzerindeki etkilerinin gözlemlenmesi kadar oluşturulacak bahsi geçen kayıt sistemi ile, oluşabilecek her türlü bulaşı vakası ve arkasındaki sebeplerin de kolaylıkla araştırılabileceğinin altı çiziliyor. Antiretroviral ilaçlar, hücreye bağlanmış virüsü de baskılayabilir mi? Uzmanlara göre, anne sütünün plazmadaki viral baskılamaya rağmen bulaştırıcı olabilmesinin sebebi, muhtemelen anne sütündeki, hücreye bağlanmış virüslerin bir sonucu. HIV hücreden bağımsız hareket edebildiği gibi, bağışıklık sisteminin aktörlerinden olan CD4 hücreleri ile oluşturduğu gibi bir bağlanma ilişkisi de kurabilir. Bu şekilde, anne sütü de HIV ile enfekte olabilecek farklı türden hücresel yapıları içerebilir. Bu hücreler, HIV ile enfekte olmuş uzun ömürlü CD4 hücrelerini içerebilir ve bu yeni yapılar antiretroviral ilaçlara karşı duyarsız olabilirler. Bilim insanları, virüsün yukarıda bahsettiğimiz bu nitelikleri nedeniyle, emzirmeden önce uzun dönem antiretroviral tedavi kullanımının, anne sütündeki hücreye bağlı viral yük seviyesini azaltıp azaltmadığının kanıtlanabilmesi için daha çok detaylı araştırmaların yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu tekrar tekrar vurguluyorlar. Emziren kadınlar, hangi viral incelemelere tabi tutulmalılar? İngiliz HIV Topluluğu (BHIVA), antiretroviral tedavi altında emziren kadınların, kendilerine ve bebeklerine viral yük testinin yapılması için, mutlaka her ay doktorlarına başvurmalarını önermektedir. Amerika’da kullanılmakta olan tedavi kılavuzunda ise bu süre 1-2 ayda bir olarak belirtilmiştir. Her ne kadar BHIVA’nın hazırlayıp yayınladığı tedavi kılavuzunda emzirme açık bir şekilde “tavsiye” edilmese de, bu kararı verecek olan kişinin yine kadının kendisi olduğunun ve riskleri aza indirgemek için düzenli olarak doktor kontrolüne gitmelerinin sorumluluğunun da kendilerinde olduğunun altı çiziliyor. BHIVA’nın tedavi kılavuzundaki bu yaklaşım, çeşitli çevreler tarafından, daha çok bir “zarar azaltma” yöntemi olarak görülüyor: “Emzirme süresince eğer bebekte sindirim sistemi sorunları görülürse, derhal emzirmeyi bırakın” ya da “eğer annede meme iltihabı, memede sertleşme ya da meme enfeksiyonu gelişirse, anneye ve bebeğe viral test yapılması için derhal doktorunuza başvurun”. BHIVA, tedavi kılavuzunda annelere verdiği emzirme serbestisi ve tercihini de yine şu cümleyle farklı bir zemine taşıyor: “Eğer viral yükü belirlenemeyen seviyede olan bir anne bebeğini emziriyorsa, bebeğini ciddi bir HIV enfeksiyonu riskine soktuğu için, düzeli olarak sağlık ve sosyal yardım desteği almalıdır”. www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey #hivindogrusu Yazımıza konu olan Lancet yayını Waitt C et al. Does U=U for breastfeeding mothers and infants? Breastfeeding by mothers on effective treatment for HIV in high-income settings. The Lancet HIV, advance online publication, 27 June 2018. https://www.thelancet.com/journals/lanhiv/article/PIIS2352-3018(18)30098-5/fulltext Açıklamalar *Investigators on the Breastfeeding, Antiretrovirals and Nutrition (BAN) Study **The Mma Bana study in Botswana
- Yeni yıl hedefi; sigarayı bırakmak!
Yeni yılda sağlığınıza daha çok özen göstermek, sizce de çok iyi bir hedef değil mi? Her ne kadar bırakması büyük çoğunluk için hayli zor olsa da, sigara ve alkolün genel sağlık üzerindeki olumsuz etkileri herkes tarafından bilinir. Konu HIV'in sigara ve alkolle ilişkisi olduğunda ise bu olumsuz etkilerin ve yarattığı sağlık risklerinin kat kat fazla olduğunu her fırsatta hatırlatıyoruz. Son yıllarda HIV tedavisinde görülen hızlı gelişmelere paralel hızda çoğalan bilimsel çalışmaların önemli başlıklarından biri de sigara ve alkolün HIV pozitif bireylerin sağlıklarına olumsuz etkileri. #hivhakkindahersey temasıyla, doğruluğu bilimsel olarak ispatlanmış ve kolay anlaşılır #hivbilgisi üreterek Türkiye'nin en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı olan internet sitemizde, uluslararası güncel çalışmaları inceleyip derleyerek hazırladığımız bu kaynak yazıyı, yeni yılda sigarayı bırakma hedefinize ulaşmada yardımcı olması dileğiyle bir kez daha paylaşıyoruz. HIV sigara ve alkol ilişkisini anlatan referans #hivbilgisi yazımızı okumak için tıklayın. www.kirmizikurdele.org #hivbilgisisaglayicisi #hivhakkindahersey
- Söz veriyoruz, harika bir yıl olacak! - We promise that it will be an excellent year!
-Please find RRI's 2021 message's english version below- Söz veriyoruz, harika bir yıl olacak! Hayatın her aşamasının, her dönemin, her yılın kendine özgü zorlukları var ve bu zorluklarla mücadele ederken bazen mutlu bazen mutsuz, bazen enerjik, bazen bıkkın olabiliyoruz. Bu zorluklarla büyüyor, öğreniyor, gelişiyoruz... Fakat hiç kuşku yok ki 2020’nin her zaman ayrı bir yeri olacak. Pek çoğumuz için en çok zorlandığımız, üzüldüğümüz, sıkıldığımız bir yıl oldu çünkü. Biriktirdiği anılar yoğun ve yorucu! Türkiye’nin #hivbilgisi kaynağı Kırmızı Kurdele İstanbul için de yorucu fakat bir o kadar da öğretici bir yıl oldu 2020. Her türlü meydan okuyucu koşulu kendini geliştirmek ve daha yaratıcı projeler üretmek için fırsat sayan üretken bir ekip olarak 2020’yi bizi en çok büyüten ve vizyon kazandıran yıl olarak bitiriyoruz. Başta destekçilerimiz olmak üzere, gönüllülerimiz, hekim dostlarımız, danışanlarımız, takipçilerimiz dahil herkese ve 2020’yi bizi büyüttükleri, bize öğrettikleri için kalpten teşekkür ederiz. 2021 yılında da Türkiye’nin HIV sorununa kalıcı bir çözüm üretmek vizyonuyla Türkiye’de ilk projeleri hayata geçirerek, Türkiye’nin *saygın ve örnek STK’larından biri olmak için çalışmaya devam edeceğiz. Söz veriyoruz; projelerle, yaratıcı fikirlerle ve bizden size yansıyan pozitif enerjilerle dopdolu güzel bir yıl olacak. Kırmızı Kurdele İstanbul Ekibi #hivhakkindahersey #kaybedenhivolacak #hivcokdegisti *Kırmızı Kurdele İstanbul 2019 yılında Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen bir etkinlikte, Türkiye’nin en etkin ve örnek 11 STK’sından biri seçilmiştir. We promise that it will be an excellent year! Every stage of life, every era, every year has its own challenges. And while we deal with those challenges, sometimes we are happy, sometimes unhappy, sometimes energetic, and sometimes upset! But we grow up, learn, and develop ourselves with those challenges. But no doubt that the year 2020 will have a special place in our minds. Because it has been a very difficult year for many of us. And the memories it has are intense and exhausting... For Turkey’s leading HIV information source Red Ribbon Istanbul, 2020 has been an exhausting but also a transformative year. As a productive team that counts every challenging situation as an opportunity to develop itself and produce more creative projects, now we are ending 2020 as a year that grew us and contributed to our vision the most. We would like to thank from the heart to those donors in the first place, and also to those volunteers, physicians, counselees, followers, and the year 2020 for making us grow and for those things they taught us. We will surely be working hard to be one of Turkey’s most *prestigious and model NGOs also in the year 2021 with the vision of producing a permanent solution for the HIV issue in Turkey. We promise that it will be an excellent year fulfilled with new projects, creative ideas, and positive energy reflecting you from us. Red Ribbon Istanbul Team #hearpreventprotect #allabouthiv #hivwilllose *Red Ribbon Istanbul was posted as one of Turkey’s’ most effective and model 11 NGOs by the European Parliament in 2019.