#hivbilgisi arama sonuçları
315 öge bulundu
- 2016 – 2020 HIV/AIDS Ulusal Stratejik Planı Çalışma Grubu toplantısına katıldık
Türkiye’de HIV alanında çalışan en genç STK olarak, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından, 23 – 24 Ağustos tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen 2016 – 2020 HIV/AIDS Ulusal Stratejik Planı çalışma grubu toplantısındaydık. İki gün süren ve Türkiye'nin önümüzdeki beş yıl boyunca, HIV olgusuna ulusal düzeyde vereceği cevabın şekillendirildiği toplantıya, alandaki öncü sivil toplum kuruluşu Pozitif Yaşam Derneği ile birlikte katılarak, planlama sürecinde aktif rol aldık. Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu gibi doğrudan muhatapların yanı sıra, uzunca bir süre atıl kaldıktan sonra geçtiğimiz yıl yeniden toplanan Ulusal AIDS Komisyonu’nun da üyelerinden olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA gibi muhatapların da masada olduğu toplantıya WHO temsilcisi ve Türkiye sorumlusu Dr. Pavel Ursu da katıldı. WHO’un hazırladığı raporun sunulmasıyla başlayan toplantı, katılımcıların ‘Yeni vaka sayısı ve hastalığa bağlı ölümleri azaltmak’, ‘Sağlık hizmetlerinin kapasitesini geliştirmek’, ‘Ayrımcılığı ve mahremiyet ihlallerini önlemek’ başlıkları altında üç ayrı çalışma grubuna ayrılmasıyla iki gün boyunca devam etti. Toplantıda Kırmızı Kurdele İstanbul olarak ‘Ayrımcılığı ve mahremiyet ihlallerini önlemek’ başlığı altında aktardığımız saha deneyimleri ve önerilerimizin, WHO temsilcisi ve Türkiye sorumlusu Dr. Pavel Ursu’nun da WHO raporundan aktardığı başlıklarla örtüşüyor olması, doğrudan HIV alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının bilgi ve deneyimlerinden mutlaka yararlanılması gerekliliğini bir kez daha ispatlanmış oldu. İki günün sonunda tüm çalışma gruplarının, öncelikli odak noktamız olan test ve tanıya erişimin önündeki engellerin kaldırılması ve anonim testin vazgeçilmezliği konusunda yaptıkları vurgu hayati önem taşıyor. Aynı konuda, Yönetim Kurulu Başkanımızın tüm katılımcılara hitaben yaptığı, Türkiye’de neden anonim HIV testi yapılamadığı ve bunun neden gerekli olduğuna ilişkin konuşma, çözüme ilişkin bir aksiyon alma isteği yaratması açısından bir başka önemli çıktı olarak kaydedildi. Toplantı süresince , tedaviye erişimin önündeki engellerin kaldırılması, tedavi olanaklarının ve kapasitesinin geliştirilmesi, HIV’e ilişkin ön yargının onarılması için gereken çok katmanlı ve aktörlü çalışmalar, HIV ile yaşayan bireylerin karşılaştıkları damgalama ve negatif tutumların iyileştirilmesi, kamu – STK işbirliklerinin arttırılmasına ilişkin önerilerin plan belgesinde kapsamlı ve net biçimde yer alması konusunda çaba sarf eden tüm hekimlerimize ayrıca teşekkür ederiz. Bu iki günlük çalışma sonucu tamamlanacak olan 2016 – 2020 HIV/AIDS Ulusal Stratejik Planının takipçisi olacağız.
- Dünya AIDS Günü 2019 Bildirisi I Turkey's WAD 2019 joint statement
HIV'i durdurma vakti! 1 Aralık Dünya AIDS günü 2019 bildirisi yayında! Bildiriyi okumak için buraya tıklayabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #bilonemsekorun #hivcokdegisti It is time to stop HIV! Turkey's #WAD2019 statement is online now! You can read on www.kirmizikurdele.org/bildiriler #redribbonistanbul #hearpreventprotect #allabouthiv #itstimetostophiv
- Dünya AIDS Günü 2020 Bildirisi I Turkey's WAD 2020 statement
Kaybeden HIV olacak! 1 Aralık Dünya AIDS günü 2020 bildirisi yayında! Bildiriyi okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Geçmiş yılların bildirileri için; www.kirmizikurdele.org/bildiriler #hivhakkindahersey #bilonemsekorun #kaybedenhivolacak HIV will lose! Turkey's #WAD2020 statement is online now! Click here to read For previous years statements; www.kirmizikurdele.org/bildirler #redribbonistanbul #hivwilllose
- AIDS yayılımını tamamen durdurmak yolunda iddialı ve istekli bir tedavi hedefi:90 90 90
Birleşmiş Milletler AIDS programı olan UNAIDS tarafından duyurulan 90-90-90; *2020 yılı itibarıyla dünya genelinde HIV (insan bağışıklık yetmezliği virüsü) taşıyan insanların en az %90’ının tanı almış ve HIV taşıyıcısı olduklarının farkında olmalarını, *bu bireylerin en az %90’ının kesintisiz HIV ilaç tedavisine (ART) erişmiş olmalarını, *HIV ilaç tedavisi sürdüren kişilerin en az %90’ında viral baskı (Belirlenemeyen) sağlanmış olmasını hedefleyen küresel bir program ve farkındalık kampanyasıdır. İlk günden bugüne kadar 39 milyon insanın hayatına mâl olan AIDS yayılımını durdurmak hedefi, insani bir görev ya da tarihi bir yükümlülükten çok daha fazla anlamlar ifade ediyor. Bu hedef gelecek nesillere, hayatlarını daha sağlıklı bir dünyada sürdürme fırsatı sunma konusunda da önemli bir aşama. AIDS salgınını sona erdirme hedefi, küresel işbirliği ve dayanışma içinde, bilimsel kanıta ve veriye dayalı, çok sektörlü ortaklıklar yapabilen insanlığın neler başarılabileceğini, bir başka perspektifte bir kez daha ispatlama ve daha kapsamlı küresel kalkınma çabaları için ilham olma potansiyeli de taşıyor. Yani 90 90 90 ve AIDS yayılımını durdurmak hedefi pek çok açıdan önemli, anlamlı ve ancak hep birlikte başarılabilecek ortak bir insanlık hedefi. Bununla birlikte, AIDS epidemisini (yayılımını) tamamen durdurmaktan bahsedebilmek için birden çok stratejiye ihtiyaç duyulduğu da açık. Fakat kesin olan ilk şey; standart HIV ilaç tedavisini (ART) ve bakımını herkes için kolaylıkla erişilebilir hale getirmeden ve İhtiyacı olan herkese HIV tedavisi vermeden, salgını sona erdirmek imkansız. Çünkü başarılı bir HIV ilaç tedavisinin virüsü baskılayarak, virüs yayılımını durdurduğu (Belirlenemeyen seviye) ve sağlıklı HIV taşıyıcılarının asla AIDS tablosuna girmeden, tamamen sağlıklı bir hayat sürdürebildikleri uzun yıllardır bilinen bilimsel bir gerçek. Bu konu hakkında detaylı bilgi için HIV tedavisi, TasP ve B eşittir B sayfalarımızı okuyabilirsiniz. Yine UNAIDS’in 2011 yılında yayınladığı, Dünya genelindeki tüm hükümetlere yönelik ‘HIV ve AIDS’e dair politika bildirgesi’ hesap verebilirliği teşvik etmek ve AIDS yayılımını durdurmak için gereken son aşamaya varmak hedefiyle ortak bir çaba önerirken, 90 90 90 sloganıyla özetlenen 2015 sonrası koyulan nihai hedef, AIDS yayılımını 2030 yılı itibarıyla tamamen durdurmaktır. Aralık 2013'te, toplanan UNAIDS Program Koordinasyon Kurulu, bölgeler ve ülkeler düzeyindeki liderleri ve tüm paydaşları, UNAIDS'i 2015 yılı ve sonrasını kapsayacak biçimde, HIV tedavisinin herkes için kolayca erişilebilir olmasına yönelik hedeflere ilişkin çabaları desteklemeye çağırmıştı. Bu çağrıyı takiben tüm bölgelerde ve ülkelerde, yeni hedefler hakkında paydaş istişareleri gerçekleştirildi. Tüm hükümetlerin yerel düzeyde ve UNAIDS işbirliği ile birlikte belirledikleri bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde etkin rol alacak ilgili bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları, doktorlar, sağlık hizmeti sunucuları dahil pek çok paydaş ise *2020 yılı itibarıyla dünya genelinde HIV taşıyan insanların en az %90’ının tanı almış ve HIV taşıyıcısı olduklarının farkında olmaları, *bu bireylerin en az %90’ının kesintisiz HIV ilaç tedavisine (ART) erişmiş olmaları, *HIV ilaç tedavisi sürdüren kişilerin en az %90’ında viral baskı (Belirlenemeyen) sağlanmış olması ve AIDS yayılımını 2030 yılı itibarıyla tamamen durdurma hedeflerine erişmek için hep birlikte çalışmaya devam ediyorlar. Çevrenizde HIV farkındalığının artmasına ve küresel 90 90 90 hedefine ulaşılmasına katkı sunmak isterseniz, Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından hazırlanan A3 boyutundaki B eşittir B posterini buraya tıklayarak indirebilir ve çıktısını alabilir, UNAIDS'in 90 90 90 stratejik hedef kitapçığını (İngilizce) buraya tıklayarak indirebilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #bilonemsekorun
- HIV ile yaşayan erkeklerde prostat kanseri riski %24 daha düşük!
Türkiye'nin en çok başvurulan, güvenilir #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul, kesinlikle şaşırtıcı ve detaylı incelemeye değer bir #hivbilgisi haberi paylaşıyor; Pekin Ulusal Kanser Araştırmaları Merkezinde, Dr. Dianqin Sun önderliğindeki bir araştırma ekibinin yaptığı bir analize göre, HIV ile yaşayan erkeklerin prostat kanseri oranı, genel popülasyona göre %24 daha düşük! Yayına hazırlayan: Arda Karapınar Yayın tarihi: Ekim 27, 2020 Yaklaşık 600.000 HIV pozitif erkeği içeren 27 ayrı çalışmanın sonuçlarının analiziyle elde edilen veri, HIV ile yaşayan erkeklerdeki prostat kanseri *insidansının %24 daha düşük olduğunu gösterdi. *İnsidans; Belirli bir nüfusta, belirli bir zaman dilimi içerisinde, belirli bir hastalık veya hastalıklara ilişkin yeni olgularının sayısı. Aynı araştırmacılar, elde edilen verinin güvenilirliğini sınamak için ikinci bir duyarlılık analizi yaptığında bu bulgu değişmedi. Yani HIV ile yaşayan erkeklerin prostat kanseri riski dörtte bir oranda düşük! Araştırma ekibinin önderi Dr. Sun; ''Ortalama oran 0.76 idi ve bu oran bir dizi duyarlılık analizinde de sabit kaldı. Bu da gösteriyor ki, HIV ile yaşayan erkeklerde prostat kanseri riski genel popülasyona kıyasla yaklaşık dörtte bir oranda düşük'' diyor. Ancak, incelemede yer alan çalışmalar arasında önemli farklılıklar olduğu için HIV ile yaşayan erkeklerin prostat kanseri riskinin azalmasının nedenleri hakkında belirsizlik devam ediyor. Yani oran sabit ve güvenilir ancak bu avantajı sağlayan etkenler hakkında henüz yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu nedenle, bulguların dikkatle incelenmesi ve bu konuda daha fazla araştırmanın teşvik edilmesi gerekiyor. (Bilhassa HIV ilaç tedavisi görmeyen) HIV ile yaşayan bireyler için çeşitli kanserler de dahil olmak üzere yaş almaya dair hastalıklar, üzerinde önemle durulması gereken konular. Bunlara ilişkin risklerin ortadan kaldırılması ve/veya en düşük seviyeye indirilmesi hem düzenli HIV ilaç tedavisine hem de olası diğer hastalıklara dair düzenli taramalar ve erken teşhise bağlı. Bunlar arasında lenfomalar, kaposi sarkomu, karaciğer kanseri, rahim ağzı kanseri ve anal kanser bulunur. Akciğer kanseri insidansı da artar. Dolayısıyla kronik HIV tedavisinin sadece düzenli ilaç almaktan ibaret olmadığını, rutin doktor kontrollerinin, doğru beslenme, kişisel farkındalık gibi etkenlerin de önemli olduğunu tekrar vurgulamakta yarar var. Peki HIV'in, yapısı gereği bazı kanserlerdeki riski arttırması söz konusuyken, durum prostat kanserinde neden farklı? Araştırmacılar, düzenli HIV tedavisine bağlı olarak daha sık ve düzenli tarama testleri, testosteron üretiminin azalması ve bazı HIV tedavisi ilaçlarının prostat kanseri gelişimi ile ilişkin mekanizmalar üzerindeki etkisi gibi bir dizi nedeni tartışmaya devam ediyorlar. #kanittemelliaktivizm yaklaşımıyla 2016 yılından bu yana sürdürdüğümüz güncel HIV bilimi araştırmaları takibi ve kolay anlaşılır #hivbilgisi yayınlarımızın devamı olarak, bu konuyu da takibe devam ve bilimsel gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey Referans; Sun D et al. Risk of prostrate cancer in men with HIV/AIDS: a systematic review and meta-analysis. Prostrate Cancer and Prostatic Diseases, published online ahead of print, 14 August 2020. doi.org/10.1038/s41391-020-00268-2 Yararlanılan yayın
- İkinci dalga HIV ile yaşayanlarla dalga mı geçecek?
Yayına hazırlayan: Kağan Çavuşoğlu Yayın tarihi: Ağustos 20 Güncelleme tarihi: Ağustos 23 10 Mart 2020. Çin, Wuhan'da ortaya çıkan ve hızla tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs pandemisinde, ülkemizdeki ilk vakanın kayıt altına alındığı tarih. Bu tarihten sonra neler olduğunun detaylarına hiç girmeyeceğim. Hepimiz yaşadık, deneyimledik, deneyimliyoruz. Mükemmel bir ekip çalışması izledik. Hem de öylesine mükemmeldi ki, her akşam alkışladık tüm sağlık çalışanlarını. Doktorundan, hemşiresine, hasta bakıcısından, idari ya da yönetsel hizmetlerde çalışan tüm sağlık çalışanları, ekip ruhunun nasıl da ülke geneline yayılabileceğini ve birlik olabileceğimizi gösterdiler bizlere. Sadece sağlık çalışanları da değil tabi ki: “Vefa Destek Grupları”nda görev alan kamu çalışanlarının, kolluk hizmetlerinde görevli memurların kapı kapı gezerek evinden çıkamayanlara destek olmaya çalışmaları ve dahası… Toplumca öylesine günler yaşadık ki, senaryosu yazılsa, “En iyi senaryo” ödülünü %100 hak ediyoruz bence hepimiz! Ama sonra birden bire, bir şey oldu: “Normalleştik” Hem de öyle normalleştik ki; evde kaldığımız o 90 gün hiç yaşanmamış gibi sıfırladık zihinlerimizi. Yeni normalimizi, eski normalle aynı kefeye koyduk. Tehlike ve riskleri, görmezden gelmeye başladık. Bkz: Maske sevmezler! Peki sorun sadece maske takmayı sevmezlerde mi? Cevap: Hayır! Bazen devlet kurumları da, gerekli önlem ve riskleri bertaraf etmek için maske takmayı başaramıyorlar! Kırmızı Kurdele İstanbul olarak, çalışmalarımıza başladığımız ilk günden bu yana, Türkiye'de bir ilk olarak gururla ve başarıyla sürdürdüğümüz #onlinehivdanismanligi servisimizde, evde kaldığımız dönemde, bazen günde birkaç yüzü bulan soru adediyle mücadele ettik. Endişeler, korkular, ihtiyaçlar… Hepsine yetişmeye çalışmak için kapasitemizi arttırdık ve ekibimize yeni gönüllüler kazandırdık. Hepsine bir kez daha sonsuz teşekkürler. Azminiz ve Kırmızı Kurdele İstanbul’a kattığınız değer, paha biçilemez. Ama, her ne kadar normalleşsek ve yeni normale adapte olmaya çalışsak da, Online HIV Danışmanlığı servisimize gelmeye devam eden sorular, aslında hala ne kadar endişeli olduğumuzu ve korktuğumuzu tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. Bu -biraz uzun- yazı, koronavirüs pandemisinin şu meşhur “ikinci dalgası”nın yüksek sesle telaffuz edildiği bu günlerde, HIV ile yaşayan bireylerin sahip olduğu endişeleri, korkuları ve beklentilerinin birer özeti olarak yazılmıştır. Reçetesiz sen “sen” değilsin! Ana hedeflerinden biri, Türkiye'yi uluslararası HIV çalışmaları gündeminin önemli ve saygın bir parçası yapmak olan Kırmızı Kurdele İstanbul olarak kurulduğumuz günden bu yana, aralarında HIV çalışmaları alanında önemli yere sahip konferanslar, kongreler ve uluslararası toplantıların da olduğu onlarca etkinliğe katılım sağlayarak, Türkiye ve Türkiye’deki HIV olgusunu dünya gündemine taşımak için tüm imkanlarımızı kullandık. Ve başardık da! Tüm zamanların en önemli aktivizm hareketi olduğu düşünülen “Belirlenemeyen = Bulaştırmayan” kampanyasının, tüm dünyadaki ilk imzacılarından biri olduk ve hem ülkemizde hem de yurt dışında yüksek sesle ve gururla anlattık: “Belirlenemiyorsa, bulaştırmıyor!” Katıldığımız etkinliklerde, bize söz verilen toplantılarda, yönettiğimiz panellerde, Türkiye’deki sağlık sisteminin HIV tedavi ve takibi konusunda ne kadar başarılı olduğunu, ilaca erişimde asla sorun yaşanmadığını hep ama hep anlattık. Gururlanarak, ülkemizdeki sosyal güvenliğin nasıl da kapsamlı olduğunu aktardık diğer ülkelerdeki meslektaşlarımıza. Hiç unutmuyorum, bir panelde ilaca erişimle ilgili sorulan soruya “Bizde SGK var, bu sebeple bu konularda bir endişemiz yok!” demiştim. Kahve arasında lobide etrafıma toplanan “Avrupalılara”, ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemini anlatmıştım. Çünkü bizdeki SGK-GSS çatısı ve yapısı, inanın Avrupa ülkelerinin yarısından fazlasında yok! Mart ayı itibariyle evde kalmaya başladığımız günlerde SGK, Kırmızı Kurdele İstanbul olarak Bilim Kurulu'na aktardığımız notları da dikkate alarak müthiş bir işe imza attı ve dedi ki “Kronik hastalıklara sahip olanlar, geçerli ilaç raporları ile doktora gitmeden ilaçlarını direk eczanelerden tedarik edebileceklerdir”. Ve sonrasında bunu daha da geliştirip, uzun süreli ilaç tedariki sağlanmasına da olanak tanıdılar. O dönemde, uluslararası partnerlerimiz olan diğer STK’larla yaptığımız online bir toplantıda, Türkiye’de HIV ile yaşayan bireylerin COVID-19’la ilişkilerini anlatırken, ilaçların reçete gerekmeksizin direk eczanelerden tedarik edilebildiğini ve bir dizi başka önlemler de alındığını anlattığımızda, toplantıya katılım sağlayan bir Amerikalı “sözde biz Amerikayız” demişti. Ben de karşılık olarak yine aynı şeyi söylemiştim: “Bizde SGK var, bu sebeple bu konularda bir endişemiz yok!” KOD 148: Görev başarılamadı! Sonra ne mi oldu? Normalleştik işte. Bir anda! Hiçbir şey olmamışçasına… Bir gün HIV ile yaşayan bireyler, olan bitenden habersiz bir şekilde eczanelerden ilaçlarını almaya gittiklerinde, birden reçetesiz ilaç alamadıklarını öğrendiler. Hatta bunu o gün itibariyle, eczacılar da Medula sisteminden gelen “Kod 148” uyarısıyla öğrendiler. O gün konu ile ilgili, İstanbul Eczacılar Odası ile yaptığımız görüşmede, kendileri için de bu uygulamanın sürpriz olduğunun bilgisini almıştım. “Randevusuz hasta kabul edilme(me)ktedir” E tabi, kararnamelere atıfta bulunarak SGK tarafından alınan bu karar neticesinde neye uğradığını şaşıran HIV ile yaşayan bireyler, soluğu MHRS’de randevu almaya çalışmakta buldu. Çünkü 18 yaş altı ya da 65 yaş üstü bir birey değillerse, bir enfeksiyon hastalıkları hekimi ile görüşmek ve reçete yazdırmak zorundaydılar. Ama bu o kadar da kolay olmadı (hala da kolay değil!). Pandemik koşullar nedeniyle hastanelerin çoğunda, her gün yalnızca bir hekim poliklinik muayenesi kabul ediyor ve geriye kalan hekimler klinikte COVID-19 ile mücadele ediyorlar. Poliklinik muayenelerine, enfeksiyon kapsamına giren diğer tüm hastalıklara istinaden yapılan başvurular da dahil olunca, randevu almak çok ama çok zorlaşıyor. Bu sebeple her ne kadar hastanelerin girişlerine kocaman “Randevusuz hasta kabul edilmemektedir” yazılsa da, HIV ile yaşayan bireyler randevu alma şansları kalmadığında, doktorun kapısında beklemek zorunda kalıyor. Çünkü onlar için ilaca erişim ve tedaviye bağlılık “elzem” ve “HAYATİ”! Bu noktada yetkililere sormak istiyoruz;, Özellikle pandemik sebepler nedeniyle, bir süredir ileri düzey tahlil yaptıramamış olmalarından dolayı HIV ile yaşayan bireylerin hekimleri ile görüşmelerinin gerekliliğini çok iyi anlıyor olmakla beraber, zaten bir “enfeksiyon” ile mücadele ediyor ve bu enfeksiyonu baskılayacak ağır ilaçlar kullanıyor olmalarını göz önüne alarak, yaş sınırı/kısıtlaması olmaksızın, HIV ile yaşayan bireylere özel olarak bir süre daha reçetesiz ilaç temini imkanının tanınması daha doğru olmaz mıydı? Ya da madem bu imkan tanınmayacak, bu süreci SGK, Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, birlikte ve ortak akılla yürüterek, daha efektif ve az riskli bir süreç oluşturulamaz mıydı? Ve, ikinci dalgayı konuştuğumuz bu günlerde, bahsi geçen bu üç kamu kurumunun, olası yeni karantina ve toplumsal izolasyon günlerine istinaden, içleri ferahlatacak, ilaca erişim konusunda bir B planları var mı? Kritik stokların kritik durumu Geçtiğimiz Temmuz ayında, alanın en önemli organizasyonu olan Uluslararası AIDS Konferansı düzenlendi. Pandemi nedeniyle sanal olarak gerçekleşen bu yıl ki konferansta, alanında uluslararası tanınmış hocaların ağız birliği yaptığı bir konu vardı: “Ham madde tehlikesi”. Bildiğiniz üzere, etken maddesinden bağımsız olarak her ilaç, belirli kimyevi ham maddelerin bir araya gelmesiyle oluşturulan formüllerle üretilir. Yani elinizde o ham madde yoksa, mükemmel formülünüz bir işe yaramayacaktır. Peki Çin, Brezilya, Tayland ya da ham madde tedarikinin sağlandığı diğer ülkelerde pandemi koşulları ağırlaşır ve genel karantina uygulamaları nedeniyle ham madde üretimi/tedariki imkansızlaşırsa, ne yapacağız? Türkiye, ruhsatlandırma süreçlerinde ilaç firmalarına, ruhsat verilen ilaç için en az 3 aylık stok bulundurma zorunluluğu veriyor. Peki, bu 3 aylık stok tükendiğinde, ilaç firmaları yurt dışından ilaç temininde, pandemi nedeniyle sorun yaşar ve iş açlık oyunlarına dönerse, o zaman ne olacak? Amacım ortalığı yangın yerine çevirmek değil kesinlikle. Sadece doğru soruları sorup, cevaplarıyla herkesin kendini güvende hissetmesine destek olmak. Çünkü bahsettiğim konu sadece HIV tedavisi için geçerli değil. Yurt dışından tedarik edilen bütün hastalıkların tedavileri için geçerli ve önemli bir konu! Bu sebeple, acaba, bu kritik stok bulundurma zorunluluğunun miktarı/süresi, koronavirüs pandemisi süresince, daha uzatılsa ve kapsamı genişletilse, birçok hastalıkla mücadelede önemli bir önlem almış olmaz mıyız? Belki Sağlık Bakanlığımızın böyle bir çalışması vardır ve ben bilmiyorumdur. Eğer varsa, bu durum Sağlık Bakanlığı yetkilerince topluma açıklansa ve hepimiz bir kez daha gururlansak, güzel olmaz mı? “Patron, ben HIV ile yaşıyorum” Pandeminin başladığı ve kronik hastalıklara sahip bireylerin risk altında olduğu söylenmeye başladığı ilk günlerde, Kırmızı Kurdele İstanbul’un Online HIV Danışmanlığı’nda cevaplamaya çalıştığımız soruların başında, HIV ile yaşayan bireylerin iş yerlerine kronik hastalıklarını nasıl söyleyeceklerine dair endişelere ilişkin sorular geldi. Evet. Yıl 2020 ve toplumumuz hala HIV enfeksiyonunu, yani tıbbi bir durumu, toplumsal normlarının arasına sıkışmış bir meta olarak görüyor ve değerlendiriyor. Hal böyle olunca da, “COVID-19 riski altında” olduğu söylenen HIV ile yaşayan bireylerin, hayatlarını kazanmak için çalıştıkları işyerlerine “ben HIV ile yaşıyorum ve bu sebeple risk altında olduğum için evden çalışmak zorundayım” ya da “işe gelemiyorum” diyememeleri kadar daha utanç verici bir şey yok! Dahası, bireye özel bir konu olan ve KVKK kapsamında değerlendirilen kişisel bir sağlık bilgisinin, 3.parti kişi ya da kuruluşlara bildirilmesi ve bahane olarak sunulmak zorunda bırakılması kadar, hem devletimizin çıkardığı kanunlara hem de insan haklarına aykırı başka trajikomik bir durum yoktur herhalde! Peki madem, kronik hastalıklar arasında listelendiği için risk grubu içerisinde olduğu kamu otoriteleri ve bilim kurulu tarafından söylenen HIV enfeksiyonuna sahip bireyler için farklı bir uygulamaya imza atılamaz mı? Aslında sadece HIV ile yaşayan bireyler için de değil, tüm kronik hastalık sahibi bireyler için böyle bir çalışma yapılabilir. Mesela benzeri çalışmayı, Milli Savunma Bakanlığı, yıllardır yapıyor. Bir birey, her ne sebeple olursa olsun, eğer askerlik görevini yerine getirmeye elverişli değilse, bir rapor hazırlanıyor ve sebep / sorun belirtilmeksizin “Askerliğe elverişli değildir” deniliyor… Bu çalışma örneklenip, mesela, e-Nabız sistemine bir rapor taslağı oluşturulsa ve ICD-10 kodu ve hastalık detayları belirtilmeden, risk altında olduğu düşünülen tüm bireyler için “COVID-19 riski altında olduğu için evden çalışması uygun görülmektedir” (ya da benzeri) bir genel rapor oluşturulabilse ve bu bilgi direk e-Nabız’a hekim tarafından kaydedilebilse ve hastalar da e-Nabız’dan alabilecekleri barkodlu bu raporu iş yerlerine ulaştırabilse, iş yeri de istiyorsa bu raporun doğru olup olmadığını doğrulayabileceği bir arayüze ulaşabilse… Güzel olmaz mı? Böylece, hastalığı her ne olursa olsun, kimse ama hiç kimse, kendine ait sağlık bilgisini işyeri ile paylaşmak zorunda bırakılmasa… Barkodla doğrulama nasıl mı yapılacak? E, Nüfus Ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, e-devlet sistemi üzerinden bu uygulamayı yıllardır yapıyor. Devletimiz, bu uygulamayı yapabiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın ilgili birimleri de bu deneyimi örnekleyebilir çok kolay bir şekilde. Güncelleme notu: 23.08.2020 tarihi son dakika haberine göre, Kamu Denetleme Kurumu tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmesine istinaden, COVID-19 risk grubunda olup e-Nabız sisteminden rapor alamayan kronik hastalığa sahip vatandaşlar, Sağlık Bakanlığı'nın yeni kararıyla Aile Hekimliğinden alınacak "COVID-19 İdari İzin Tanısı" raporuyla izinli sayılabilecek. Ancak bu hizmetin, henüz sadece kamu çalışanlarını mı kapsadığı, yoksa tüm vatandaşlar için kapsam dahilinde olup olmadığına dair bir güncelleme bilgisi tarafımıza ulaşmamıştır. İlgili haber linki Haydi, birlikte başaralım Hiç de normal günler yaşamıyoruz. Bir sabah kalktığımızda tüm hayallerimiz, önceliklerimiz, ihtiyaçlarımız, daha önce aklımıza hiç gelmeyecek bir şekilde hızla değişti. Ve epidemik gerçekleri göz önüne de aldığımızda, “yeni normalimizi” daha uzun süre deneyimlemeye devam edeceğiz. Biliyorum ki, Ankara’da görev yapan devletin her kademesinden birey, şu anda durmaksızın, ailesinden ve konfor alanından uzak kalarak, mevcut koşulu en akılcı şekilde yönetmeye ve düzenlemeye çalışıyor. Nereden mi biliyorum? Pandemi öncesinde her hafta arayıp herhangi bir konuda fikir aldığım, konuştuğum abilerim, ablalarım, telefonlarıma cevap veremiyor ve fırsat bulduklarında akşamın bir saati bana geriye dönüyor, belki önemli bir durum vardır ve mutlaka bize destek olması gerekmektedir diye… Bu sebeple, tanıyayım tanımayayım, kriz yönetmeye çalışan, ülkemdeki tüm herkese çok teşekkür ediyorum. Ve bu fırsatla şu hatırlatmayı yapmayı da çok önemli buluyorum: Bizler buradayız. Toplumun içerisinde aktivizm yapan, toplumun ihtiyaçlarını birebir deneyimleyen, dinleyen, öğrenen, birlikte yaşayan sivil toplum gönüllüleri ve çalışanları, siz kriz yöneticilerinin yanınızdayız ve destekçiniziz. Çünkü, periferde gerçekte yaşananları, bizler birebir deneyimliyoruz ve sizlere hayat kurtaracak çözümler üretmeniz için harika fikirler verebiliriz. Zaten mükemmel yaptığınız bir işi, daha da mükemmelleştirmek fikri nasıl geliyor kulağa? Ne diyorduk? “Birlikte başaracağız!”
- Hindistan'da HIV pozitif bir bireye ilk kez başarıyla karaciğer nakli yapıldı.
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü Serkan Yayın tarihi: Ağustos 2020 HIV bilimi hızla gelişmeye, Dünya'nın her yerinden Türkçe konuşan/anlayan takipçilerimiz #hivhakkindahersey'i Türkiye'nin #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul'dan öğrenmeye devam ediyor. Hindistan'ın Pune kentinde bulunan Ruby Hall Kliniği'ndeki doktorlar beyin ölümü gerçekleşmiş bir donörden aldıkları karaciğeri, HIV pozitif bir bireye başarılı bir şekilde nakletmeyi başardılar. Kliniğin yöneticisi Bomi Bhote The Times of India Gazetesine verdiği demeçte “Alıcı ameliyattan 12 gün sonra taburcu edildi” dedi. “Hasta iyileşme yolunda ilerliyor. Durumunu yakından izliyoruz ve karaciğer fonksiyonları çok normal bir şekilde çalışıyor. Bu HIV ile yaşayan bir bireye başarı ile karaciğer nakledilen tarihteki ilk operasyon”. Gazeteye göre, yakın zamana kadar HIV pozitif insanlar Hindistan'daki organ nakli uygulamaları prosedürü için uygun değildi. 54 yaşında olan bu alıcı, son evrede bir karaciğer hastalığına sahipti ve bu yüzden karaciğer nakline çok ihtiyaç duyuyordu. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın, alıcı için bir eşleşme olduğu belirlendi ve ameliyat 2 Temmuz'da yapıldı. Yapılan açıklamada, hem verici hem de alıcı COVID-19 için tarandı ve tıbbi ekip için de başka önlemler alındığı söylendi. Daha sonra ameliyat, Karaciğer Cerrahi Dr. Manoj Shrivastav tarafından yapıldı. “Çoğu organ naklinde söz konusu olan ayrıntılara dayanarak karar verme zorluğunun yanı sıra HIV enfeksiyonu ve mevcut pandemi bu cerrahi vakaya ameliyathane ekibinin, hemşirelerin ve diğer çalışanların korunmasıyla ilgili yeni pek çok karmaşıklık katmanı ekledi” diyor Dr. Shrivastav. “Bunlardan biri, hastayı olası başka hasarlara maruz kalmaktan korumaktı. İkincisi, COVID19 enfeksiyonundan kaynaklanan sıkı evrensel güvenlik önlemleriydi. Ameliyathane personelini en aza indirdik ve uluslararası olarak belirlenmiş evrensel güvenlik önlemleri yönergelerini titizlikle uyguladık. Ayrıca kişisel koruyucu ekipman'kitlerinin kullanımına sıkı sıkıya bağlı kaldık.'' #kirmizikurdeleistanbul olarak klinik yöneticileri ile yaptığımız yazılı görüşmede, nakilden sonra her şeyin yolunda gittiğini ve herhangi bir enfeksiyon ya da beklenmeyen durum oluşmadığı bilgisini aldık. Bu nakil hem benzeri diğer nakillere örnek olması, hem de HIV ile yaşayanlara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldıracak bilimsel bir gelişme olması nedeniyle oldukça önemli. HIV bilimindeki ve tedavi çalışmalarındaki gelişmeler için Türkiye'nin en çok başvurulan ve güvenilir #hivbilgisi kaynağı #kirmizikurdeleistanbul'u sosyal medya da takip edin. www.kirmizikurdele.org/sosyal #kanittemelliaktivizm
- Salgınların Karşılaştırma(MA)lı Tarihi
COVID19 pandemisinin etkilerini her geçen gün daha derinden hissederken, başta HIV olmak üzere geçmişte yaşanmış/devam eden diğer salgınlardan dersler almanın önemini ve toplum olarak o derslerin hiçbirini almadığımız gerçeğini de daha iyi anlıyoruz. Bu dersler henüz alınmamış olsa da, #kanittemelliaktivizm yaklaşımıyla Türkiye'nin #hivbilgisi kaynağı olan #kirmizikurdeleistanbul olarak, bilimin altını çizen ve bilim okur-yazarlığını teşvik eden çalışmaları yavaşlatmak şöyle dursun, yoğunluk ve niteliklerini arttırmaya gayret ediyoruz. Çünkü sıklıkla tekrar ettiğimiz gibi; en etkili korunma yöntemi bilgidir! Bu bağlamda, özellikle pandemi döneminde HIV ile sınırlı tutmadığımız çalışmalarımıza bir yenisini ekliyor ve Minnesota Üniversitesi'nde Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları & Antropoloji alanlarında doktora yapan Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü Tankut Atuk'un HIV ve COVID19 salgınları üzerinden yaptığı nefis bir analizi, mutlaka okumanız gerektiği düşüncesiyle paylaşıyoruz. Keyifli okumalar! Salgınların Karşılaştırma(MA)lı Tarihi Yayın tarihi: Temmuz 22 2020 Yayına hazırlayan: Tankut Atuk (detaylı bilgi sayfa sonunda) Amerika’da salgınların sosyo-politik ve epidemiyolojik doğalarının birbirinden çok farklı olduğunu vurgulamak için söylenen bir söz var; ‘eğer bir pandemiye tanık olmuşsan, sadece o pandemiye tanık olmuşsundur’. Her ne kadar bu sözün amacı, her salgının kendine has koşulları olduğunu önemle hatırlatmak olsa da, tarihsel karşılaştırmalar yapma olanaklarının önü kapatılmış ve tarihsel süreklilikler de göz ardı edilmiş olmuyor değil. Aslına bakacak olursanız bu yazının karşılaştırma(ma)lı tarih yapma hevesi de, her türlü tarihsel karşılaştırmanın çoğu zaman pek de sağlam olmayan zeminlerde yapılmasından geliyor. En güncel konu ve örnek olarak HIV ve COVID19 ele alınabilir, çünkü HIV ve COVID19 karşılaştırmaları son derece sakıncalı ve yanıltıcıdır. -Bu konuyla ilgili bir başka #hivbilgisi ve okuma önerisi; Koronavirüs ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen!- HIV tedavi edilmediğinde COVID19’a göre çok daha tehlikeli olabilir! Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olması ve toplumun ötekileştirilmiş, göz ardı edilmiş, hakir görülmüş tüm sınıflarını daha çok tehdit etmesi sebebiyle HIV kaynaklı damgalama (stigma) ve ayrımcılık virüsün kendisinden kat kat tehlikelidir ve bu tablo COVID19 ile asla kıyaslanamaz! Evet, bütün pandemiler sosyo-politiktir ama hiçbiri toplumun dışlanmış tüm üyeleri için bir ceza olduğu düşünülen HIV kadar değil. HIV bugün ilaç tedavisine erişimi olanlar için tamamen kontrol altına alınabilen kronik bir sağlık durumudur. Bunlar niye COVID19 ve HIV karşılaştırması yapmamalıyız sorusuna verilebilecek cevaplardan sadece bazıları. Ancak bu HIV’in sosyal, medikal ve politik tarihinden önemli dersler çıkarılamayacağı anlamına da gelmiyor. Bu yazının amacı da tam olarak HIV’in tarihinden ne öğrenebiliriz sorusunu karşılaştırma(ma)lı tarih üzerinden yanıtlamak. Buyurun hep beraber bakalım: Salgınlar biyomedikal oldukları kadar sosyo-politik olaylardır Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, 1985 yılında AIDS salgını ile ilgili ilk basın açıklamasını yapmadan (daha doğrusu yapmak zorunda kalmadan!) önce, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine seyirci kaldı. İşin daha da vahim yanı, Reagan’ın konuşmasının AIDS’in ilk günlerde duyurulduğu gibi bir eşcinsel hastalığı olmadığının duyurulmasından sonra yapılmış olması. Ne zaman HIV’in heteroseksüel bireyleri de etkilediği ortaya çıktı, işte o zaman Amerikan toplumu ve politikacıları AIDS’i umursamaya başladı. Sistematik ayrımcılığa, ırkçılığa, ve şiddete maruz kalan Afrika ve Latin Amerika kökenli Amerikalılar, LGBTİ+lar ve seks işçileri gibi gruplar arasında HIV enfeksiyonu ve AIDS sebepli ölümler 2020 bile yaygın halde. Bu da gösteriyor ki ‘virüsler ayrımcılık yapmaz’ ifadesi (sosyal açılardan) oldukça yanlıştır. Sosyal, politik ve ekonomik olarak güçsüzleştirilen gruplar aynı zamanda HIV gibi enfeksiyonlar karşısında daha korunmasız hale gelirler. Amerika’da ölüm sayıları 150 bine yaklaşmış olsa da (22 Temmuz itibarıyla) Donald Trump’ın COVID19 politikaları da pek farklı sayılmaz. Ekonomik ve siyasi çıkarlar nedeniyle konunun ciddiyeti uzun bir süre boyunca inkâr edildi ve alınması gereken hiçbir önlem alınmadı. Konu tedbir ve önleme politikalarıyken Türkiye’den bahsetmemek olmaz. Muhafazakâr endişeler nedeniyle HIV enfeksiyonuna karşı yıllardır tedbir almayan Türkiye, çoğunlukla ekonomik ve zaman zaman politik rezevrlerle COVID19 bağlamında da yeterliliği ve kapsayıcılığı tartışmaya açık bir strateji izliyor. Bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıya buradan erişebilirsiniz. Bulaşma korkusu, günah keçileri ve sistemik eşitsizlikler: ‘Contagion’ bulaş/ma sözcüklerinin İngilizcesidir ve Latince birbirine dokunmak anlamına gelen ‘con-tangere’ köklerinden türemiştir. Yani bulaşma sadece negatif anlamları olan bir kavram değil, aynı zamanda komünitelerin var olabilmesi için son derece elzem bir olaydır. Ancak salgınların tarihi göstermektedir ki, toplumların salgınlar karşısında gösterdiği ilk reflekslerden biri günah keçileri yaratmak. Bu günah keçilerinin halihazırda genel toplumdan ve genel ahlaktan dışlanmış kişiler olması ise asla tesadüfi değildir. (Diyanet İşleri Başkanı'nın eşcinselleri ve evlilik dışı cinsel ilişkiye girenleri HIV enfeksiyonu yayılımını arttırmak ve genç jenerasyonları yoldan çıkarmakla suçlaması da tam olarak bu bağlamda değerlendirilmelidir). Toplumlar panik halinde suçu savunmasız olana yüklerler ki kendileri sorumluluk almak zorunda kalmasın. 17, 18 ve 19. yüzyıllarda Avrupa ve Kuzey Amerika’daki verem ve kolera gibi salgınların göçmenlerin ve yoksulların ‘kalitesiz ve hijyenik olmayan’ yaşam şartlarının sonucu olduğu zannedilmiştir. Amerika’da AIDS krizinin ilk yıllarında eşcinseller, Haitililer, eroin kullanıcıları ve hemofili hastaları (İngilizce’de baş harflerinin ‘h’ olması sebebiyle ‘4-H kulübü’ olarak anılırlar) suçlanmıştır. İşin üzücü tarafı şudur ki; bahsedilen gruplar gerçekten de salgınların en büyük kurbanları olmuştur. Ancak bunun nedeni bireysel seçimler veya hatalar değil sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve ayrımcılıktır. Unutmayın HIV öldürmez ama ayrımcılık ve stigma öldürür. Ben salgınları daima toplumlara tutulan büyüteçler olarak düşünürüm. Salgın dönemlerinde toplumlarda yer etmiş eşitsizlikler daha da güçlenir, ekonomik ve politik olarak marjinalize edilmiş gruplar daha kırılgan kılınır ve bu grupların enfekte olmasının önü açılmış olur. Günah keçileri yaratma politikaları bizleri salgınların nerede ve nasıl başladığını anlamak için verilen gayretler konusunda da daha eleştirel olmaya davet ediyor. AIDS ilk ortaya çıktığı yıllarda ‘eşcinsel vebası’ olarak adlandırılmış ve hostes olarak çalışan Kanadalı bir gay erkek pandemiyi başlatmakla ve sayısız kişiyi kasten enfekte etmekle suçlanmıştır. Daha sonraki yıllarda AIDS’in eşcinsel olmakla doğrudan hiç bir bağlantısı olmadığı anlaşılmış ve Gaetan Dugas’ın sadece homofobik sebepler nedeniyle haksız yere suçlandığı kabul edilmiştir. Benzer şekilde COVID19 pandemisinin kaynağının Çin’in Wuhan şehri olduğu düşünülmesi ve Koronavirüs’ün yabani hayvan eti yemekle insanlara geçtiğinin iddia edilmesi Çin’e karşı yaygın bir biçimde güdülen yabancı düşmanlığının ışığında değerlendirilmelidir. Ve, altını çizmek gerekir ki, virüsün kaynağı gerçekten Wuhan’daki bir yabani hayvan pazarı olsa bile bu Çin’in ‘gelişememişliği’ ve Çin toplumunun ‘geride kalmışlığı’ ile ilgili değil, bütün dünyayı yakından ilgilendiren hayvan eti tüketimi ve yoksulluk gibi konularla doğrudan ilgilidir. Riski elimine etmek mi zararı azaltmak mı? Toplumsal yaşam bazı epidemiyolojik riskleri de beraberinde getirir ve bu tip riskler insan hayatının ayrılmaz parçalarıdır. Eğer toplumları bağışıklık sistemlerine benzetecek olursak, görürüz ki bazı risklere maruz kalmak toplumsal yaşamın güçlenmesi ve dayanıklılığının artması için elzemdir. Eğer AIDS krizi bize tek bir şey öğretmişse o da, riski sıfırlamaya yönelik stratejilerin toplum sağlığı açısından en mantıklı strateji olmadığıdır. Editörün notu: Burada anlatılmak istenen şey riskleri sıfırlama fikrinin kullanışsız olduğu değil, bu fikri hayata geçirmek için tercih edilen stratejilerin ve politik yaklaşımların, toplum sağlığı açısından istenilen sonuçları doğurmadığı. Oysa aynı risk azaltma yaklaşımları bireysel seviyelerde uygulandığında, başarı sunduğu bilinmekte. Buradan çıkarılacak ders tepeden inmeci, mutlak tedbirler yerine, kişilere, topluluklara, bölgesel farklara göre değişen, akılcı tedbirlerin daha kullanışlı olduğu. Uzmanların ve aktivistlerin yıllarca vurguladığı gibi salgınlara karşı alınan önlemlerin makul olması gerekir ki, bireyler bu kısıtlamalar/önlemler içerisinde dahi sosyal yaşamlarını büyük ödünler vermeden devam ettirebilsinler. Bu sebeple risk eliminasyonundan ziyade zarar azaltma tekniklerinden bahsetmek hem bireylerin tatmini hem de toplumun sağlığı açısından daha makuldür. Güvenli değil 'daha güvenli cinsellik’ sloganın da temeli burada yatar. Güvenli cinsellik dendiğinde sanki bütün cinsel ilişkiler penetrasyon içerir ve kondom kullanımı gerektirir algısı ortaya çıkar. Halbuki, daha güvenli cinsellik dediğimizde farklı cinsel ilişki olanaklarını da kapsamış ve HIV enfeksiyonunu önlemek için kondomdan başla yöntemlerin de olduğunu vurgulamış oluruz. Korona günlerinde bu tartışma daha da önemli bir hal aldı. Karantina gibi önlemler her ne kadar etkili de olsa geçici olmalı. Örneğin; katı karantina kuralları ile risk elimine edilmeye çalışıldığında, karantina koşulları altında ortaya çıkan aile içi ve/veya kadına karşı şiddet gibi önemli konular göz ardı edilebiliyor. Aynı şekilde, izolasyon psikolojik olarak bazı bireyler için çok zararlı olabilir ve bu gibi durumlarda kontrollü sosyalleşme çok daha etkili bir yöntem olacaktır. 65 yaş üstü vatandaşların uzun bir süre boyunca zorla evde tutulması ve bunun onlar için nasıl fiziksel ve psikolojik sorunlar doğurduğu da tam olarak bu bağlamda ele alınmalı. Toplum sağlığını uzmanlar değil komüniteler, aktivizm/aktivistler ve dayanışma sağlar: Uzmanlardan ve politikacılardan çok şey beklediğimiz şu günlerde komünitenin ve aktivizmin gücünü hatırlamakta fayda var. 80’ler Amerika’sında AIDS sebebiyle on binlerce insan hayatını kaybederken, doktorların dokunmaya korktuğu hastaların bakımını sevdikleri, aileleri ve arkadaşları üstlenmiştir. Yine, politikacılar ve halk sağlığı uzmanları HIV’den etkilenen kişilere hiçbir tıbbi ve insani yardım sağlamazken, komüniteler organize olmuş ve HIV ile yaşayanların bütün ihtiyaçlarını karşılamıştır. Aynı şekilde, HIV’e karşı geliştirilen ilk ilacın piyasaya sürülmesini sağlayan ilaç firmalarını zorlayan, onları rahatsız eden hatta ofislerini basan HIV aktivistleri olmuştur. Aslına bakacak olursak, bugün hala etkili olan HIV tedavisi aktivistlerin ve komünite üyelerinin kendi aralarında yaptıkları bilimsel tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bütün bunların yanı sıra, toplum sağlığının en etkili aracının komüniteler olmasının sebebi, hiçbir politikacının veya uzmanın toplum dinamiklerini onlardan daha iyi bilemeyecek olmasıdır. Amerika’da son yıllarda gittikçe güçlenen sosyal toplum sağlığı alanında çalışanların da kabul ettiği üzere, hangi halk sağlığı uygulamalarının nerede ve nasıl etkili olacağı, hangi grupların ne gibi hizmetlere ihtiyaç duyduğu ve halk sağlığı eğitiminın neler içermesi gerektiği kararları komünitelere bırakılmalıdır. Komünitelerin ihtiyacı olan uzman danışmanlığı değil gerekli stratejileri hayata geçirecek ve aktivizmi güçlendirecek kaynaklardır. Medikalleşme ve Farmasötikalleşmenin toplum sağlığı açısından tehlikeleri Salgınların sosyal boyutlarına eğilmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bu yazıyı bitirmenin en iyi yolu medikalleşme ve farmasötikalleşme konseptlerini Türkçede tartışmaya açmak olmalı diye düşünüyorum. Medikalleşme, aslında sosyal, politik, ekonomik ve tarihi boyutları olan olayları sadece biyomedikal bir olguya indirmektir. Benzer şekilde farmasötikalleşme de sosyal, politik ve ekonomik müdahalelerin gerekli olduğu ortamlarda hastalıkların ve salgınların kontrolünün *sürveyans, test ve ilaç tedavisi ile yani konunun sosyal boyutlarına hiç odaklanılmadan sağlanılmaya çalışılmasıdır. Editörün notu: Sürveyans belirli bir popülasyonda meydana gelen olaylar/bulaşlar ile ilgili verilerin toplanması, yönetilmesi, analizi ve raporlanması çalışmalarını kapsayan dinamik bir süreçtir. Bu süreç sağlık hizmetlerinin planlaması aşamalarında ihtiyaç duyulan tüm referans bilgilerin üretilmesini sağlar. Ancak, 40 yılı aşan global HIV deneyimi açıkça göstermektedir ki medikalleşme ve farmasötikalleşme ilaç firmalarının ve politikacıların lehine olmaktayken, toplum sağlığının bir o kadar aleyhinedir. Salgınlar biyomedikal ve farmasötik yöntemlerle kontrol altına alınmaya çalışıldığında öncelikli olarak toplumların ayrıcalıklı kesimleri gözetilmiş olur. İlaç tedavisi ile kronik bir hastalık halini alan HIV’in halen global çapta büyük bir sorun olmasının sebebi HIV’le yaşayanların üçte birinin hala ilaçlara erişemiyor olmasıdır. Yani COVID19’a karşı sabırsızlıkla beklediğimiz ilaç tedavisinin herkes için erişilebilir olacağının hiçbir garantisi yoktur. Ayrıca, gerekli toplumsal müdahaleler yapılmadığı sürece, ilaç tedavileri uzun vadede faydasızdır. Ve sorunlar tek bir ilaç ile çözülebilecekmiş gibi davrandığımızda, içinde yaşadığımız sosyo-politik sistemin salgınlara nasıl yol açtığını göz ardı etmiş ve gerekli önlemleri almakta başarısız olmuş oluruz. Örneğin kondom kullanımı medikalleşme kavramı altında değerlendirilmelidir. HIV ile enfekte olmayı önlemenin yolu sadece kondomdur veya tek eşliliktir dendiğinde evli kadınların eşleri tarafından nasıl risk altında bırakıldıkları konusunda herhangi bir önlem almanın önünü bir çırpıda kapatmış oluruz. Benzer şekilde, el dezenfektanlarının Koronavirüse karşı en etkili yöntem olduğunu söylediğimizde, temiz suya ve sabuna bile erişimi olmadan yoksulluk içinde yaşayanların sağlıklarını hiç umursamamış oluruz. Tam da şu noktada bahsetmemiz gereken şey hem COVID19 hem de HIV söz konusu olduğunda test yaptırımının agresif bir biçimde dayatılmasıdır. Evet test yaptırmak önemlidir ve hayat kurtarır. Ancak, test yaptırmak bir sürecin sonu değil başlangıcı olmalıdır. HIV aktivistleri ve sosyal bilimcilerin de savunduğu üzere kişiler test sonrası danışma ve yönlendirme gibi hizmetlere ulaşamıyorsa test yaptırmak yarardan çok zarar getirebilir. Son olarak, konu ilaç ve testken söylemek gerekir ki salgın dönemlerinde yaygın olarak yapılan geleceğe dönük tahminler oldukça sakıncalıdır. Bir hastalığın tedavisinin ne zaman bulunacağı ve aşısının ne zaman geleceği gibi söylemler sadece yanlış umut vermekle kalmaz aynı zamanda bir tedavinin varlığından bağımsız olarak alınması gereken önlemlerin önemini gölgeler. Bu yüzden, salgın süreçlerinde odaklanmamız gereken şey salgının ne zaman biteceği değil, şu anda neler yapmamız ve toplum sağlığı açısından daha güvenli bir gelecek yaratmak için ne gibi önlemler almamız gerektiği olmalıdır. www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm *Yayına hazırlayan: Tankut Atuk Minnesota Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları & Antropoloji alanlarnda doktora adayı. Tıp antropolojisi ve Sosyo-kültürel epidemiyoloji çalışıyor. **Editör: Arda Karapınar, aktivist. www.ardakarapinar.me Yararlanılan kaynaklar: http://somatosphere.net/2020/from-hiv-to-covid19-anthropology-urgency-and-the-politics-of-engagement.html/ https://www.opensocietyfoundations.org/voices/10-lessons-from-hiv-for-the-covid-19-response
- Berlin, Londra, Sydney... Şimdi de Brezilya'lı hasta! Kesin tedavi yolunda yeni bir adım mı?
Yayın tarihi: 10 Temmuz 2020 Yayına hazırlayan: Arda Karapınar Kurulduğumuz günden bu yana küresel HIV toplululuğunun saygın ve aktif bir parçası olmak hedefiyle Dünya'nın pek çok yerindeki konferanslara fiziki ya da online olarak katılarak, sunumlar, atölyeler, yürüyüşler ve proje ortaklıkları yaparak, komünitemiz için önemli fırsatlar yarattık. Her ne kadar bu senenin şartları oldukça farklı olsa da bu hedef ve gönüllü çalışmamızdan vazgeçmedik. İki yılda bir Dünya’nın farklı bir şehrinde düzenlenen Uluslararası HIV Konferansı, her şeyi kökten etkileyen koronavirüs salgını nedeniyle bu yıl ilk kez sanal (San Francisco zamanına ayarlı) olarak gerçekleşti ve biz herkesin uykuda olduğu saatlerde gerçekleşen tüm canlı sunumları eksiksiz takip ettik ve bazı oturumlara katılım gösterdik. Uluslararası AIDS Topluluğu (*IAS- International AIDS Society) tarafından düzenlenen ve Dünya'nın farklı ülkelerinden bir çok hekim, aktivist ve saygın organizasyonların katıldığı etkinliğin bu yılki sanal versiyonu, katılımcıların fiziki konferans ortamını sanal gerçeklik, videolar, indirilebilir araştırma dökümanları ve canlı video oturumları ile sanal olsa da oldukça yoğun (hatta bazen takibi oldukça zor derece yoğun!) bir şekilde deneyimlemelerine olanak sağladı. (*Uluslararası AIDS Topluluğu, Dünya genelinde 10 binden fazla üyesi ile küresel HIV yanıtının her seviyesinde çalışan bir HIV uzmanları topluluğudur. Kırmızı Kurdele İstanbul ekibinin iki üyesi; üyelerinin uzmanlığı, bilimsel otoritesi ve üyelerin birlikte hareket etme gücü ile küresel düzeyde kolektif çaba misyonu ile çalışan ve sadece alanında saygınlığı ve verimliliği ispatlanmış bireylerin üyeliğe kabul edildiği topluluğun aktif üyesidir.) Gelelim Brezilya'lı hasta meselesine... Her ne kadar alıştığımız biçimiyle, fiziki bir konferans heyecanını bu yıl koronavirüs nedeniyle yaşayamasak da, içerik bakımından zengin bir program sunan konferansın ilk gününde, konferansa başı Koronavirüs ile bir hayli belada olan Brezilya’dan katılan bir araştırma ekibinin yaptığı bir çalışmanın erken sonuçları büyük ses getirdi. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz yıllarda “Berlin Hastası” ve “Londra Hastası” olarak adlandırılan iki ayrı hastada, kanser tedavisi sırasında uygulanan kemik iliği nakli ile vücutlarındaki HIV tamamen silinmiş ve bu iki vaka tıp literatürüne geçmişti. Bu çalışmaları da kapsayan detaylı iki #hivbilgisi yazısını ileri okuma olarak mutlaka tavsiye ediyoruz. *Londra Hastası’ HIV kesin tedavisi yolunda iliklerimize kadar umutlanmaya değer mi? *HIV’in kesin tedavisi hakkında güncel 4 soru, 4 cevap Sao Paolo Üniversite'sinden araştırmacılar, Brezilya’da yaşayan 34 yaşındaki bir HIV pozitif bireyde, farklı bir tedavi rejimine geçiş yapıldıktan sonra vücüdunda HIV’e ilişkin herhangi bir ize rastlanmadığını belirtiyorlar. Yani bu vakanın diğerlerinden farkı, kemik iliği nakli gibi zor ve herkese uygulanması imkansız bir prosedür sonucunda değil, alışılagelmiş ilaç tedavisine benzer bir yaklaşım içermesi. 2012 yılındaki HIV tanısını takiben HIV ilaç tedavisi - ART başlayan bireyde, tedaviye başlanandan farklı bir ilaç rejimine geçişten bir süre sonra virüsün izlerinin yok olduğu fark ediliyor ve konu daha kapsamlı bir biçimde araştırılmaya başlanıyor. İşte bu çalışma hastanın tedaviyi bırakması üzerine kurgulanıyor ve çalışmanın erken sonuçlarına göre hastanın yeni tedavi rejimini kullanmayı bırakmasının üzerinden 57 hafta geçmiş olmasına rağmen, HIV testi sonuçları negatif geliyor! Çalışmayı sürdüren ekibin başında yer alan Sao Paulo Üniversitesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Ricardo Diaz, sonuçların açıklandığı oturumda “Hastamızın vücudunda artık HIV’e tepki veren bir antikorun bulunmadığını ve teorik olarak bu bireyin artık bir HIV pozitif olduğunun söylenemeyeceğini” belirtti. Oturumda yapılan sunumu değerlendiren Uluslararası AIDS Topluluğu HIV Kesin Tedavi Araştırmaları Bölümü Başkan Yardımcısı Sharon Lewin ise, bizce de olması gerekeni yaparak çalışma sonuçlarına şüpheci ve temkinli yaklaşmak gerektiğinin, kısıtlı imkanlarla yapılan araştırma çıktılarının, nihai sonuç olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin ve “evet bu sonuç bizi tünelin sonuna götürür” diyebileceğimiz bir sonuca ulaşabilmek için çok daha geniş kapsamlı bir araştırmanın ve daha derin bir analizin yapılması gerekliliğinin altını kalın bir çizgiyle çizdi. UNAIDS'e göre geçtiğimiz bir yıl içerisinde 1.7 milyon kişi HIV ile enfekte oldu ve Dünya'da halen 40 milyondan fazla kişi ise HIV ile yaşıyor. Bu durum, HIV’in kesin tedavisi için yapılan çalışmaların ne derece önemli olduğunu bizlere gösteriyor ve olası bir kesin tedavi için umutlananların sayısını her geçen gün daha da arttırıyor. Kırmızı Kurdele İstanbul'un değerlendirmesi Keyif kaçırmak istemem ama yine çerçevenin dışından konuşarak, ezber bozan ve beklenmedik fakat gerçek olanı söyleyen #kanittemelliaktivizm hassasiyeti yüksek bir aktivist olmaya devam edeceğim. Çünkü gerçeği söylemek, insanlara dayanaksız boş umutlar vermekten daha anlamlı. Üstelik HIV'in kesin tedavisi hakkında bir dolu safsata bilginin, yalan yanlış, bilim dışı üfürmelerin on binlerce insanın duygularıyla oynadığı bir ortamda. Evet bu çalışma -şimdilik- Berlin ve Londra örneklerinden farklı ve daha mümkün görünmekte. Diğer iki çalışmanın ve onlara konu olan uygulamanın neden herkes için çözüm ve HIV'in kesin tedavisi olamayacağını ise şu yazının ''Peki ilik nakli HIV’in kesin tedavisi için kesin bir yöntem olabilir mi?'' başlıklı bölümünde zaten anlatmıştım. Bu çalışma ise henüz yolun bir hayli başında, küçük ve hatta tekil olduğu için, belki kesin tedavi yolunda umutlanmaya değil ama eldeki ihtimallerden birinin diğerlerine göre bir adım öne geçtiğine inanmamızı sağlamaya yarar. Ancak çalışma ilerledikçe muhtemelen görülecektir ki, bize bu erken sonuçları sağlayan dinamik sadece kullanılan ilaçlar değil ama muhtemelen kişinin metabolizması, hastalık geçmişi, DNA yapısı vb. gibi yapısal faktörler. Ve bu tip bir uygulamanın herkes için bir seçenek olabilmesi, ancak ve sadece aynı hastalık öyküsüne, metabolizma yapısına sahip olmakla mümkün. Kaldı ki hastanın araştırma ekibine haber vermeden ilaç almaya devam etmediğinin ya da HIV'in geri gelmeyeceğinin hiçbir garantisi de yok. Nitekim, Kaliforniya Üniversitesi UCSF'dan Dr. Monica Gandhi'de benim gibi düşünüyor. Ben her koşulda çalışmayı yakından takibe ve sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Yazının bundan sonrasına ise (değerinden hiçbir şey kaybetmediği için) geçmişte yine kesin tedavi konusunda yazdığım bir makalenin bir kısmını alıntılayarak devam etmek istiyorum. Tedavi konusunda yanlış yere odaklanıyor olabilir miyiz? Bilimin HIV konusunda aldığı mesafe ve tüm gelişmeler gerçekten muazzam. Bunun bir sonucu olarak AIDS ve HIV’i, tarihte ölümcül bir hastalığın kronik taşıyıcılık seviyesine en kısa sürede indirildiği başarı örneği olarak tanımlayabiliyoruz. Sadece ömür uzatmaya yarayan ilk ilaçların 1986, HIV’i kronik bir taşıyıcılık seviyesine indirgeyen ART’nin 1996’da kullanılmaya başladığını hatırlarsak, bu başarıyı takdir etmek kolaylaşır. 1996’dan sonrasının gelişmeleri ise uzun süre hayal dahi edilemeyen sonuçlar. O günlerde avuç avuç yutulan ve oldukça yüksek yan etkilere sebep olan ilaçlardan, bugün günde sadece bir tabletle sürdürülen tedaviye ulaşan bir yol. Üstelik bu standart ve kolay erişilebilir tedavi, HIV pozitif bireylerin uzun ve kaliteli bir ömür sürmelerini, HIV bulaştırma korkusu olmadan ebeveyn olabilmelerini, hatta *kondomsuz ilişkilerde dahi virüs bulaştırma endişesi taşımamalarını yani kendilerini bir tehlike, bir risk, bir sorun olarak görmemelerini sağlıyor. Yani sadece sağlık değil, psikolojik ve sosyal açıdan kazanımları da oldukça yüksek. *Detaylı bilgi için www.kirmizikurdele.org/besittirb Bu da şu anlama gelir: eğer bizler Dünya'nın herhangi bir yerinde yaşayan tüm HIV pozitifleri ilaç tedavisi ile buluşturmayı ve sürekliliği başarabilirsek, yeni HIV bulaşıları oluşumunu tamamen engellemiş oluyoruz. Bu da AIDS’in ve HIV’in sonu demek. Fakat UNAIDS’in 2018 verilerine göre dünya genelinde düzenli tıbbi bakım ve HIV ilaç tedavisine erişebilme oranı sadece %60 dolaylarında. Yani an itibarıyla HIV ile yaşayan insanların neredeyse yarısı, onlara sağlıklı bir ömür sunacak, AIDS ve HIV durduracak bu tedaviden yoksun. Kırmızı Kurdele İstanbul’un partner kuruluşlarından, saygın HIV bilgisi sağlayıcısı NAM-AIDSmap’in yöneticisi dostum Matthew Hodson da aynı önemli noktaya odaklanmayı tercih ediyor: ‘’Bilim insanları HIV'i etkili bir şekilde tedavi etmek için gerekli tıbbi araçlara sahip olduğumuzu duyurduktan 20 yıl sonra bile dünya çapında HIV ile yaşayan insanların yaklaşık yüzde 40'ı bu hayat kurtarıcı tedaviye erişemiyor. Üstelik sahip olduğumuz bu tedavi, HIV pozitif bireylerin herkesle aynı yaşam beklentisine sahip olabilirler demek. Ve bu mevcut popülasyonu tedavi etmeyi başarırsak, yeni enfeksiyonları da durdurabileceğimiz anlamına gelir... Asıl odaklanmamız gereken şeyin, yirmi yıl sonra bile herkese ilaç tedavisi sunmayı başaramadığımız gerçeği olduğunu hatırlarsak, HIV'in kesin tedavisini bulmanın eşiğinde olduğumuzu düşünmek pek de akıllıca olmaz’’. Kesin tedaviyi ararken, neleri unutuyoruz? Kesin tedavi ile ilgili bir başka #hivbilgisi yazısını daha bitirirken... Konuyu toparlarsam; kesin HIV tedavisi elbette üzerinde çalışılması gereken ve herkesi çok mutlu edecek bir şey. Bunu herkes istiyor. Ama en az kesin tedavi bulunması isteği kadar güçlü iki isteğimiz daha olmalı: HIV ile yaşayan herkesin ilaç tedavisine erişimini sağlamak ve yeni HIV bulaşlarını tamamen durdurmak. Bu hepimizin sorumluğu ve görevi! Bunu nerede söylersem söyleyeyim, mutlaka ‘ama biz birey olarak ne yapabiliriz ki; 'bunlar hükümetlerin yapabileceği şeyler’ diyen birileri mutlaka çıkar. Bu düşünceye katılanların ellerini kaldırmalarını rica ettiğimde ise ortamdakilerin en az yarısının elleri havada olur. Bu yazıyı da yukarıdaki cümleye verdiğim cevapla bitireyim; Önermeniz haklı ama eksik. Bu sadece hükümetleri ilgilendiren değil, hepimizi ilgilendiren ve bir şeyler yapabileceğimiz bir sorun. HIV hakkında konuşmaktan çekinmemek, onu ahlak eksikliği ya da ceza olarak görenlere karşı sakin ama net ve açıklayıcı konuşmak, HIV’e dair pozitif mesajlar içeren sosyal medya içeriklerini kendi hesaplarımızda da paylaşmak, düzenli olarak HIV testi yaptırmak ve bunu yakın çevremize de önermek, onları cesaretlendirmek, iş yeri ya da okulda bilginin yayılmasını sağlayacak basit etkinlikler düzenlemek bunlardan sadece bir kaçı. Şimdi son bir yılda yukarıda saydığım şeylerden en az ikisini yapanların parmak kaldırmalarını rica edebilir miyim? Sanırım tablo net! *Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Aktivist. www.ardakarapinar.me 2009 yılından bu yana aktivizm çalışmaları sürdürmekte. Bu süre zarfında yurt içi ve yurt dışında farklı STK’larda yöneticilik yaptı/yapıyor. 2016 yılında Kırmızı Kurdele İstanbul Derneğini kurdu. 2017 yılında onur konuğu olarak, Avrupa'nın en büyük pridelarından biri olan Antwerp Pride'ın 10. yıl edisyonunun açılış konuşmasını yaptı. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’nin Dünya AIDS günü bildirilerini yazdı. 2018 Amsterdam Dünya AIDS Konferansında HIV alanında Dünya'nın en saygın ismi olan Dr. Fauci ile aynı panelde konuşmacı oldu. 2019 yılı Ocak ayında, Türkiye’nin 11 örnek STK’sından biri olarak belirlenen Kırmızı Kurdele İstanbul adına Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'nin HIV çalışmalarından bahseden bir konuşma yapan ilk aktivist oldu. Halen Belçika Merkezli Avrupa AIDS Tedavi Topluluğu Bilim Çalışma Grubu (EATG) ve Cenevre Merkezli Dünya AIDS Topluluğu (IASociety) üyesi ve New York Merkezli Undetectable = Untransmittable (Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan) kampanyasının uluslararası sözcüsü. www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm
- Hayır Sayın Trump; Koruyucu bir HIV aşısı yok! Henüz...
Yayın tarihi: 17 Haziran 2020 Yayına hazırlayan: *Arda Karapınar Bir yanlış kaç doğruyu, kısa bir demeç kaç yıllık emeği götürür. Başkan Trump hayatımızı nasıl zorlaştırdı? Başkan Trump'ın kuyuya attığı taşı çıkarmaya heveslendiğimiz bu #hivbilgisi yazısını okuyarak bize yardım edin! Amerika Başkanı Donald Trump geçtiğimiz gün yaptığı bir basın toplantısında gelecekteki bir COVID-19 aşısından bahsederken, HIV tedavisinde bugüne kadar elde edilmiş önemli bilimsel başarıları ve örnek gösterdi. Fakat Başkan Trump bunu yaparken oldukça yanlış bir bilgi vererek koruyucu bir HIV (AIDS) aşısı olduğunu söyledi ve bizim hayatımızı epeyce zorlaştırdı. Zorlaştırdı çünkü ertesi gün, tüm gün boyunca, tabiri caizse yağmur gibi yağan #onlinehivdanismanligi sorularına cevap vermekle ve 'hayır yok öyle bir aşı' cevabını alınca 'Ama Amerikan Başkanı var diyor' diyerek sinirlenen danışanlarla meşgul olduk! Aslında bu haber ilk anda alışılagelmiş, gündelik, olağan bir haber olarak okunabilir ve bu bizi çok ilgilendirmediği düşünülebilir. Fakat işin aslı öyle değil. Öyle değil çünkü Amerikan Başkanı düzeyinde birisi üzerinde titizlikle çalışmalar sürdürülen HIV ve AIDS gibi sorunlu bir alanda çok yanlış bir bilgi verdiğinde, bu konuda hiçbir bilgisi olmayan ya da çok az bilgi sahibi olan insanlar, yeni bir yanlış bilgi daha edinmiş olurlar. Bu burada da böyle oldu ve HIV konusundaki ilerlemelerden pek de haberdar olmayan insanlar koruyucu bir HIV (AIDS) aşısı olduğu fikrine kapalılar. Fakat işin doğrusu şu ki; yok öyle bir aşı. Henüz yok yani. Yakın bir tarihte olacak. Fakat henüz yok! Türkiye'de ilk olarak 2016 yılından beri sürdürdüğümüz düzenli #hivbilgisi blog yazıları, #hivhakkindahersey yayınları ve #hivbilgisi makalelerinden biliyorsunuz ki; HIV tedavisi özellikle son 10 senede inanılmaz gelişmelerle büyük mesafeler kat etti! Bugün HIV ile yaşayan ve düzenli olarak ilaç tedavisi (ART) gören bir birey belirlenemeyen seviyeye erişiyor ve virüsü hiç kimseye, evet evet hiç kimseye (cinsel yolla) bulaştırmıyor. --İleri okuma önerisi; Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan #besittirb Fakat burada her zaman hatırlatılması gereken bir detay var; HIV'in ilaç tedavisi ile kesin tedavisi aynı şey değil! Bu noktada bir başka detayı daha açıklayayım; burada bahsettiğimiz aşı, birey HIV ile enfekte olmadan önce yapılacak ve onun HIV ile karşılaştığında enfekte olmasını engelleyecek bir aşı. Yani önleyici (profilaktik). HIV'in kesin tedavisi olabilecek aşı çalışmaları ile ilgili #hivbilgisi makalelerimizi geçmişte paylaşmıştık. www.kirmizikurdele.org/hiv-bilgisi sayfasındaki kapsamlı blogumuzda, bu ve benzeri pek çok konuda, oldukça zengin bir #hivbilgisi arşivine erişebilirsiniz. --İleri okuma önerisi; Koruyucu HIV aşısı için 5 yıllık stratejik plan Konuya dönmek ve koruyucu/önleyici HIV aşısı çalışmaları hakkında özet bilgi vermek gerekirse; Önleyici HIV aşısı beklentisi gerçekçi olmakla beraber bilmek gerekir ki mevcut bir aşı herkesi, her seferinde korumaya yetmeyebilecek. Bu şu demek oluyor; bugüne kadar sürdürülen çalışmalarda, bir kere yaptırılacak ve ömrün kalanı boyunca bulaş engelleyici niteliğe sahip olacak bir aşı için ümit verici bir gelişme yok. Daha net söyleyeyim; bir aşı söz konusu olduğunda, bu aşının birkaç doz tekrar edilmesi, yani bağışıklık sisteminin aşıya nasıl cevap/tepki verdiğinin anlaşılması gerekecek. Ve böyle bir aşı dahi %100 oranında koruyuculuk sağlamayabilecek. Fakat büyük oranda koruma sağlayacağı yönünde, çok güçlü beklentiler var. Bahsi geçenin koruyucu HIV aşısı için erken tarih beklentisi ise 2023 olarak güncellendi. #kirmizikurdeleistanbul #kanittemelliaktivizm ---------- *Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Aktivist. www.ardakarapinar.me 2009 yılından bu yana aktivizm çalışmaları sürdürmekte. Bu süre zarfında yurt içi ve yurt dışında farklı STK’larda yöneticilik yaptı/yapıyor. 2016 yılında Kırmızı Kurdele İstanbul Derneğini kurdu. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’nin Dünya AIDS günü bildirilerini yazdı. 2017 Paris Avrupa AIDS Kongresi ve 2018 Amsterdam Dünya AIDS Konferansında konuşmacı oldu ve alanında Dünya'nın en saygın ismi olan Dr. Fauci ile aynı panelde panelist oldu. 2019 yılı Ocak ayında, Türkiye’nin 11 örnek STK’sından biri olarak belirlenen Kırmızı Kurdele İstanbul adına Avrupa Parlamentosu'nda konuşma yaptı. Halen Belçika Merkezli Avrupa AIDS Tedavi Topluluğu Bilim Çalışma Grubu (EATG) ve Cenevre Merkezli Dünya AIDS Topluluğu (IASociety) üyesi ve New York Merkezli Undetectable = Untransmittable (Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan) kampanyasının uluslararası sözcüsü.
- HIV sandığımızdan daha eski!
Yayın tarihi: 11 Haziran 2020 #hivhakkindahersey 1966 yılından kalma doku örneğinde HIV izlerine rastlandı. İnsanlığın hayatına 'resmen' girdiği ilk günden bu yana bitmeyen bir ön yargı, damgalama, dedikodu ve safsata kaynağı olan HIV'e dair en popüler dedikodulardan biri de, virüsün 'kötü niyetli bilim insanları/devletler' tarafından laboratuvar ortamında yaratıldığı. Her ne kadar eldeki bulgular bu virüsün doğal ortamda oluştuğunu ve insanlığın bitmek bilmeyen vahşi doğayı kontrol hırsı sebebiyle insanla buluştuğunu ispatlasa da, bazı şüphecileri ikna etmek güç. Ancak bu seferki kanıt oldukça güçlü. Amerika, Belçika ve Demokratik Kongo Cumhuriyetinden bilim insanlarının katıldığı ve ABD Ulusal Bilim Akademisi’nde yayınlanan araştırma sonucu bize, sandığımızdan daha erken bir döneme ait bir insan dokusunda, HIV’in genetik materyaline rastlandığını söylüyor. Yani eldeki kanıt HIV (ve AIDS'in) bir pandemi dönüştüğü 80'li yıllardan çok daha önceden beri aramızda olduğunu haykırıyor! Araştırmaya konu olan insan genetik materyali, 1966’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden bir bireye ait ve bu örnekte HIV’in bir varvasyonu tespit edilmiş. Bu bulgu, 80’lerin başında yürütülen başka bir araştırmada bulunan erken dönem HIV materyal örneğinden yaklaşık 20 yıl daha eskiye götürüyor bizi. Amerika, Belçika ve Demokratik Kongo Cumhuriyetinden bilim insanlarının katıldığı araştırmada 1950-60 yıllarına ait 1600 doku örneğinde yapılan araştırmada, 38 yaşındaki bir erkek dokusunda HIV genetik materyaline rastlanmış. Tedavi ile kontrol altına alınmadığında AIDS tablosuna neden olan insan bağışıklık yetmezliği virüsü olan HIV (Bkz: HIV ilaç tedavisi - ART), 20.yüzyılın başlarında şempanzelerden mutasyonla insana geçti. 1966 yılına ait bu genetik materyal örneği ise, son 40 yıldır 32 milyondan fazla insanın hayatına mal olan HIV’in nasıl mutasyona uğrayarak insana bulaşabilen bir enfeksiyon olduğunu anlamak adına yapılan çalışmalar için de önemli bir kaynak niteliğinde! Araştırmanın Amerika Ulusal Bilim Akademisi internet sitesinde yayınlanan tam metnine burayı tıklayarak ulaşabilir, bu güçlü bilimsel veriyi tamamlayacak bir başka #hivbilgisi yazısı olarak HIV ve AIDS hakkında doğru sanılan yanlışlar'ı okuyabilirsiniz. Yayına hazırlayan: Arda Karapınar www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm
- Pozitif Akademi ilk mezunlarını verdi ve Pozitif Akademi küçük hibe çağrısını da duyurduk!
Positive Academy Graduated the First Term and called for the Small Grant! -English below- Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından, Avrupa’nın en geniş HIV aktivizmi ağı European AIDS Treatment Group (EATG) işbirliğinde Türkiye'de ilk kez uygulanan kapasite geliştirme programı 'Pozitif Akademi' ilk mezunlarını verdi! HIV alanında daha donanımlı ve daha aktif biçimde aktivizm yapmak isteyen bireylerin güçlendirilmesi ve sivil toplumun HIV cevabının daha olgun bir hale getirilmesi amacıyla Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından geliştirilen Pozitif Akademi'nin 1. dönemi katılımcıları doktor, sosyal hizmet uzmanı, aktivist, psikolog, avukat, tıp öğrencisi, görsel sanatlar gibi farklı alanlardan oluştu. İstanbul, Bursa, Mersin, Trabzon, Balıkesir, Van, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi farklı yerlerden gelen tüm katılımcılar programı başarı ile tamamladılar. Kendilerinden ilk beklentimiz ilişkili oldukları STK'larda ve yerelde HIV farkındalığının yükselmesine katkı ve soruna yerinde müdahale olan katılımcılar, Ekim - Mart ayları arasına yayılan üç modülde, HIV'in tıbbi, sosyolojik, tarihsel vb. tüm boyutlarına odaklanan bir eğitim/kapasite geliştirme sürecinden geçtiler. İçerikleri birlikte hazırladığımız EATG'den konuk eğitmenler ve yöneticilerin de katıldığı program kapsamında ayrıca Prof. Dr. Volkan Korten'i, Uzm. Dr. Arzu Doğru'yu, Aktivist Murat Çekiç'i ve HIV ile yaşayan bireyleri de konuk eğitmen olarak ağırladık. Pozitif Akademi küçük hibe çağrısı nedir? Türkiye'de ilk kez uygulanan bir program olan Pozitif Akademi, yine Türkiye'de ilk olan bir modelle proje yarışması duyurdu. Diğer STK'lara da örnek olmasını umduğumuz bu modelle, katılımcıların fikirlerini projeye dönüştürmeleri ve programdan edindikleri deneyimi pratiğe aktarmaları için sadece program katılımcılarına özel bir proje çağrısı/fon desteği duyurduk. Pozitif Akademi programı ve katılımcı sayısı arttıkça, yararlanıcı sayısının da artacağı proje yarışması, katılımcılara önceliklendirdikleri sorunlara çözüm önerilerini uygulama ve pratik tecrübesi edinme olanağı sunarak, HIV alanında dönüşüm yaratma fırsatı sunacak. Pozitif Akademi nedir? Türkiye’de HIV konusunda daha aktif bir biçimde ve daha donanımlı bir seviyede çalışma sürdürmek isteyen bireyleri ve sivil toplumun HIV cevabının daha olgun bir hale getirilmesi fikrini desteklemek amacıyla Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından Avrupa’nın en geniş HIV aktivizmi ağı European AIDS Treatment Group ile işbirliği içinde geliştirilmiş modüler bir eğitim programı olan Pozitif Akademi'nin 2. dönem başvuru çağrısı önümüzdeki haftalarda duyurulacak. Kırmızı Kurdele İstanbul'u takipte kalın! www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey #hivindogrusu Positive Academy Graduated the First Term and called for the Small Grant! Positive Academy, a capacity building education programme applied in Turkey for the first time by Red Ribbon Istanbul in cooperation with European AIDS Treatment Group (EATG) – Europe’s largest HIV activism network, graduated the first term. The participants of the first term of the programme included indivuals working as a medicine doctor, social services specialist, activist, pyschologist, lawyer, medicine student, digital visual artist and people working at other NGOs. The content of the programme generated by Red Ribbon Istanbul regarding the local needs to strengthen the participants who want to make better and proof-based activism in the field of HIV and to provide better HIV response of civil society. All the participants from different locations, like Istanbul, Bursa, Mersin, Trabzon, Balıkesir, Van and North Cyprus, got a detailed education about HIV in medical, sociological and historical aspects during the sessions took place in between October 2018- March 2019 and completed the programme successfully. At the end of the programme, all the participants were told that the first expectation from the participants as a graduate was to contribute to raising awareness of HIV and support finding solutions in their own community. The programme hosted visiting trainers from EATG and also Prof.Dr. Volkan Korten - famous MD on HIV in Turkey, Dr. Arzu Doğru - Infectious Diseased Specialist, Murat Çekiç - famous activist on human rights and people living with HIV as live study cases. WHAT IS SMALL GRANT CALL? Positive Academy, the education programme implemented for the first time in Turkey, has announced a competition project, a model applied again for the first in Turkey. In the model, we announced a special grant for the participants for their small influencing projects that they will find a chance to realize what they learnt from the Positive Academy. As the numbers of programme terms and participants increase, more people will find the opportunity to take action with their ideas and support the positive transformation in the HIV field. We hope that the small grant model we run will be a role model in Turkey for the other NGOs. WHAT IS POSITIVE ACADEMY? Positive Academy is a modular activist education programme, created by Red Ribbon Istanbul in cooperation with Europe’s largest HIV activism network European AIDS Treatment Group (EATG) for those who want to carry their performance more equipped and empowered with the most recent and reliable HIV information to support HIV response of the civil society. Positive Academy Education Term #2 will be announced in the coming days. For further and updated information, please follow Red Ribbon Istanbul’s social media accounts.
- Virüs bilimci, Prof. Dr. Selim Badur ile COVID 19 özel YouTube yayını
''Küçücük bir virüs neler yaptı gördün mü!'' Kanıt temelli aktivizm, kolay anlaşılır bilgi sağlayıcılığı ve kurumsal bilim okur-yazarlığı kapasitemize uygun hareket etme bilinci ile sürdürdüğümüz #COVID19 yayınlarımız kapsamında özel bir video, özel bir konuk; Virüs Bilimci Prof. Dr. Selim Badur. (Yayını aşağıda sayfa içinde ya da yandaki görsele tıklayarak Kırmızı Kurdele İstanbul YouTube kanalında izleyebilirsiniz.) Türkiye'de ilk HIV ve AIDS vakalarının da takibini yapan ve alanında bir duayen olarak bilinen Selim Badur ile enine boyuna bir yayın yaptık, pandeminin güncel durumunu, geleceğini, bilimsel gelişmeleri ve elbette HIV ile yaşayanların yapmaları gerekenleri değerlendirdik. Kırmızı Kurdele İstanbul okuma önerisi; KÜRESELLEŞMEDEN İKLİM KRİZİNE: ENFEKSİYON HASTALIKLARINDA GELİNEN NOKTA, Prof. Dr. Selim Badur Doğruluğu şüpheli pek çok bilginin dolaşımda olduğu bir ortamda, günlük olarak düzenli bilimsel yayın ve literatür takip eden Virüs bilimci Prof. Dr. Badur ile yaptığımız COVID19 özel yayının konu başlıkları; *Herkesin sorumlulukları nelerdir? Sadece kendini koruyan biri üstüne düşeni yapmış ve salgının durdurulması için elinden gelen yapmış olur mu? *Aşı konusunda konuşabilecek en önemli uzmanlardan biri olan Prof. Dr. Badur'a sorduk. COVID19 ile ilgili aşı çalışmalarına gerçekçi bakmak için geçmişe bakmak gerekir mi? Geçmişte SARS ve MERS aşı çalışmalarında ne oldu, son durum nedir? *Gerçekçi bir yaklaşım ve perspektifle, lafı eğip bükmeden cevaplarsak; hayat ne zaman normale dönmeye başlar? *HIV ile yaşayanların özel olarak uygulaması, dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir? *HIV ile COVID19'u, HIV'in ortaya çıktığı dönemle bugünleri kıyaslayan insanla ra ne söylemek istersiniz? *Küreselleşme ve enfeksiyon hastalıkları arasında bir ilişki var mı? Bu tip virüsler neden ortaya çıkıyor? *Bilimsel bilgiye ihtiyacın, pozitif bilime ilginin yükseldiği, küreselleşme ve enfeksiyon hastalıkları ilişkilerinin konuşulduğu bir dönemdeyiz. Bugünden sonra bilim-siyaset, bilim-toplum ilişkisi değişir mi? Bilim daha çok önemsenen, sözü dinlenen bir noktaya gelir mi? *Bu dönem bilimin kendini gözden geçirmesi, bilimsel üretimin, bilimsel metodun yenilenmesi açısından bir fırsat sunuyor olabilir mi? *Bilim karşıtlığı ve bilim karşıtı bilim insanları bugünlerde ne alemde? *Yakın gelecekte virüslerin ve enfeksiyonların önemli ve belirleyici olacağında pek çok insan hem fikir. Peki geleceğe hazır mıyız? Tüm soruların cevapları Kırmızı Kurdele İstanbul COVID19 özel yayınında. Koronavirüs, COVID-19 hakkında diğer yazılarımız; *COVID-19 hakkında en güncel bilimsel bilgiler - Boston, CROI2020 notları *Koronavirüs günlerinde psikoloji. Psikolojimizi korumak için neler yapabiliriz? *COVID-19, Aşı ve tedavi çalışmalarından, bilimsel araştırmalardan güncel notlar *HIV ile yaşayan bireylerin Koronavirüs, COVID-19 hakkında bilmesi gerekenler *HIV ilaçları Koronavirüs'ü tedavi edebilir mi? *Koronavirüs' ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen! www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm #bilonemsekorun #evdekal
- Türkiye HIV Sivil Toplumu Söyleşileri - 1
Üç aktivist bir doktor Türkiye'de HIV dedikodusu yapıyor, aktivistleri, doktorları ve hatta danışanları eleştiriyor! Dünyayı dijital dönüşüme mecbur bırakan pandemiden beş sene önce, yani çalışmalarına başladığı 2015 yılından bu yana dijital odaklı HIV farkındalık çalışmaları sürdüren **Türkiye'nin dijital STK'sı Kırmızı Kurdele İstanbul, pandemi döneminde yaptığı söyleşileri çok uzun zamandır yapmak istediği bir şeye vesile kıldı ve Türkiye'de spesifik olarak HIV alanında çalışan *STK'lardan temsilciler ve onlarla yakından çalışan, sözünü esirgemeyen bir doktorla söyleşti. Ege Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümünden Hüsnü Pullukçu, Pozitif Yaşam Derneği'nden Leyla Yıldız, Kırmızı Kurdele İstanbul'dan Kağan Çavuşoğlu'nun, Aktivist Arda Karapınar'ın moderatörlüğünde neler yapıyoruz, neler yapamıyoruz, güçlü olduğumuz yanlar, zayıf olduğumuz yanlar, iş birliklerini nasıl geliştirebiliriz, doktorlar aktivistlerden, aktivistler doktorlardan memnun mu, danışanların beklentileri neler, bu beklentilere cevap verebiliyor muyuz, Türkiye'de HIV aktivizminin geçmişi, bugünü, geleceği gibi ciddi konuları keyifle tartıştıkları ve devam bölümleri hemen peşi sıra gelecek olan Türkiye HIV Sivil Toplumu Söyleşileri'nin ilk bölümünü, alanda çalışan, hizmet sunan ve konuyla ilgilenen herkesin mutlaka izlemesini tavsiye ediyoruz. Devam bölümler, yeni sohbetler ve HIV temalı tüm içerikler için Kırmızı Kurdele İstanbul YouTube kanalını ve Türkiye'nin en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı olan www.hivhakkindahersey.org'yi takipte kalın! *İlk yayına Türkiye'de spesifik olarak HIV üzerine çalışan komünite temelli ve yasal statüsü olan üç STK'dan bir diğeri olan Pozitif-iz Derneği'ni de davet ettik, fakat bayram ve pandemi yoğunluğu dolayısıyla zaman ayıramadılar. Bu notu paylaşarak, arkadaşlarımızı bir başka yayında ağırlamak isteğimizi kayıtlara geçmesi bakımından bir kez de burada tekrarlıyoruz. **Çalışmalarına 2015 yılında başlayan Kırmızı Kurdele İstanbul çağın, ihtiyaçların ve ihtiyaç ilişkilerinin değiştiği iddiasıyla ilk günden beri dijital bir modelle çalışır. Sadece Türkiye'de değil, Dünya'nın pek çok yerinde pek çok HIV odaklı STK hala fiziksel modellerle çalışmayı sürdürürken, Türkiye'de ilk kez uygulanan #onlinehivdanismanligi gibi rol modeli olmuş yaklaşımlarla, dijital farkındalık kampanyaları, dijital 1 Aralık Dünya AIDS günü kampanyaları, dijital toplantılar, eğitimler, danışmanlıklar, test yönlendirmesi, bilgi üretimi ve dağıtımı vb. uygulamalarla çalışmayı sürdüren Kırmızı Kurdele İstanbul, ayda 200 bine yaklaşan erişimi ve günde ortalama 100 soru cevaplayan danışmanlık vb. örnek model uygulamalarıyla, Türkiye'de HIV algısının değişmesine ve HIV sorunun çözülmesine en yüksek katkıyı sunmayı hedefler. www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm
- HIV 4.0 ne demek? Yapay zeka ve teknolojik gelişmelerin HIV ile ne gibi bir ilgisi olabilir?
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü K. Editör: Arda Karapınar HIV 4.0 HIV Biliminde Yeni Bir Dönem HIV konusu ve alanıyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilenen herkesin çok iyi bildiği gibi ilk günden beri, Türkiye'de kanıt temelli aktivizm kavramını pekiştirmek için en sık kullandığımız kelimelerden ikisi: bilgi ve bilim. #hivbilgisi #hivindogrusu #hivhakkindahersey Bu alandaki, başka hastalık alanlarına da yüksek fayda sağlamış bilimsel gelişmelerin hızı baş döndürücü. Fakat son zamanlarda HIV alanında çalışan aktivistlerin, uzmanların, bilim insanlarının ve doktorların, bizim de paylaştığımız genel bir endişesi var; 1980’lerde ve 90’larda, salgının en yoğun olduğu ve tedavi araçlarının gelişiminde önemli adımların atıldığı günlerde görev alan enfeksiyon hastalıkları uzmanları, artık yavaş yavaş emekliliğe adım atmaya başladılar! Hatta bazıları bir tatil kasabasındaki yeni hayatlarına çoktan başladılar bile… Ve yerlerine de ne yazık ki, salgını onlar kadar önemseyen ve hekimliklerinin yanı sıra sosyal alanda da aktivizm yaparak, HIV’e karşı farkındalığı ve bilinci arttırmaya hevesli yeni nesil enfeksiyon hastalıkları uzmanları gelmiyor! Editörün notu: Türkiye'deki genel hekim çevresine baktığımızda da bunu kolaylıkla doğrulamamız mümkün. Hal böyle olunca da, son 35 yılın tecrübesi ve bilimsel gelişmelerin ışığında yeni bir çıkış yolu arayan HIV bilimi, gelecekte karşılaşılabilecek olası bir “doktor eksikliği sendromundan” kendini kurtarabilmek için, HIV tedavisinde karar alma ve hastayı yönlendirme mekanizmasını, dijital dönüşümün fırsatlarından yararlanılan bir alana taşımaya başladı. Yani rota, insandan robota doğru dönmeye başladı! Kulağa tuhaf geliyor değil mi? Devamını okuyun. John Hopkins Üniversitesi’nden klinik uzmanlar tarafından geliştirilen HIV-ASSIST: HIV Antiretroviral Selection Support and Interactive Search Tool (HIV Antiretroviral Tercihi Destek ve Etkileşimli Araştırma Aracı) adı verilen online “uygun tedaviyi seçme aracı” ile, HIV tedavisi süreci farklı bir boyuta taşınıyor. Beta versiyonu Ekim 2018’de yayınlanan aracın gelişmiş versiyonu Eylül 2019’da kullanıma sunuldu. Editörün notu: Kırmızı Kurdele İstanbul ekibinden bazı arkadaşlarımızın deneyimlediği uygulamayı tüm HIV pozitif takipçilerimize tavsiye ediyoruz. Uygulamaya Türkçe dil yeteneği kazandırmak için gerekli yazışmalara da başladığımızı aktaralım. Yapay zeka destekli bir yazılımla bulut platformda çalışan HIV-ASSIST, tıpkı bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı gibi, yeni tanı alan bir birey için, gerekli veriler girildikten sonra en uygun tedaviyi seçiyor. Editörün notu: Bazı arkadaşların ''bizdeki bazı doktorlar konuşurken gözümüze baksın yeter. Yapay zeka gerekmez!'' vb. cümleler kurduklarını duyar gibiyim. Hekim dostlarımız alınmasınlar. Böyle düşünen danışanlarımız pek de haksız sayılmazlar! Ve uzmanlara göre HIV-ASSIST, ilk 1 yıldaki denemelerde gayet de başarılı işler çıkarmış! Tedavisine devam eden bireylerde görülebilen viral sıçramalara karşı verdiği cevaplar ve özellikle tedaviye bağlılık sorun yaşayan vakalar için alınması gereken önlemlere yönelik verdiği “tavsiyeler” bakımından da, HIV bilimi dünyasında adından söz ettiren dostumuz HIV-ASSIST, her geçen kuvvetlendirilen algoritmasıyla, gelecekte adından daha da söz ettireceğine benziyor. Yani ister yeni nesil doktorlar olsun ya da yeni nesil robotlar, HIV bilimi, her geçen gün ümit veren gelişmelerle ilerliyor ve bu gelişmeler, Kırmızı Kurdele İstanbul olarak kanıt temelli aktivizm vurgusuyla ilk günden tekrarladığımız şu gerçeği tekrar tekrar hatırlatıyor: “Bilime güvenin!” Eğer HIV-ASSIST hakkında detaylı bir okuma yapmak isterseniz, buraya tıklayarak yazılımın web sitesine ulaşabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- Hukuki boyutuyla HIV - Referans yayın
Avukat Fırat Can Güngör ile Referans Yayın I Hukuki boyutuyla HIV Uzun yıllardır HIV alanında yaptığı çalışmalar ve kazandığı davalarla da tanınan deneyimli hukukçu Fırat Can Güngör ile HIV ve hukuk ilişkisini tüm boyutlarıyla konuştuk ve referans olacak bir yayın hazırladık. 2016 yılından bu yana Türkiye'de ilk kez, Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından uygulanan #onlinehivdanismanligi servisimize gelen soruları da cevapladığımız bu referans yayında konuştuğumuz konulardan bazıları şöyle; *HIV ile hukuk arasında nasıl bir bağlantı var, *Türkiye'de HIV'in mevzuat ve hukuki çerçevedeki pozisyonu, *Uluslararası hukuk bağlamında genel çerçeve, *HIV'e özel bir yasaya ihtiyaç olup olmadığı, *#onlinehivdanismanligi servisine en çok gelen sorular bağlamında evlilik, askerlik, iş hayatı, tedaviye erişim gibi konularda yaşanan sıkıntılar, *Doktor hasta ilişkisi bağlamında HIV, *Doktorun hasta seçme hakkı bağlamında HIV pozitif hastayı reddedip reddedemeyeceği, Aileye, eşe, partnere birinci dereceden yakınlara bildirimdeki yasal durum, *Pozitif bireylerin statülerini açıklamak zorunda olup olmadıkları, Kırmızı Kurdele İstanbul'un farklı hukuki perspektifi ve çözüm önerilerimiz. Yeni yayınlar ve içerikler için YouTube Kanalımıza -www.youtube.com/redribbonistanbul- abone olmayı ve #hivhakkindahersey için Türkiye'nin en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı olan websitemizi düzenli ziyareti ihmal etmeyin. Yayın kapsamında konuşulan konulara ve fazlasına ilişkin sorularınız için; Kırmızı Kurdele İstanbul #onlinehivdanismanligi
- **Koronavirüs ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen!
Yayına hazırlayan: *Arda Karapınar (detaylı bilgi sayfa sonunda) Yayın tarihi: 2020, Mart 29 ---------------------------------------------------------------------------- Hayatlarımıza girişiyle birlikte her şeyi derinden etkileyen ve alışkın olduğumuz gündelik düzeni, iş yaşamlarımızı ve geleceğe dair umutlarımızı tamamen değiştiren Koronavirüs'ün etkileri sadece bunlarla sınırlı değil. Sebep olduğu kaygıların yanı sıra, beraberinde bir çok da soru getiren virüs hakkında kafa kurcalayan konulardan bir diğeri de çalışma ve doğrudan ilgi alanımız olan HIV ve AIDS. Aralarında HIV ile yaşayanlar, yakınları, doktorlar ve şu ya da bu sebeple konuya ilgi duyanların olduğu bazı insanlar AIDS'in ortaya çıktığı dönemle (erken 1980'ler), Koronavirüs'ün ortaya çıktığı bu dönem arasında bir kıyas, kendilerince çıkarımlar yapıyor ama elle tutulur, anlamlı bir sonuca ulaşamayınca, Türkiye'de bir ilk olarak Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından başlatılan ve 4 yıldır kesintisiz bir biçimde uygulanarak başka kurumlara da örnek olan #onlinehivdanismanligi servisimize sayısı şimdiden yüzleri bulan miktarda sorular yolluyorlar. Servisimize geçen hafta, bu başlıkta ulaşan soruların bine yaklaştığını söylersek inanın abartmış olmayız. Bu sorulardan yola çıkarak, büyüyüp giden bu merakın yeni safsatalara, yanlış bilgilere ama en çok da ayrımcılık ve damgalamalara sebep olmasını önlemek amacıyla, konuyu net bir biçimde değerlendiren ve uzman görüşümüzü eğip bükmeden, çok net bir dille paylaşan bir #hivbilgisi yazısı yazmanın faydalı olacağını inandık. Daha da doğrusu, bu yazı zaruret haline geldi. HIV'e ilişkin yeni ayrımcılık ve damgalamaları önlemek amacıyla yazdığımız bu #hivbilgisi yazısını paylaşırken, HIV ve AIDS odaklı çalışmalarımızda sıkça tekrarladığımız bir yaklaşımı bir kez daha tekrarlayarak ''bilgi en etkili korunma yöntemidir' diyor ve cehalete, bağnazlığa, ön yargıya karşı bilime yakın kalmanın hayati önemini vurgulayarak, Kırmızı Kurdele İstanbul markasıyla özdeşleşen sloganımızın altını da bir kez daha çiziyoruz; ''Bil. Önemse. Korun'' İyi okumalar. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Koronavirüs ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen! İnsanlar bize AIDS pandemisinin ilk günlerindeymişiz gibi hissedip hissetmediğimizi, virüsün ortaya çıkışının, etki ve sonuçlarının benzer olup olmadığını ve eğer benzerlikler varsa bunların ne anlama geldiğini sorup duruyorlar. Bu soruya kısa, anlaşılır, hatta bir de ünlem işareti içeren bir netlikte cevap vermek zaruri bir hale geldi; bunu yapmaktan hemen vazgeçin! Kıyaslanacak hiçbir şey yok! Neden mi? Şöyle anlatayım; *AIDS pandemisinin ilk yıllları boyunca ölen insanları HİÇ KİMSE umursamadı. *Ekonomiler çökmedi. *İşler durmadı. *Borsa değişmedi. *Cumhurbaşkanları, başbakanlar, hükümetler, Birleşmiş Milletler, toplantı üstüne toplantı yapıp, tedbir üzerine tedbir alıp, destek üstüne destek açıklamadılar. *Daha ilk andan itibaren ilaç, aşı, korunma vb. için milyarlarca dolar harcanmadı. *İlk araştımalar ve ilaçlar için -kasıtlı olarak - yıllarca beklendi! Bunlar yeterli mi? Tüm bunların sebebinin -sanki makul bir gerekçeymiş gibi- 1980'lerin başında ölen insanların çoğunlukla eşcinsel, uyuşturucu bağımlısı, seks işçisi ya da siyahlar gibi zaten toplumun 'saygın' ve 'değerli' bir parçası olmayan insanlar olduğunu düşünenler de çıkabilir. Daha doğrusu çoktan çıktılar bile (Çünkü onlar hep oradalar. İşlerine yarayacak bir felaket olmaya görsün! Hep oradalar. Onlar her felaketin gönüllü tellalları olarak, dünya durdukça orada olacaklar...). Bu tip bir yaklaşım ve anlayışın iğrençliği -şimdilik- bir kenarda dursun, bu düşünce kökünden yanlış, cahilce, hatta bana sorarsanız kasıtlı kötü niyet içeren iğrenç bir üslup. Çünkü gerçek böyle değil. Erken HIV salgını sırasında bununla ilgili herhangi bir konuşma yapmak, basına demeç vermek, hasta insanlar için yardım, destek, dua istemek, seks hakkında konuşmak ve korunmayı ve tedbirleri öğütlemek, sizin de 'diğerleri' gibi Tanrı'nın cezasına ve gazabına maruz kalacağınızın garantisi anlamına geliyordu. İnsanları riskler ve temel bulaş yolları konusunda eğitmek için koca koca ön yargı dağlarını, yalın ayak ve tek başınıza aşmanız gerekiyordu. O günlerde fiziksel mesafeyi korumak çok daha kolaydı. Hatta o mesafe doğal olarak en az beş metre falandı! Üstelik beş metrelik bu fiziksel mesafeyi koyanlar, sadece sosyal çevreniz değil doktorlar, hemşireler gibi hipokrat yemini etmiş 'sağlık profesyonelleri''ydi. Çünkü arkadaşlarımızın bedenleri erimekteydi, her yerlerinde koyu mor cilt lezyonları görülüyordu. İşin doğrusu, onlar en yakınları tarafından bile güçlükle tanınacak haldeydiler. Onlara hastalık izni, koşulsuz ücretsiz tedavi veya sosyal yardım sözü veren hiçbir hükümet kararı yoktu. İstisnasız hepsi, HEPSİ evlerinden atıldılar ve eğer onlara evlerinde bir oda verecek bir arkadaşları olacak kadar şanslılarsa o iyi insanların evlerinde o küçük odalarda, kendilerine ait olmayan, kendilerini ait hissetmedikleri o odalarda, aile ve arkadaş sevgisinden ve temel tıbbi bakımdan uzak bir biçimde yapayalnız öldüler! Hükümetler konuyu -mecburen- ele almaya başladığında onbinlerce insan çoktan ölmüş, bir o kadarı ölmek üzereydi. Bu insanların bir çoğu, bütün bunlara rağmen mücadeleden vazgeçmeyip, belki kendilerinden sonrakilere faydaları dokunur ümidiyle, son nefeslerine kadar sokak protestolarına katılıp, çok değil biraz adalet ve temel tıbbi bakım hakları için güçleri yettiğince haykırdılar. Öldüklerinde ise kimi ülkelerde, kimsenin katılmasına izin verilmeyen cenazelerde çinko tabut, kireçlenmek ya da betonlanmak gibi çağdaş 'insan' aklı ve kalbinin bugün bile kabul etmeyeceği uygulamalarla gömüldüler. Yukarıdaki koşullara kıyasla 'şanslı' sayılabilecek bazıları ise son yolculuklarına arkadaşlarının isyan, çaresizlik ve gözyaşı karışmış şarkıları eşliğinde uğurlandılar ve -Amerika'da- bazılarının külleri sonsuza kadar dinmeyecek bir utancın siyasi ormanına, Beyaz Saray'ın çimlerine savruldu. Bugün koronavirüs ile mücadelede tanık olup bazen takdir bazen yetersizliği için kızgınlıkla cevapladığınız her önlem biraz da, 80'lerin hepsi ölen o hakiki aktivistlerinin, temel haklar için hükümetlerle yaptığı kavgalarda yükselen ölüm dolu seslerin, hala kulak tırmalayan yankılarının yüzü suyu hürmetine uygulanıyor. Yani bu bir benzerlik falan değil, Bu bir fark! Bu, kendilerinden sonraki kuşakların hayatlarını ölümleriyle değiştirmiş, bu çağda benzerlerini neredeyse hiç görmediğimiz iyi insanların ölerek yarattıkları ÇOK BÜYÜK BİR FARK! ''Sizce bugünler AIDS'in başladığı günler gibi değil mi? Koronavirüs tanısı almak HIV tanısı almaya mı benziyor?..'' Bu sorular ölenlerle, umursamayanlar arasında sıkışıp kalmış insanlar için bir hakarettir. Hastalıkları hastalıklarla, hastaları hastalarla kıyaslayarak ne kendinizi koruyabilir ne de hiç kimseyi tedavi edebilirsiniz. Kıyaslanacak bir şey yok. Saçmalamayı bırakın artık! ---------- COVID-19 hakkındaki diğer yazılarımız; *HIV ilaçları Coronavirusü tedavi edebilir mi? *HIV ile yaşayan bireylerin Koronavirüs, COVID19 hakkında bilmesi gerekenler *COVID-19 hakkında en güncel bilimsel bilgiler - Boston, CROI2020 notları *COVID-19, Aşı ve tedavi çalışmalarından, bilimsel araştırmalardan güncel notlar ---------- **Yazıyı arkadaşım Mark. S. King'in bir yazısından esinle ve başlığı aynen koruyarak yazdım. Mark'a çok teşekkür ederim. *Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Aktivist. 2009 yılından bu yana aktivizm çalışmaları sürdürmekte. Bu süre zarfında yurt içi ve yurt dışında farklı STK’larda yöneticilik yaptı/yapıyor. 2016 yılında Kırmızı Kurdele İstanbul Derneğini kurdu. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’nin Dünya AIDS günü bildirilerini yazdı. 2017 Paris Avrupa AIDS Kongresinde konuşmacı oldu. 2018 Amsterdam Dünya AIDS Konferansında Dr. Anthony Fauci ile birlikte konuşmacı oldu. 2019 yılı Ocak ayında, Türkiye’nin 11 örnek STK’sından biri olarak seçilen Kırmızı Kurdele İstanbul adına Avrupa Parlamentosu'nda konuştu. Halen Belçika Merkezli Avrupa AIDS Tedavi Topluluğu Bilim Çalışma Grubu (EATG) ve Cenevre Merkezli Dünya AIDS Topluluğu (IASociety) üyesi ve New York Merkezli Undetectable = Untransmittable (Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan) kampanyasının uluslararası sözcüsü. www.ardakarapinar.me
- AÇIK ÇAĞRI METNİ - HIV ile yaşayan bireyler, hem COVID-19 hem de damgalanma riski altında!
Hem bireysel hem kurumsal katılıma açık olan bu açık çağrıya buraya tıklayarak açılan sayfadaki formu doldurarak imza koyabilirsiniz. İmzacı kurum, inisiyatif ve kişilerin isimleri bize ulaştıkları sıraya göre metnin altına eklenecektir. HIV ile yaşayan bireyler, hem COVID-19 hem de damgalanma riski altında! Artık hepimizin bildiği gibi, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına aldığı için Dünya Sağlık Örgütü tarafından "pandemi" olarak nitelendirilen yeni tip koronavirüsün etkileri sürüyor. Dünya çapında salgından doğrudan etkilenenlerin sayısı bir milyonu aşmışken, ölümlerin sayısı da 60 bini buldu. Ülkemizde yürütülen salgınla mücadele çalışmalarına rağmen virüs yayılımı maalesef devam etmekte ve salgından doğrudan etkilenenlerin sayısı da 20 bini geçmiş durumda. Salgınla yerel düzeyde mücadelede oldukça etkin bir rol üstlenen 'Bilim Kurulu’nun kronik rahatsızlığı bulunan bireylerin risk grubunda yer aldığını duyurması, bu grupta yer alan herkes gibi HIV ile yaşayan bireyleri de doğrudan ilgilendiriyor. HIV ve AIDS, görülmeye başlandığı erken 80’lerden bu yana kronik bir sağlık durumu olarak nitelendiriliyor. Ancak toplumun HIV konusundaki düşük bilgi düzeyine ve negatif kabulüne bağlı olarak yaşamın tüm alanında ötekileştirme, ayrımcılık ve damgalamaya maruz kalan HIV pozitif bireylerin sağlıklarıyla ilgili bu önemli bilgiyi ailelerinden, iş yerlerinden ve toplumun genelinden saklayarak yaşamaya mecbur kaldıkları da herkesin bildiği bir gerçek! Bu toplumsal gerçeğe bağlı olarak, içinde bulunduğumuz olağanüstü koşulları göz önünde aldığımızda, HIV ile yaşayan bireylerin maruz bırakıldığı bu ötekileştirme, ayrımcılık ve damgalamadan bir an evvel vazgeçilerek, salgın ortamında korunması gereken kronik hastalık sahibi bireyler olarak kabul etmenin ve buna ilişkin gerekli aksiyonların alınması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Bu sebeple, HIV alanında çalışan ve toplumun kanunlar ve yasalar önünde eşit birer parçası olan HIV pozitif yurttaşlarını temsil eden bir sivil toplum kuruluşu ve bu metne imza koyan tüm paydaşları olarak; - Türkiye Cumhuriyeti Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile bu bakanlıklara bağlı bulunan Sosyal Güvenlik Kurumu ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili diğer mevzuattan kaynaklanan tüm gizlilik ve mahremiyet haklarını koruyarak, kamu ya da özel kuruluşlarda çalışan tüm HIV pozitif bireylerin çalışma, barınma, ücret vb. hiçbir haklarını kaybetmeden “idari izinli” sayılmaları için gerekli düzenlemenin yapılması konusunda harekete geçmelerinin, - HIV ile yaşayan bireyler için düzenlenecek bu “idari izin” sürecinde, kronik hastalığa istinaden verilecek istirahat raporları aracılığıyla yaşanacak ifşa, ötekileştirme, ayrımcılık ve damgalamanın önüne geçilmesi için ilgili ICD-10 kodu ve hastalık ismi yerine, sadece idari izinli ibaresinin yer almasının, - Özel kuruluşlarda Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB) aracılığıyla iş yeri hekimliği görevini yapan doktorların, HIV’e yönelik ötekileştirici, ayrımcı ve damgalayıcı tutum ve davranışlardan bilhassa uzak durarak, görev aldıkları işletmelerde çalışan HIV pozitif bireylerin sağlıkları için gerekli önlemleri almalarının, - Rutin takiplerinin yapıldığı hastanelerin enfeksiyon hastalıkları bölümlerine mevcut salgın koşulları nedeniyle başvuramayan HIV pozitif bireylere, bilim kurulu önerilerine bağlı olarak kronik hastalıkları sebebiyle istirahat raporu verilmesi hususunda gerek aile hekimliklerinin, gerekse iş yeri hekimliklerinin yetkilendirilmesinin ve bu sürecin tam da gerektiği gibi dayanışma ve karşılıklı anlayışla sürdürülmesinin, - Bu süreç içerisinde, kronik hastalığı nedeniyle bireye sağlanacak idari izin ya da istirahat raporu imkanı sonrasında HIV ile yaşadığının iş yeri tarafından öğrenilmesi durumunda, söz konusu bireyin herhangi bir hak ihlaline maruz kalmamasının ilgili bakanlıklar tarafından güvence altına alınmasının, - HIV ile yaşayan tutuklu ve hükümlülerin salgından etkilenmelerini, olası sağlık sorunlarını ve yaşam kayıplarını önlemek amaçlı pandemi tedbirleri kapsamınca, bu bireylerin sağlık ilgili kuruluşlarına başvuruları ile bu süreçte periyodik olarak rapor alabilme hakkının tanınmasına dönük düzenlemelerin Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı tarafından yapılarak salgından etkilenme risklerinin minimuma indirilmesinin, gerekliliğini, önemini ve hassasiyetini altını çizerek vurgulamak ve tüm ilgililere hatırlatmak istiyoruz. Bu vesileyle HIV ile yaşayan bireylerin bugüne kadar, yani yaklaşık kırk yıldır sosyal hayatın her aşamasında maruz kaldıkları tüm ayrımcılık, ötekileştirme ve damgalamaların bitirilmesi hedefine erişmek için herkesin sorumluluklarını ve görevlerini hatırlatmayı da görev biliyoruz. En kısa sürede, sağlıklı ve güzel günlere hep birlikte erişmek dileklerimizle. #BirlikteBaşaracağız İlk imzacılar: Kırmızı Kurdele İstanbul Derneği Pozitif Yaşam Derneği Kurumsal imzacılar - İmza formu ulaşma sırasıyla Türk Tıp Öğrencileri Birliği (TURKMSIC) - Tüketici Sorunları Derneği TÜSODER - Erktolia - Pozitif Dayanışma Platformu - Corridor Part - Hvi LGBTİ+ Derneği - Denizli LGBTİ Aileleri Grubu - Kaos GL Derneği - Kadıköy Kent Konseyi LGBTİ+ Meclisi - 17 Mayıs Derneği - Özgür Renkler Derneği - Çanakkale LGBTİ+ İnisiyatifi - Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği - SPoD - Genç LGBTİ+ Derneği - Boysan'ın Evi - LADEG+ - Şişli Kent Konseyi LGBTİ+ Meclisi - Şişli Kent Konseyi HIV+ Farkındalık Komisyonu - Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü (BÜLGBTİ+) - 28. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi - Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği - Pozitif-iz Derneği - Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği - Lavender LGBTİQ+ (Ege Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Topluluğu) - Gökkuşağında Psikoloji - Pavones psikoloji Merkezi Bireysel imzacılar - İmza formu ulaşma sırasıyla Av. Nazlı Ceren Şendoğan - Av.Öncel Onur Akbaş - Prof. Dr. Hüsnü Pullukçu - Av.Esra Erin - Uzm. Psk. Gizem Gülmez - Uzm.Dr. Özgür Atmaca - Beyza Tunç - Sezin Ateş - Elif Demirören - Bülent Serbest - Leyla Yıldız (Sosyolog) - Özgür Güneri - Dr. Adnan Gürcan - Sabri Kartal - Mati Solak - Tayfun Duran - Oğuz Şenoğuz - Özge İnci Özdemir - Burak Köse - Yıldız Tar - Ömer Höke - Olcay Özdolanbay - Yunus Emre Demir - Mustafa Sarıyılmaz - Hatice Demir - Yunus Kara - Nuray Sakarya - Sevgi Yağmur Bulut - Ali Yıldırım - M.Homare Akkaya - Hazal Hartavi (Sosyal Hizmet Uzmanı) - Melis Çiçek - Mehmet Noyan - Mehmet Demir - Yasin Erkaymaz - Armağan Lale - Başak Arslan - Ece Zelal Alma - Cengiz Yanık - Özge Ertem - Semih Özkarakaş - Uğur Son - Oğuzhan Şahin - Tankut Atuk - Saadet Top - Dilek Kosal - Nilüfer Bulut - Dr. Meriç Berke Tez - Oğuz Kaan Avcı - Mahmur Şeren - Umut Ceyhan Akyol - Cengiz Yıldırım - Onur Başak - Umut Rojda Yıldırım - Seher Sander - Elif Sinem Arıkan - Dr. Gürkan Umut Ay - Aydın Oğuz - Orkun Ercan - Remzi Aytekin - Busem Kurtcan - Ceren Deniz İnce- Mert Can Güneş - Nihat Taner (TURKMSIC YKÜ) - Kaan Karagül - Gökçe Deniz Eser - Bilgin Eti - Kadir Kos- Deniz Bade Karakaş Hem bireysel hem kurumsal katılıma açık olan bu açık çağrıya sayfa buraya tıklayarak açılan sayfadaki formu doldurarak imza koyabilirsiniz. İmzacı kurum, inisiyatif ve kişilerin isimleri bize ulaştıkları sıraya göre metnin altına eklenecektir. Coronavirus I COVID-19 hakkında diğer yazılarımız *COVID-19 hakkında en güncel bilimsel bilgiler - Boston, CROI2020 notları *COVID-19, Aşı ve tedavi çalışmalarından, bilimsel araştırmalardan güncel notlar *HIV ile yaşayan bireylerin Coronavirus, COVID-19 hakkında bilmesi gerekenler *Coronavirus ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen! *HIV ilaçları Coronavirusü tedavi edebilir mi? *Coronavirüs günlerinde psikoloji ------------ www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm #bilonemsekorun
- #HayatEveSığar mobil uygulamasını indirdiniz mi?
T.C. Sağlık Bakanlığı koronavirüse karşı mücadelede yeni bir uygulama başlattı. #HayatEveSığar mobil uygulaması salgınla mücadelede önemli bir rol üstlenecek. Bu uygulama ile bölgesel bazda risk bakılabilecek ve kişisel sağlık durumu takip edebilecek. Peki, Hayat Eve Sığar mobil uygulaması nedir? Pandemi döneminde bilişim ve teknolojinin sunduğu imkanlardan en üst düzeyde faydalanan Sağlık Bakanlığının #HayatEveSığar mobil uygulamasıyla vatandaşlar, hem kendi sağlık durumlarını günlük olarak takip edebilecek, hem de bilgi alabilecek. Uygulamayı mobil marketlerden ücretsiz indirenler, sağlık durumlarında değişim gördüklerinde, bunu uygulamada her gün doldurabildikleri formlarla ve kendi rızalarına dayalı olarak bildirebilecek. Yüklenen bu bilgilerin doktora yönlendirilmesi sağlanacak. Uygulamadaki harita üzerinde, risk yoğunluğunun yanı sıra hastane, eczane, market, durak gibi acil ihtiyaçlarda bilinmesi gereken noktalar da gösteriliyor. Vatandaşlar, onayları doğrultusunda ailelerini ya da yakınlarını listelerine ekleyebiliyor. Bu şekilde sevdikleri kişilerin de riskli bölgelerden uzak durmalarını sağlayabiliyor. Türkiye günlük koronavirüs tablosu da uygulama üzerinden incelenebiliyor. Evde kalmanın önemine dikkati çeken ve vatandaşların riskten korunmasına yardımcı olacak uygulamada, kısa süre sonra yeni özellikler de hizmete sunulacak. COVID-19 hakkında faydalı bilgiler ve anlık uyarılarla bilgilendirilecek vatandaşlara, evlerinde kaldıkları günlerde psikolojik ve sosyal açıdan destek olacak içerikler de sağlanacak. Uygulmayı Android cihazlara indirmek için, https://t.co/lC76Jekq9n Uygulmayı Apple (IOS) cihazlara indirmek için; https://t.co/1L5Lm8ostU Koronavirüs, COVID-19 hakkında diğer yazılarımız; *COVID-19 hakkında en güncel bilimsel bilgiler - Boston, CROI2020 notları *Koronavirüs günlerinde psikoloji. Psikolojimizi korumak için neler yapabiliriz? *COVID-19, Aşı ve tedavi çalışmalarından, bilimsel araştırmalardan güncel notlar *HIV ile yaşayan bireylerin Koronavirüs, COVID-19 hakkında bilmesi gerekenler *HIV ilaçları Koronavirüs'ü tedavi edebilir mi? *Koronavirüs' ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen! www.kirmizikurdele.org #kanittemelliaktivizm #bilonemsekorun
- Kırmızı Kurdele İstanbul uyarıyor;
Destek olmak güzel ama... Son haftalarda sosyal medyada ve özellikle Facebook’ta HIV odaklı destek gruplarında yoğun bir artış olduğunu mutlulukla gözlemliyoruz. Alanında öncü ve mümkün olan en yüksek faydayı sağlamayı hedefleyen bir STK olarak, yapılan tüm olumlu çalışmalardan ve hayatlara dokunan katkılardan bir hayli mutlu olmakla birlikte, bu grupların sayısındaki artışın, beraberinde kontrolsüz, hoş olmayan ve maalesef suistimal içeren süreçler doğurduğu gerçeğine dikkat çekmeyi de görevimiz sayıyoruz. Bu bağlamda, farklı isimler ve farklı hikayelerle ilaç sıkıntısı yaşadığını belirten ve aslında HIV ile yaşamayan bazı kötü niyetli bireylerin, HIV ile yaşayan bireylerle birebir diyalog kurup her birinden az miktarlarda ilaç temin ederek bir aylık kürler haline getirip “uygun fiyata’’ satmaya çalıştıklarına dair yoğun şikayetler alıyoruz. Bu sebeple lütfen; 1- Tanımadığınız ve hikayelerini doğrulamadığınız bireylerin ilaç taleplerine olumlu cevap vermeyiniz, bire bir destek olmayınız! 2- Eğer tanımadığınız birine ille de kendiniz ilaç desteğinde bulunmak istiyorsanız, lütfen destek olmadan önce ilgili bireyden tedavi ihtiyacını doğrulayacak bilgiler paylaşmasını (ör: E-Nabız ekran görüntüsü vb.) isteyiniz. Yani mutlaka sorgulayınız! 3- Gerektiğinde ilaç talebinin geçerliliğinin tespit edilmesi için bu alanda çalışan, resmi olarak kayıtlı, ilgili yasa ve yönetmeliklere göre hesap veren, ulaşılabilir, sorgulanabilir, doğrulanabilir derneklerle/STK'larla iletişime geçiniz ve bu desteğinizi mümkünse dernek vb. gibi kayıtlı bir STK aracılığıyla yapınız. 4- “İlaç destek grubu” vb. adı altındaki gruplardaki “ilaç simsarlarına” dikkat ediniz ve lütfen buradan gelen ilaç taleplerini güvendiğiniz kurumlara yönlendiriniz. Duygu sömürüsü yapan ve gerçekte ihtiyacı olmayan bir bireye vereceğiniz her bir ilaç, ihtiyacı olan başka bir bireyi zor durumda bırakabilir. Bu sebeple sizlere ulaşan ilaç, ayni, maddi vb. her türlü yardım talebi ile ilgili olarak alanda çalışan STK’lardan hangisiyle isterseniz onunla/onlarla iletişime geçmenizi tavsiye ve önemle rica ediyoruz. www.hivhakkinahersey #kirmizikurdeleistanbul #kanittemelliaktivizm