#hivbilgisi arama sonuçları
316 sonuç bulundu
- UNAIDS 48 ülkeye, HIV'e ilişkin seyahat kısıtlamalarını kaldırma çağrısını tekrarladı.
HIV pozitif bireylere seyahat kısıtlamaları uygulamaya devam eden ülkeler, temel insan haklarını ihlal ediyor! Birleşmiş Milletler AIDS Programı (UNAIDS) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), tüm ülkeleri 2016 yılında verdikleri sözlere sadık kalmaya ve HIV'e ilişkin her türlü seyahat sınırlandırmalarını kaldırmaya çağırdı. UNAIDS bu çağrısıyla, HIV durumuna ya da çeşitli HIV varsayımlarına dayanan tüm seyahat kısıtlamalarının ayrım olduğunu, insanların HIV hizmetlerine erişmesini önlediğini ve damgalanma ve ayrımcılığı yaygınlaştırdığını bir kez daha vurguladı. 2016'dan bu yana sadece 4 ülke HIV ile ilgili seyahat kısıtlamalarını kaldırmak için adımlar attı ve yasal değişiklikler yaptı. Bu ülkeler Belarus, Litvanya, Kore Cumhuriyeti ve Özbekistan. UNAIDS Direktörü Gunilla Carlsson, “HIV'e ilişkin seyahat kısıtlamaları temel insan haklarını ihlal ediyor ve yeni HIV bulaşlarını önlemeye yönelik halk sağlığı yaklaşımlarına uyumlu değil'' dedi. “UNAIDS, hâlâ HIV ile ilgili seyahat kısıtlamaları bulunan tüm ülkeleri bu tutumlarını sonlandırmaya çağırıyor”. UNDP HIV, Sağlık ve Kalkınma Grubu Direktörü Mandeep Dhaliwal ise “HIV'e ilişkin seyahat kısıtlamaları, hareket halindeki HIV pozitif bireylerin hastalığa yol açtığına dair tehlikeli ve yanlış inanışı güçlendirerek dışlanma ve hoşgörüsüzlüğü artırıyor” diyor. Kısıtlamaları sürdüren 48 ülkeden en az 30 tanesi hala HIV statüsüne dayanarak giriş veya kalış ve ikamet yasağı getirmekte ve en az 19'u vatandaş olmayanları HIV statüsüne dayanarak sınır dışı etmekte. Diğer ülkelerde ise çalışma, iş veya giriş vizesi için HIV testi istenmesi söz konusu. HIV'e ilişkin seyahat kısıtlamalarını sürdüren ülkelerin çoğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da. Ancak Asya ve Pasifik ile Doğu Avrupa ve Orta Asya'daki birçok ülke de kısıtlama uygulamayı sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde 41. toplantısını Cenevre'de gerçekleştiren İnsan Hakları Konseyi, HIV ile küresel mücadelede en etkin yöntem olarak insan haklarının teşvik edilmesi ve farkındalığın artırılması konularına özellikle dikkat çekti. Kurul HIV ile küresel mücadelede insan hakları temeline dayalı yöntem ve politikalar benimsenmesinin gerektiğini her fırsatta hatırlatıyor ve ilgili hükümetleri uyarıyor. UNAIDS uzun yıllardır, aralarında seyahat kısıtlamalarının da dahil olduğu pek çok farklı başlıkta istatistiksel veriler derliyor. Bu sene bu veriler daha detaylı bir hale getirildi ve seyahat ksıtlamaları türleri de sınıflandırıldı. Bu çalışma sonucunda elde edilen tabloya göre, halen HIV ile ilgili seyahat kısıtlamaları olan 48 ülke ve bölge şunlardır: Angola, Aruba, Avustralya, Azerbaycan, Bahreyn, Belize, Bosna Hersek, Brunei Sultanlığı, Cayman Adaları, Cook Adaları, Küba, Dominik Cumhuriyeti, Mısır, Endonezya, Irak, İsrail, Ürdün, Kazakistan, Kuveyt, Kırgızistan, Lübnan, Malezya, Maldivler, Marshall Adaları, Mauritius, Yeni Zelanda, Umman, Palau, Papua Yeni Gine, Paraguay, Katar, Rusya Federasyonu, Saint Kitts ve Nevis, Samoa, Suudi Arabistan, Saint Vincent ve Grenadinler, Singapur, Solomon Adaları, Sudan, Suriye Arap Cumhuriyeti, Tonga Adaları, Tunus, Türkmenistan, Turks ve Caicos Adaları, Tuvalu, Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen. Eğer bir başka ülkeye seyahat etmeyi ya da iş, eğitim vb. bir amaçla geçici olarak yerleşmeyi düşünüyorsanız, UNAIDS tarafından hazırlanan travelrestrictions.unaids.org adresindeki interaktif haritayı kullanarak seyahat kısıtlaması olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- HIV Uzun Süre Belirti Göstermeyebilir mi?
Yayın tarihi: Mayıs 2017 Güncelleme: Ağustos 2019 HIV ile yaşayan fakat henüz tanı almamış yeni henüz HIV taşıdığını bilmeyen ve HIV ilaç tedavisi ART kullanmayan bireylerin çoğunda, HIV bulaşını takip eden birkaç yıl sonra dahi hiçbir belirti görülmeyebilir. Bununla birlikte, eğer tedavi olmadan devam ederlerse, belirli bir süre sonra; cilt döküntüleri, yorgunluk, gece terlemesi, hafif kilo kaybı, ağız ülseri, cilt mantarı ve tırnak enfeksiyonları gibi HIV ile ilgili hafif belirtiler yaşamaya başlarlar. Bu belirtiler HIV ile enfekte olunmasından 5 yıl sonra hatta daha da uzun bir süre sonra ortaya çıkabilir. Bir başka ifadeyle, HIV uzun yıllar boyunca hiçbir belirti göstermeyebilir. Bu belirtiler, HIV enfeksiyonunun kendisinden değil, bağışıklık sisteminin baskılanması sonucu olarak gelişen hastalıklardan veya enfeksiyonlardandır, başka bir deyişle de vücudun bağışıklık sisteminin zayıfladığı ve enfeksiyonlarla mücadele edemediğinin belirtileridir. Gelişebilecek hastalık ve belirtilerin türü çok çeşitli olabilir. HIV ile yaşayan bir birey HIV ilaç tedavisi (ART) almadan devam ederse, bu hastalıklar ve semptomlar muhtemelen çok daha ciddi hale gelecektir. Bağışıklık sistemindeki hasar daha şiddetli olduğunda, HIV pozitif bireyler, pnömokistik carinii pnömoni (PCP) (akciğer hastalığı), mikobakterium enfeksiyon hastalıkları (MAC), sitomegalovirus (CMV), toksoplazmoz ve kandidiaz (pamukçuk) dahil olmak üzere fırsatçı enfeksiyonlar yaşayabilirler. Fakat altı çizilmesi gereken şey, bu belirtilerin AIDS olarak bilinen geç evrede görüldüğü ve ilaca erişim ve tedavi başarısının olduğu hiçbir durumda HIV taşıyıcılığının AIDS evresine dönüşmediği ve belirlenemeyen seviyede HIV yükü olan bireylerin bulaştırıcı olmadıklarıdır. Günümüzdeki modern HIV tedavisi ile, HIV pozitif bireyler bu hastalıkları ve belirtileri asla yaşamayabilirler. Birleşmiş Milletler AIDS programı UNAIS’in 2016 yılında yayınladığı bir rapora göre HIV ile yaşayan ve tam tedavi uyumu/başarısıyla ART kullanan bireyler için yaşam beklentisi HIV negatif, yani HIV taşıyıcısı olmayan bireylerle tamamen aynı seviyededir. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #besittirb
- CDC de onayladı; HIV belirlenemiyorsa, bulaşmıyor!
Yayın tarihi: Ekim 2017 Geçtiğimiz günlerde bir bilgi notu* yayınlayan Atlanta merkezli CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi - Centers for Disease Control and Prevention) HIV alanında, son yılların en devrimsel gelişmesi olan Belirlenemeyen = Bulaştırmayan gerçeğini bilimsel olarak onayladı. *Notun İngilizce orijinali için tıklayınız Amerikan Ulusal Eşcinsel Erkekler HIV Farkındalık Günü (National Gay Men’s HIV/AIDS Awareness Day) sebebiyle paylaşılan bilgi notunda, 2010 ile 2014 arasında eşcinsel ve biseksüel erkekler arasında yeni HIV tanısı oranlarının düştüğüne ve yıllar süren artışlardan sonra Afrika kökenli Amerikan gey ve biseksüel erkekler arasında da dengeli bir durum oluştuğuna ilişkin veriler paylaşan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, Kırmızı Kurdele İstanbul olarak öncü imzacısı ve uluslararası sözcüsü olduğumuz Belirlenemeyen = Bulaştırmayan kampanyası hakkında ise şunları söyledi; ‘’Bilimsel ilerlemeler, HIV tedavisinin (antiretoviral terapi, ART) HIV ile yaşayan bireylerin sağlığını koruduğunu göstermiştir. Ayrıca, ART'nin bulaşmayı önlemedeki etkililiğine dair güçlü kanıtlara sahibiz. ART Belirlenemeyen seviyelerde tanımlanan viral baskılanma ile sonuçlandığında, cinsel yolla HIV bulaşmasını önler. Binlerce çiftin dahil olduğu ve kondom veya önleyici tedavi (PrEP) olmaksızın yapılan cinsel ilişkilerin risk faktörlerinin değerlendirildiği araştırmaların hiçbirinde, HIV seviyesi Belirlenemeyen düzeyde olan bir bireyden negative bireye bulaş gerçekleşmedi. Bu, HIV pozitif bir bireyin ART'yi reçete edildiği gibi doğru ve düzenli olarak alıp Belirlenemeyen bir viral yük elde etmesi ve bu seviyede tutması durumunda, HIV'i in cinsel yollarla bulaştırma riskinin sıfır olduğu anlamına gelir. ‘’ HIV bakım ve tedavisini zorlaştıran engellerin aşılması gerekliliğine de vurgu yapılan bilgi notunda, düşük gelir ve eğitim seviyesi, damgalama ve ayrımcılık gibi kültürel ve sosyo-ekonomik faktörlerin bazı bireylerin HIV tedavisi ve önleme hizmetlerine erişebilmelerini güçleştirildiği bir kez daha hatırlatıldı. CDC, kamu ve özel sektör paydaşlarını, HIV bakımı ve belirlenememezlikte kalıcılığı artıran müdahaleleri uygulamaya teşvik etmektedir. Buna ek olarak, sağlık birimleri, CBO'lar ve diğer ortaklar, damgalamaya ve ayrımcılığa karşı yardım edebilirler. Örneğin, AIDS’e karşı Hareket (the Act Against AIDS) kampanyalarından Haydi HIV’i Birlikte Durduralım’ın (Let’s Stop HIV Together) kaynaklarını kullanmak gibi ve eşcinsel ve biseksüel erkeklere yönelik verilen HIV’i durdurma ve test yaptırma hizmetlerinin ulaşılabilirliğini artırabilirler. Yeni HIV enfeksiyonlarını azaltmak, testleri artırmak, tedavi sonuçlarını iyileştirmek ve HIV ile ilgili farklılıkları azaltmak için kullanılan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) bazı faaliyetleri şunları içeriyor: * Eşcinsel ve biseksüel erkeklere yönelik HIV önleme servislerini desteklemek için sağlık birimlerine ve topluluk temelli organizasyonlara finansman sağlama. Örneğin, şu andaki kooperatif anlaşmaları uyarınca, CDC en fazla etkilenen kitleler arasında HIV'i önlemek için yılda en az 330 milyon dolarlık fon dağıtmıştır. Farklı ırklardan genç eşcinsel, biseksüel ve transeksüel bireylerin HIV testi yaptırabilmeleri için de yıllık yaklaşık 11 milyon dolar da ayrıca katkıda bulunmuştur. * PrEP ve maruz kalma sonrası profilaksi (PEP) gibi HIV'in önlenmesi için biyomedikal yaklaşımların desteklenmesi. *Proje PrIDE gibi sağlık birimlerinin beyaz olmayan ırklardan gey ve biseksüel bireylere PrEP ve bakım için Bilgi projelerini uygulamasını sağlayan, ümit verici önleme stratejileri sunan projeleri desteklemek (PrEP, Uygulama, bilgi için veri ve değerlendirme). B=B hakkında HIV tedavi bülteni için yazdığımız #hivbilgisi yazısı için aşağıdaki görsele tıklayın.
- Haftanın 7 günü yerine sadece 4 gün ilaç kullanarak HIV tedavisi mümkün mü?
Yayın tarihi: Temmuz 2019 Fransa'da yapılan deneysel bir çalışma her gün ilaç almak yerine haftada sadece dört gün ilaç kullanımının viral baskı sağlamada önemli ölçüde başarılı olduğunu gösterdi. HIV biliminde özellikle son bir kaç yılda görülen hızlı gelişmeler sadece yeni ve daha etkili HIV tedavi ilaçları (*ART), önleyici yaklaşımlar ya da şifa/kesin tedavi çalışmaları ile ilgili değil. Araştırmacılar, uzun yıllardır HIV ilaç tedavisi ART uygulayan ve belirleneyemen seviyeyi istikrarlı bir biçimde koruyan HIV pozitif bireyleri, daha az miktarda ve daha az sayıda ilaçla tedavi etmenin mümkün olup olmadığını araştıran çalışmalar da yapıyorlar. *HIV ilaç tedavisi hakkında daha fazla bilgi için www.kirmizikurdele.org/art Günümüzdeki HIV ilaç tedavisi, HIV pozitif bireylere sağlıklı ve uzun yaşam süreleri sağlamak ve virüsü baskılayarak *belirlenemeyen (B=B) seviyeye indirmek ve yeni HIV bulaşlarını engellemek konusunda son derece başarılı olsa da farklı yaşam alışkanlıkları ve sosyal koşullar bazı insanlar için her gün düzenli olarak ilaç kullanmayı zor bir hale getirebiliyor. HIV pozitif bireylerden gelen bu şikayetleri ciddiye alan ve bunları gidermek ile ilgili yaklaşımlar geliştirmeyi hedefleyen bilim insanlarının yaptıkları bazı çalışmalar, HIV ilaç tedavisini daha az sayıda ilaç kullanarak sürdürmenin mümkün olup olmadığını uzun yıllardır araştırıyor. *B=B hakkında daha fazla bilgi için www.kirmizikurdele.org/besittirb Fakat bu konuda bugüne kadar yürütülen çalışmaların başarı oranının çok yüksek olduğunu söylemek mümkün değil. Geçmişte bu konuda yürütülen çalışmalarda tedavilerine kısa ilaç tatilleri verilen HIV pozitif bireylerde CD4 değerlerinin düşmesi, virüsün yeniden belirlenebilen seviyelere erişmesi ve hatta kullanılan ilaçlara direnç geliştirilmesi gibi sonuçlarla karşılaşıldı. Fakat Paris'te yürütülen ve ara sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklanan QUATUOR isimli çalışma geçmişteki benzerlerine göre biraz daha umut verici. Paris Diderot Üniversitesinde Dr. Roland Landman ve ekibi tarafından başlatılan ve halen devam eden çalışmanın 3. fazı Eylül 2017 ile Ocak 2018 arasında %80'i farklı Avrupa ülkelerinden ve %15'i ise Sahraaltı Afrika ülkelerinden olan 636 katılımcı ile gerçekleşti. Ortalama yaşları 49 olan ve 4'te 3ü erkek olan bu katılımcılar, ortalamada 7 yıldır ART kullanıyor ve 6 yıldır Belirlenemeyen seviyedeydiler. Araştırmacılar bu 636 kişiden biri haftanın sadece 4 günü ilaç alıp diğer 3 gününde almayacak yani ilaç tatili yapacak, diğeri her zaman olduğu gibi haftanın 7 günü ilaç almaya 2 ayrı grup oluşturdu. 48 haftalık gözlem süresinin sonunda viral baskı oranları 4 günlük grupta % 95.6 yedi günlük grupta % 97.2 olarak ölçüldü. 4 günlük grupta 6 kişi (% 1,9), günlük grupta 4 (% 1,3) kişi virolojik tedavi başarısızlığı yaşadı ve toplamda 3 kişi direnç geliştirdi. Bu erken dönem bulguları 4 günlük ilaç kullanımın 7 günlük ilaç kullanımına göre daha kötü veya iyi olmadığını gösteriyor. Araştırma ekibi çalışmanın sonraki evrelerinde, HIV pozitif bireylerin yaşam kalitelerini doğrudan etkileyen vücuttaki ilaç seviyesi, daha az ilaç kullanımının B=B açısından risklerinin olup olmadığını, eşlik eden hastalıklar ve bağışıklık sisteminin cevap hızı/gücü gibi başka önemli konularda da ölçümler yapmayı ve haftanın 7 günü ilaç kullanmak yerine 4 gün kullanmanın gerçekten anlamlı olup olmadığı sorusuna bilimsel cevaplar verebilmeyi umuyorlar. Dr. Landman 7 gün yerine haftanın 4 günü ilaç kullanmanın % 43 oranında doğrudan bir maliyet azalmasına yol açabileceğini ve daha fazla insanın tedaviye erişmesini sağlayabileceğini umduğunu da ekliyor. Kırmızı Kurdele İstanbul'un değerlendirmesi; Çalışmadan ne anlamak gerekli? HIV tedavisinde daha az ilaç kullandırarak viral baskı sağlamak ve ömür boyu süren ilaç tedavisini HIV pozitif bireyler için daha konforlu bir hale getirmek fikri, üzerinde uzun süredir çalışılan bir fikir. Bazı bireyler için çevresel, sosyal, kültürel vb. pek çok faktör tedavi uyumunu ve her gün düzenli ilaç kullanmayı zorlaştırıcı faktörler olabiliyor. Günlük tablet kullanımı yerine daha uzun bir süre vücutta kalacak uzun salınımlı aşı çalışmalarını da aynı çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu tip yaklaşımlar olumlu sonuç verirse, daha az maliyetle daha çok insana tedavi sunulabilecek olması da önemli bir kazanım olacak. Ancak bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmalar, haftanın her günü yerine ilaç tatili içeren tedavi yaklaşımlarını standart uygulamalar haline getirmeye yeterli olmadı. Bu çalışmalardan elde edilen bulgular, bu tip uygulamaların viral baskı açısından ciddi sorunlar yaratmadığını gösterse de, bulaştırıcılık riskilerin artması, direnç geliştirme ihtimallerinin yükselmesi, eşlik eden hastalıkların yeniden görülebilmesi ve zaman zaman beklenenin aksine tedavi uyum, tedaviye bağlılık konsantrasyonunun düşmesi gibi veriler dikkate alındığında, ilaç tatili içeren tedavi yaklaşımlarını hala riskli kılıyor. İlaç tatili içeren tedaviler ya da uzun salınımlı aşıların çok yakın bir gelecekte kullanıma sunulacağından eminiz. Ancak unutulmaması gereken en önemli detay, tüm bu çalışmaların, ilaç tedavisi altında olduğu yıllar boyunca hiç doz atlamamış, direnç geliştirmemiş ve belirlenemeyen seviyeyi istikrarlı biçimde korumuş bireyler üzerinde yapıldığı. Yani bu tip tedavi seçenekleri çıktığında, eğer geçmişte tedavi uyumu sorunu yaşamış, doz atlamış, belirlenemeyen seviyeyi koruyamamış HIV pozitif bireyler için söz konusu olmayacaklar. O yüzden, her zaman tekrar ettiğimiz gibi; günümüzdeki etkin tedaviye tam uyumlu kalmak ve yeni seçenekleri, kesin tedavi gibi konuları ilgi ve heyecanla beklerken, tedaviden uzaklaşmamak hayati önem taşıyor. www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey
- HIV’in kesin tedavisi hakkında güncel 4 soru, 4 cevap
*Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllüsü Oğuzhan Yayın tarihi: Nisan 2019 Geçtiğimiz günlerde yayınladığımız bir başka #hivbilgisi yazımıza da konu olan ‘Londra Hastası‘ 40 yıla yaklaşan HIV/AIDS tarihindeki 2. kesin tedavi olarak tarihe geçti ve kesin tedavi konusunu belki de her zamankinden daha popüler bir hale getirdi. Biz de, #hivhakkindahersey temasıyla Türkiye'nin **en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı ve #hivbilgisi sağlayıcısı Kırmızı Kurdele İstanbul olarak, 'Londra Hastası' başlığı etrafında en çok sorulan 4 soruya net ve anlaşılır cevaplar vermek istedik. 'Londra Hastası' konusunu daha iyi anlamak isteyenler, aşağıdaki görsele tıklayarak ilgili #hivbilgisi yazımızı da okuyabilirler. Peki bu gelişme HIV ile yaşayan bireyler için bir şey değiştirecek mi ? Ne yazık ki henüz değil. 'Londra hastası‘ üzerinde çalışılan konseptlerin başarısının bir kanıtı olsa da bilim insanları sonuçların dikkatli değerlendirilmesinin ve beklentileri buna göre oluşturmanın önemini vurguluyorlar. En kısa ifadesiyle bu gelişme kesin tedavinin piyasaya sürülmesine çok az bir zaman kaldığı ve bu sebeple yeni tanı alan bireylerin şu an mevcut olan tedavilere başlamaması veya şu an HIV ilaç tedavisi sürdüren bireylerin tedavilerini bırakmaları anlamına gelmiyor! Şu ana kadar yapılan tüm çalışmalarda sadece 2 bireyde başarılı olarak sonuçlanan bu yöntem, HIV ile yaşayan 37 milyon bireye uygulanabilecek bir yöntem değil. Bunu ‘Londra Hastası’ HIV kesin tedavisi yolunda iliklerimize kadar umutlanmaya değer mi?' başlıklı değerlendirme yazımızda da anlattık. Şimdilik elimizdeki verilere baktığımızda şunu söyleyebiliriz; kesin tedaviye ulaşmamızı sağlayacak yol çok da kolay ve kısa bir yol değil. Viral baskı/baskılanma, Remisyon ve Kesin tedavi (cure, şifa) arasındaki farklar neler? Tedavilerine düzenli bir şekilde devam eden bireyler vücutlarındaki viral yükün belirli bir seviyenin altına düşerek belirlenemeyen seviyede olmasına viral baskılanma adı verilmektedir. Bu konu hakkında detaylı bilgiyi viral baskı hakkında bilinmesi gereken 10 şey başlıklı #hivbilgisi yazımızda bulabilirsiniz. Geçtiğimiz yılların önemli araştırmalarından ve düzenli takipçilerimizin #hivbilgisi yayınlarımızdan bildiği PARTNER 1 ve 2 araştırmaları, viral yükleri en az 6 aydır belirlenemeyen seviyede olan bireylerin, kondom kullanmasalar dahi virüsü cinsel partnerlerine bulaştırmadıklarını kanıtladı. Remisyon ise virüsün vücuttan temelli yok olmuş gibi görünmesi durumuna verilen addır. Bu durumda vücut virüsü kontrol altına alır fakat bu temelli olmayabilir ve virüs bir süreden sonra tekrar görülebilir. Kesin tedavi ise bu remisyon durumunun temelli olması ve virüsün bir daha geri gelmemesi demek. Londra hastasına kadar kabul gören tek başarılı kesin tedavi vakası olan 52 yaşındaki Timothy Ray Brown’un (Berlin Hastası) vücudunda, kemik iliği nakli sonrası 12 yıl boyunca virüse rastlanılmamıştır. Bu vaka sonrası aynı yöntemin başka bireylere de uygulanması denenmiştir fakat ne yazık ki bu denemeler başarıya ulaşamamıştır. Bireyler kemik iliği nakli sonrası HIV tedavisi için kullandıkları ilaçları bıraktıklarında virüs geri gelmiştir. Londra hastası olarak bilinen bu yeni başarılı vakada ise bireyin vücudunda HIV tedavisini bıraktıktan sonra 18 ay boyunca virüse rastlanılmamıştır. Kontrollerde kullanılan aşırı hassasiyete sahip testler virüsü vücutta saptayamamıştır. Bazı araştırmacılar buradan kesin tedavinin başarılı olduğu sonucunu, bazıları ise gözlenmeye devam edilmesi gerektiği anlamını çıkarıyorlar. Bu gelişmelerin yanı sıra kemik iliği nakli olmadan da remisyon yaşayan vakalar gözlenmiştir. Bu bireylerde bağışıklık sistemi, virüsü sıkı bir kontrol altında tutmayı başararak ilaç kullanımına gerek kalmadan etkisiz hale getirmektedir. Bu kontrolün nasıl yaşandığını anlamak üzere uzmanlar çalışmalarına uzun yıllardır devam ediyorlar. Bir sonraki adım ne ? Delta 32 genetik mutasyonuna sahip bireylerden alınan kemik iliğinin nakli, HIV e karşı dayanıksız/korunmasız olan bağışıklık sistemi hücrelerin yerini direnç sahibi yeni hücrelerin almasını sağlar. Günümüzde bir çok bilim insanı bu konu üzerine çalışmaktadır. Delta 32 mutasyonu bu dayanıksız/korunmasız hücrelerin yüzeyinde bulunan ve bazı HIV tiplerinin bağışıklık hücrelerinin içine girmek için kullandığı proteinlerden biri olan CCR5 proteininin üretimini önler. Konuyu daha iyi anlamak isteyenler Londra Hastası hakkında yazdığımız değerlendirme yazısına görsele tıklayarak ulaşabilirler. Bu CCR5 proteinin üretiminde etkin olan genetik kod üzerinde, hemofili ve orak hücreli anemi tedavisinde de kullanıldığı gibi gen terapileri ile değişiklikler yapılabilir. Araştırmacılar bu gen terapileri sonrası değişime uğramış yeni hücreleri vücuda geri enjekte ederek bu proteinin üretimini önlemeye çalışmışlardır. Fakat transferi yapılan hücrelerin HIV’e direnç geliştirilmesi için yeteri sayıda olmaması sebebi ile denemeler başarılı olmamıştır. Yine de bazı çalışma sonuçlarında direnç gelişimi görülmesine rağmen virüs miktarında büyük düşüşler gözlendiğini de belirtmiştir. Kesin tedavinin piyasaya sürülmesi ne kadar sürer? En iyi ihtimalle 5-10 yıl arası. Ve bu öngörü -şimdilik- yalnızca bağışıklık hücrelerine CCR5 proteini üzerinden giriş yapan HIV tipleri için geçerli olan yöntem içindir. HIV’in farktı tipleri farklı proteinler üzerinde hücrelere giriş sağlamaktadır bu da her bir HIV alt tipi için ayrı çalışmalar yapılması, ayrı yaklaşımlar gerektiği anlamına gelir. Alanda çalışmaya devam eden uzmanlar kesin tedaviye şu an üzerinde çalışılan veya başka bir yöntem ile elbet ulaşılacağını ama bunun henüz çok yakın tarihte mümkün olmadığını tekrar tekrar ifade ediyorlar. HIV biliminden ve güncel araştırmalardan, gelişmelerden haberdar olmak için Kırmızı Kurdele İstanbul’u takipte kalın! www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey *Bu #hivbilgisi yazısı New York Times'ın 5 Mart 2019 tarihli yazısından yararlanılarak hazırlanmıştır. ** Ocak, Şubat, Mart 2019 karşılaştırmalı, Google, Alexa, SimilarWeb analizlerine göre
- Depo ilaç araştırmalarından son haberler, güncellemeler
Yayın tarihi: Nisan 2019 Geçtiğimiz günlerde yayınladığımız ve oldukça ilgi çeken '‘Londra Hastası’ HIV kesin tedavisi yolunda iliklerimize kadar umutlanmaya değer mi? başlıklı #hivbilgisi yazımızda, depo ilaçlarla ilgili çalışmaların erken sonuçlarını CROI 2019'da izlediğimizi ve aldığımız notları kapsayan bir #hivbilgisi yazısını önümüzdeki günlerde paylaşacağımızı not etmiştik. Bu sözümüzü yerine getiriyor ve HIV ilaç tedavisinin bir sonraki kuşağı olan enjektör formunda uzun salınımlı HIV ilaç çalışmalarının öne çıkanlarından olan ve şimdilik GS-6207 olarak anılan ilaç/çalışmaya ilişkin notları aktarıyoruz. İyi okumalar. Geçtiğimiz haftalarda Seattle’da (ABD) gerçekleşen *CROI 2019'da sunulan erken araştırma sonuçlarına göre, HIV tedavisinde kullanılması planlanan enjektör formunda uzun salınımlı bir ilacın insanlar üzerinde güvenli ve yararlı olduğu görüldü. *Retrovirüsler ve Fırsatçı Enfeksiyonlar Konferansı Araştırma ekibi, tek bir GS-6207 enjeksiyonunun, en az 24 hafta boyunca sürekli konsantrasyonlara neden olduğunu bildirdi. Laboratuvar çalışmasının bu aşamasında iki farklı dozaj (300mg ve 450mg) denenmiş ve enjeksiyonu takip eden 12. hafta sonunda ortalama konsantrasyon (vücuttaki ilaç miktarı) % 95’in üzerinde kalmış. İlacın 24 haftaya kadar sistemde kalabilmesi ihtimalinin kuvvetliliği ise oldukça umut verici. Bu en basit ifadeyle HIV ilaç tedavisini günde 1 ya da 2 tablet yutarak sürdürmek yerine 3 ay (ya da belirlenecek 1 ay, 2 ay gibi bir başka sürede ) bir aşı yaptırarak sürdürmek anlamına geliyor. Şu anda GS-6207 dışında bir kaç uzun salınımlı HIV ilacı araştırması daha devam etmekte. Günümüzde, günde 1 ya da 2 tablet yutularak sürdürülen HIV ilaç tedavisi oldukça iyi tolare edilebilir, kesintisiz uygulanabilir durumda ve Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan gibi harika bilimsel gelişmeler sayesinde yeni HIV bulaşlarını da engelliyor. Ancak günlük dozu unutmak, ilacı sürekli yanında bulunduramamak, ilaç eişiminde yaşanan geçici sorunlar vb. gibi faktörler zaman zaman virüsün farklı türlerine direnç geliştirilmesine ve tedavi başarısızlığına sebep olabiliyor. Bu yüzden GS-6207 gibi uzun salınımlı tedaviler tedavi uyumunu arttırarak, tedavi kesintisi sorununu ortadan kaldırabilir ve her gün ilaç almak istemeyenler için hayatı kolaylaştırabilir. Yeni bir ilaç sınıfı olan Capsid inhibitörleri ailesinin bir ferdi olacak olan GS-6207 temel olarak, genetik materyalin konak hücreye taşınmasına müdahale ederek HIV yaşam döng gibi harika bilimsel gelişmeler sayesinde yeni HIV bulaşlarını da engelliyor. Ancak günlük dozu unutmak, ilacı sürekli yanında bulunduramamak, ilaç erişiminde yaşanan geçici sorunlar vb. gibi faktörler zaman zaman virüsün farklı türlerine direnç geliştirilmesine ve tedavi başarısızlığına sebep olabiliyor. Bu yüzden GS-6207 gibi uzun salınımlı tedaviler tedavi uyumunu arttırarak, tedavi kesintisi sorununu ortadan kaldırabilir ve her gün ilaç almak istemeyenler için hayatı kolaylaştırabilir. Araştırma ekibi, çalışmada ciddi bir olumsuz olay veya ölüm meydana gelmediğini ve şu ana kadar klinik olarak anlamlı olduğu düşünülen laboratuvar anormallikleri görülmediğini de ekledi. Şimdiye kadar görülen tüm yan etkiler, hafif veya orta derece olarak kaydedilmiş. En sık görülen yan etki ise hafif ve geçici enjeksiyon bölgesi reaksiyonları olmuş. Bu noktada, konu hakkında daha önce yayınladığımız öncü #hivbilgisi makalesinde de altını özellikle çizdiğimiz ''Kırmızı Kurdele İstanbul olarak, HIV ilaç tedavisi ART’yi düzenli ve sadık bir biçimde kullanmanın ve erişilmiş belirlenemeyen seviyenin sürekliliği için tedavi uyumunun önemini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Muhtemelen aşı formunda HIV tedavisi ilaçları piyasaya çıktıklarında, hap formundan aşı formuna geçişte aranacak ilk gereklilik belirlenemeyen seviyeye erişmiş ve bunu ortalama bir süre (örnek: 48 hafta) boyunca korumuş olmak olacak. Yani nasılsa aşı formu çıkacak diye, halen kullanmakta olunan hap formunu aksamaya başlamak pek de akıllıca bir fikir değil!'' paragrafını tekrarlamakta fayda var. Özetlersek; enjektör formunda uzun salınımlı HIV ilaçları çalışmaları hızlı ve oldukça umut verici bir şekilde ilerliyor. İlk sonuçlar beklentileri canlı tutmanın ötesinde arttıracak cinsten. Ancak gerçekçi olmak/kalmak ve tedavinin bir sonraki kuşağı için hazır olmanın ilk koşulunun mevcut ilaç tedavisine ve kontrollere sadakat olduğunu akıllardan hiç çıkarmamak gerekiyor. www.kirmizikurdele.org/sosyal #bilonemsekorun
- HIV biliminde bir dönüm noktası: HIV pozitif bireyden böbrek nakli!
Yayına hazırlayan: Arda Karapınar Yayın tarihi: Nisan 2019 Johns Hopkins Üniversitesi'ndeki (ABD) cerrahlar, bağışçının HIV ile yaşayan bir birey olduğu tarihteki ilk böbrek nakillerinden birini gerçekleştirdiler. Hem donörün (bağışçı) hem de alıcının HIV pozitif olduğu operasyonu yöneten doktorlara göre her iki hasta da hızla iyileşiyorlar. Konuyu biraz daha detaylı aktarmak gerekirse, aslında Johns Hopkins Üniversitesi bunu ilk kez yapmıyor. Aynı üniversite 2016 yılında, bu #hivbilgisi yazımıza konu olan nakilin gerçekleşmesine yol açan bir operasyon gerçekleştirdi. 2016 yılındaki o operasyon kapsamında, hayatını kaybeden bir HIV pozitif bireyden alınan böbrek ve karaciğer başarılı bir şekilde nakledilmişti. 2016 yılındaki bu nakiller, 1988 yılında yapılan, HIV pozitif bireylerin organ bağışçısı olmasını engelleyen yasal düzenlemeden sonraki ilk nakil işlemiydi. Amerikan Ulusal Organ Bağışı Ağı UNOS'un verdiği bilgiye göre son bir kaç yıl içinde HIV pozitif bireyden (HIV pozitif bireye) tam 116 bağış işlemi gerçekleşti. Bu operasyonların hiçbiri ise tedavi başarısızlığı, ilaç direnci, HIV’in mutasyona uğrayıp vücutta yeniden çoğalmaya başlaması gibi sonuçlar doğurmadı. Oysa bu çalışmalardan önce iki HIV pozitif arasında organ bağışının yukarıda da saydığım çeşitli gerekçelerle, asla mümkün olamayacağı düşünülüyordu. Ekipten Dr. Segev ‘’geçmişte ölüm fermanı olan bir virüsün günümüzde tamamen kontrol altına alınmasının gösterdiği yeni bir boyutuyla karşı karşıyayız. Şu anda dünyanın herhangi bir yerinde HIV ile yaşayan onbinlerce insan organ bağışçısı olabilir’’ diyor. Bu cümleyi bundan çok değil on sene önce söyleyen bir doktor, aklını kaybettiği ya da gerçek bir doktor olmadığı gerekçeleriyle 24 saat içinde meslekten men edilebilirdi! HIV belirtileri hakkında bilgi için tıklayın HIV bulaş hakkında bilgi için tıklayın HIV testleri hakkında bilgi için tıklayın HIV hakkında her şey sayfalarımız için tıklayın Bu hikayenin kahramanı Nina. HIV tanısı almak, organ bağışçısı olmaya yıllar önce karar veren Nina'nın bu isteğine engel olmamış. Yakın bir arkadaşının böbreğe ihtiyacı olduğunu öğrenen Nina, bu konudaki çalışmaları ile bilinen Dr. Segev'e ulaşmış, HIV pozitif olsa da arkadaşına böbrek bağışlamak istediğini söyleyip yardım istemiş. Fakat maalesef arkadaşı, bu operasyonun önündeki yasal engeller ve bilimsel belirsizlikleri aşmak için gereken sürecin sonunu görememiş ve hayatını kaybetmiş. Bu derin üzüntüyü vazgeçmek için değil daha çok ısrar etmek için sebep sayan Nina sonunda ondan böbrek almaya istekli bir başka aday bulmuş. Nina kendisine ısrar ve şaşkınlıkla yöneltilen ‘neden böbrek vermek için bu kadar ısrar ettin?’ sorusuna çok güzel bir yanıt veriyor; ‘’Pek çok insana göre HIV ile yaşayan bireyler hasta, zayıf ve bedenen güçsüz. Ben sadece HIV ile yaşayan bir birey olarak, en az herhangi biri kadar sağlıklı olduğumu, organ bağışı yapabilmemin en az herhangi biri kadar mümkün olduğunu göstermek istedim!’’ Geçmişte, HIV pozitif bireylerin organ bağışçısı olabilmelerinin önündeki engeller olan endişeleri ve belirsizlikleri yukarıda kısaca özetlemeye çalıştım. Fakat başarılı başka nakiller gerçekleştikçe, virüs yükü (viral yük) belirlenemeyen seviyede olan HIV pozitif bireylerin de HIV negatif organ bağışçıları kadar sağlıklı olduklarını ispatlamaya daha da yaklaşmış oluyoruz. Bu da erken imzacılarından ve uluslararası sözcülerinden biri olma vizyonuyla, ilk günlerden beri ısrarla ve risk almaktan çekinmeden duyurduğumuz Belirlenemeyen = Bulaştırmayanın HIV bilimi ve tıp tarihi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ispatlıyor. HIV alanındaki güvenilir referans ve bilgi kaynaklarını tarayarak yaptığım kısa bir internet araştırmasına göre 2016 yılında HIV pozitif donör sayısı 500 ila 600. Ortalama bir hesaba göre, eğer yasalar HIV pozitif bireylerin HIV taşımayan bireylere de organ bağışlamalarını mümkün kılarsa, bu bağışçılar *sadece Amerika’da yılda yaklaşık 1.000 kişinin hayatını kurtarabilirler. *Bu konudaki bütün araştırmalar ABD’de yapıldığı için, örnekler ABD üzerinden verilmiştir. Fırsat bulduğum her yerde söylediğim ve düzenli #hivbilgisi yayınlarımızdan aşina olduğunuz gibi; HIV bilimi bir kaç yıl öncesine kadar tahmin dahi edemeyeceğimiz bir hızla ve şaşırtıcı araştırmalar/uygulamalarla ilerliyor. İlaç çeşitliliği, tedavi başarısı, önleme metotları, B eşittir B ve nihayet organ bağışlarının normalleşmeye başlaması… Bütün bunlar yakın bir gelecekte AIDS’in tamamen silinip, HIV yayılımının önce durması ve sonra adım adım ortadan kaldırılmasının düşük ihtimalli hayaller olmadığını işaret ediyor. Kırmızı Kurdele İstanbul ekibi olarak en önemsediğimiz konu olan HIV bilimini ve tüm araştırmaları takip etmeye ve Türkiye’nin en çok başvurulan #hivbilgisi sağlayıcısı olma sorumluluğuyla güncel #hivbilgisi’ni düzenli olarak Türkiye ile paylaşmaya devam edeceğiz. Kırmızı Kurdele İstanbul’u takipte kalın! www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey
- HIV 72 ülkede hala suç!
HIV Justice Network (HIV Adalet Ağı) tarafından hazırlanan, dünya çapında HIV’e yönelik suçlama ve cezalandırmaları konu alan araştırmanın sonuçları, geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Araştırmanın sonuçlarına göre 72 ülkede HIV’e yönelik cezalandırma mekanizmaları hala mevcut ve bu ülkelerin 49’unda ise son dört yılda verilen ceza oranlarında ciddi artışlar söz konusu… Dünya çapında, HIV pozitif bireylerin mevcut sağlık sorunlarından dolayı karşılaştıkları her türlü yasal süreçler üzerinden hak savunuculuğu faaliyetleri yürüten ve küresel raporlar hazırlayan HIV Justice Network’ün yürüttüğü araştırma raporunda, birçok ülkede HIV ile ilişkili suçlamalar ve bireylerin aldığı cezalar büyük hayal kırıklığı yarattı. Aralarında Kırmızı Kurdele İstanbul’un da yer aldığı yerel dernekler ve aktivistlerin desteğiyle oluşturulan raporda, 29 ülkede hala HIV’e yönelik ceza yasalarının bulunduğu, 37 ülkede uygulanan genel ceza yasalarının HIV için de uygulandığı ve 6 ülkede hem özel hem de genel ceza yasalarının HIV için de uygulandığının altı çizildi. Aşatırmaya konu olan yasalarda bireylere verilen cezaların, bireylerin mevcut HIV tanılarını partnerlerine söylememeleri ve potansiyel bulaştırıcılık olma suçları da yer alıyor. Veriler ise düşündürücü! Ekim 2015 – Aralık 2018 yılları arasında sürdürülen araştırmaya göre 49 ülkede HIV ile yaşayan bireyler hala, tıbbi tanıları ile ilişkili tutuklamalar, göz altına alınmalar ve hapis cezaları ile karşılaştı. Söz konusu davaları inceleyen ve araştırma sonuçlarını yorumlayan uzmanlar, ilgili ülkelerde HIV ile yaşayan bireylerin yaklaşık binde 5’inin, başka bir suç ile itham edilmeleri gerekirken, dava ya da soruşturma dosyasına giren, bireylerin sağlık raporları dolayısıyla direk HIV tanıları yüzünden suçlu konumuna düştüklerinin altını çiziyorlar. Araştırma sonucunda görüşlerine yer verilen uzmanlar, son dönemde HIV ile ilişkili dava veya suçlamalarda uyuşturucu kullanımı, etnik köken, cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, göçmenlik statüsü, ve dezavantajlı gruplara karşı arttığı bilinen ayrımcılık ile yerel seviyede yeni HIV vakalarındaki artış arasında bir bağlantı olmadığını söylüyorlar. Özellikle Sahraaltı Afrika, Doğu Avrupa ve Merkez Asya’da kadınlara yönelik suçlamalar ve açılan davaların sayısı daha yüksek. Cinsel deneyimlerini çoğu zaman sadece evlendikleri erkeklerle yaşama zorunluluğu olan ya da gebelik nedeniyle tesadüfen uzun süre sonraki ilk kez sağlık taramasına tabi tutulan kadınlar, yeni tanı almalarına rağmen direk suçlu konumuna düşürülüyorlar. Hatta bazı davaların konusu, HIV pozitif olan anne ve anne adaylarının gebelik, emzirme ya da doğum sırasında bebeğe HIV bulaştırmaları olarak karşımıza çıkıyor. Ek olarak, HIV salgınının yüksek seviyede olduğu Sahraaltı Afrika ülkelerinden göçmen olarak Kanada, Batı Avrupa (AB), Yeni Zellanda ve Avustralya gibi “gelişmiş” ülkelere gelen bireyler içinse, HIV tanısı almaları sonrasında ülkeden sınır dışı edilme vakaları hatrı sayılır sayıda! Hali hazırda, doğrudan HIV’e ilişkin yasaların yürürlükte olduğu 75 ülke bulunuyor. Yasalarla ilgili olarak dünyadaki gelişmeler Her ne kadar sonuçları çok da hoşumuza gitmeyen bir rapor önümüzde olsa da, HIV bilimindeki Belirlenemeyen = Bulaştırmayan gibi çok önemli birçok gelişme ve yerel organizasyonların yoğun hak savunuculuğu çalışmaları ile yasalarda iyileşmeler ve yeni gelişmeler de yaşanıyor. Yakın geçmişte Avusturalya’nın Victoria eyaletinde ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde HIV’e ilişkin ceza yasaları yürürülükten kaldırıldı. Yine Belarus’ta, yoğun bir hak savunuculuğu ve yerel bir oluşum olan People PLUS (Artı Bireyler) isimli derneğin de çalışmalarıyla HIV pozitif bireylerin, mevcut sağlık durumlarını cinsel partnerlerine açıklamaları koşuluyla, potansiyel bulaştırıcılık suçundan yargılanamayacağı sonucuna ulaşıldı. Amerika’nın Colorado eyaletinde bir seks işçisinin davasının sonucuna göre ise, HIV ile yaşayan bir seks işçisinin, hayatını bu yolla kazanması nedeniyle postansiyel bulaştıcılık suçundan yargılanamayacağı kararı verilerek, gelecekte oluşacak başka davalara da örnek teşkil etti. Yine geçtiğimiz yıllarda İsçivre, Norveç ve Amerika’nın California, Mishigan ve Carolina eyaletlerinde HIV suç olmaktan tamamen çıkarıldı. Ek olarak, son bilimsel çalışmalar ve HIV konusunda gelişen araştırmaların da etkisiyle, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, İtalya, İsveç ve Fas’ta, potansiyel bulaştırıcılık söylemleri yasalar çekilerek, bilimsel sonuçlara önem verilmesinin altı çizildi. Peki Türkiye’de durum nasıl? HIV bilimindeki son gelişmelerle birlikte artık HIV ile yaşayan bireylerin, tedavilerine ara vermeksizin devam ettikleri ve viral yükleri belirlenemeyen seviyede kaldığı sürece, virüsü cinsel yolla başkalarına bulaştıramayacakları bilinen bir gerçek. Yani Belirlenemiyorsa, Bulaştırmıyor! Son bilimsel gelişmeler ve yürürlük olan mevzuat ile ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Hukuk Danışmanımız Av. Fırat Can Güngör ise, mevcut durum ile ilgili şunları söylüyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nde yürürlükte olan mevzuat uyarınca HIV ile yaşamak bir suç unsuru olarak kabul edilmiyor. Dolayısıyla bireylerin “potansiyel bulaştırıcı” olarak itham edilmesi de söz konusu değil. Sağlık mevzuatında HIV, düzenli tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalık olarak nitelendirildiği için, HIV’e ilişkin olası suçlamalar da ‘vücut bütünlüğünü bozucu suçlar” altında sınıflandırılıyor. Yani birey, sağlık durumu hakkında bilinçli olmalı ve yeni bir bulaşıya mahal vermemek için düzenli tedavisini sürdürmek ve gerekiyorsa diğer korunma önlemlerini de almakla mükellef tutuluyor. Eğer bunları yapmazsa da ‘taksirle yaralama suçu’ndan yargılanıyor.” T.C. mevzuatında, sanık adına HIV nedeniyle taksirle yaralama suçunun oluşması için, bireyin olayın geliştiği dönemde HIV ile enfekte olduğunu bilmemesi gerekiyor. Ancak bulaşının kimden ve hangi yolla bulaştığını tespit etmek neredeyse mümkün olmayan bir durumdur. Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından hazırlanan #hivbilgisi yazı dizisi HIV ve Hukuk için burayı, HIV Justice Network tarafından hazırlanan raporun İngilizce tam metnine ulaşmak için burayı tıklayınız. www.kirmizikurdele.org ''HIV hakkında her şey''
- Berlin, Londra.. Şimdi de Sydney'li hasta... HIV kendi kendine yok oldu!
Yayına hazırlayan: Kırmızı Kurdele İstanbul Gönüllü Editör Ekibi Tarihte bir ilk! Geçtğimiz aylarda duyurulan ve bizim de ‘Londra Hastası’ HIV kesin tedavisi yolunda iliklerimize kadar umutlanmaya değer mi? başlıklı çok ilgi çeken ve okunan #hivbilgisi yazımızla değerlendirdiğimiz Londra Vakasından sonra, şaşırtıcı ve bilimsel açıdan ufuk açıcı bir vaka daha gelişti. Avusturalya’nın Sidney kentinde gerçekleştiğ duyurulan bu olayı **Türkiye'nin en çok başvurulan ve güvenilir #hivbilgisi kaynağı Kırmızı Kurdele İstanbul'un ''HIV hakkında her şey'' sayfaları gönüllü editör ekibi sizin için değerlendirdi ve (sayfada, aşağıda bulacağınız) referansları ile birlikte yayına hazırladı. HIV kendi kendine yok oldu! Avusturalya’nın Sidney kentinde yaşayan bir HIV pozitif bugüne kadar hiç ilaç kullanmadığı halde, tanı aldıktan yıllar sonra HIV enfeksiyonu kendiliğinden yok oldu. “Vaka-C135” adı verilen olayın, normal şartlarda bir arada olması mümkün olmayan bazı özel durumların, kendiğinden bir araya gelmesiyle gerçekleştiği belirtildi. Vaka ile ilgilenen araştırmacılar, C135 kodu verilen hastada gözlemlenen durumun aslında, HIV’in insan vücudundan nasıl tamamen atılabileceğini anlamanın çok kolay olmayacağını ve eğer mümkünse bile bunun, farklı insanlar için farklı şekillerde gerçekleşeceğini öngörerek, HIV’I insan vücududan tamamen silme çalışmalarını hızlandıracak veriler sunmadığını ve o aşama için henüz çok erken olduğunun altını çizdiler. C135 adı verilen hastaya 1981 yılında, daha henüz 34 yaşındayken, bir araba kazası sonrası kendisine verilen kandan HIV bulaştı. Sidney Kan Bankası Kohortu (SKBK) adı verilen bir gruba dahil olan kan donörü tarafından o dönemde Vaka-C135’in de aralarında bulunduğu 8 kişiye HIV bulaşının gerçekleştiği resmi kayıtlar altında. Çünkü o yıllarda kan ürünleri HIV bakımında taramak mümkün değildi. Böyle bir risk bugün sıfır değilse de sıfıra çok yakın. İlgili ek bilgi için görseli okuyabilirsiniz. SKBK Hastaları olarak adlandırılan 8 kişi, enfeksiyonun bulaşmasından bu yana, herhangi bir ilaç tedavisi kullanmadan, CD4 sayıları hiç düşmeyerek, elit kontrolör olarak yaşamlarına devam ettiler. Hastaların ikisi, tanı aldıktan sonraki yıllarda, HIV ile ilişkili ya da HIV’den bağımsız nedenlerle hayatlarını kaybettiler. Geriye kalan 6 hasta ve donör’den günümüzde sadece 3’ü hala *elit kontrolör olarak yaşamlarını sürdürüyor. *Elit kontolör: HIV taşıyan olan (HIV pozitif) ancak hiçbir ilaç kullanımına gerek kalmadan virüs vücut tarafından tamamen kontrol altına alınarak baskılanan ve belirlenemeyen seviyede olan çok az sayıdaki insana verilen isim. 2011 yılında bu hastalar üzerinde başlanan çalışmaya göre, elit kontrolör olarak yaşamlarına devam eden hastaların CD4 hücrelerinin, HIV’in p24 proteinine karşı tepki verdikleri ve bu sebeple HIV’in viral kopyalamayı gerçekleştiremediği belirtildi. Özellikle C135 kodlu hastada CD4’ün HIV’e karşı verdiği “reddedici” tepki, genetik döngünün oluşmasına da tamamen engel oldu. Araştırmacılar, Vaka-C135’in geçmiş sağlık kayıtlarına baktıklarında, kendisinin kesinlikle HIV tanısı aldığını ve doktor kontrolünde takip edildiğini onaylıyorlar. Yaptıkları incelemede ise CD4’ün hiç 500’n altına düşmediğini hatta yaklaşık 20 yıl önce sadece 750 seviyesine gerilediğini belirtiliyor. İncelemeye konu olan vakada görülen patolojik durum kesinlikle şahsa münhasır yani kişiye özel, hatta eşsiz bir durum. Hastanın vücuduna giren bir antijene bağışıklık sisteminin verdiği tepki, HIV söz konusu olduğunda, normalde olması gerekenden daha farklı gelişmiş Yapılan araştırmada, SKBK hastalarının tümüne HIV bulaşmasına aracı olan donörün kanındaki virüs, yeniden DNA oluşması sırasında, viral olarak kaliteli yeni virüsler oluşmasını da engellediği belirtiliyor. Bu sayede de yeni oluşan kopya virüslere bağışıklık sisteminin farklı tepki verip onları baskıladığı görüşü hakim. Aynı zamanda virüsün kendisini kopyalaması, vücuda girdikten sonra çoğaltması (replikasyon) sürecinin de olağandan yavaş olmasından dolayı, normal viral döngünün başarılı olamadığı araştırma sonuçları arasında. Ek olarak, C135’te görülen bağışıklık sisteminin erken dönem tepkisi, zaten genetik açıdan başarılı bir yapıya sahip olmayan virüslerin, temizlenmesine yol açtığı da raporda yer alıyor. Peki bilim insanları, C135’te gerçekleşen olayı, diğer hastalarda da olmasını sağlayabilirler mi? Muhtemelen cevabımız hoşunuza gitmeyecek fakat sadece bilimsel araştırmalara dayalı aktivizim ve #hivbilgisi yayıncılığı yapan bir STK olarak doğruyu söylemek zorundayız. Sanıyoruz bizi Türkiye'nin en çok başvurulan ve güvenilir #hivbilgisi kaynağı yapan şey de bu yaklaşımımız. Şimdi oruyu tekrar hatırlayalım; Peki bilim insanları, C135’te gerçekleşen olayı, diğer hastalarda da olmasını sağlayabilirler mi? Çok büyük olsalıkla hayır! Çünkü, C135 isimli vakada gerçekleşenlerin diğer hastalarda da olabilmesi için, bulaşının gerçekleştiği hastanın bağışıklık sisteminin karakteristiği ve viral yapının “başarısızlığı” gibi bir çok farklı karakteristik özelliğin zincirleme olarak gerçekleşmesi gerekiyor. Araştırmacılar, şu anda henüz gün yüzüne çıkmamış olsa da, dünyanın benzeri vakaların olabileceğinin altını çiziyorlar. Bu sebeple, dünyanın neresinde olursa olsun, elit kontrolörlerin dikkatli bir şekilde takip edilmesi, belki ilerleyen dönemde, HIV’I tamamen yok etmek adına yapılacak çalışmalara da farklı bir bakış açısı kazandıracağının belirtiyorlar. www.kirmizikurdele.org/sosyal #hivhakkindahersey **2018 yılı tamamı ve 2019 yılı ilk 5 ay karşılaştırmalı Alexa, SimilarWeb analizlerine göre Referanslar Zaunders J ve diğerleri. Possible clearance of transfusion-acquired Nef and LTR-deleted attenuated HIV-1 infection by an elite controller with CCR5 Δ32 heterozygous and HLA-B57 genotype. Journal of Virus Eradication, issue 2. Online publication, June 2019. Zaunders J ve diğerleri. The Sydney Blood Bank Cohort: implications for viral fitness as a cause of elite control. Current Opinion in HIV AIDS 6(3):151-6. May 2011. See abstract here.
- Tedaviye (ART) ara vermek mi?
Yeni bazı araştırma sonuçlarına göre, HIV tedavisini bırakan bireylerde cinsel sıvı ve kanda virüs, hızlı bir şekilde yeni bulaşları mümkün kılan bir düzeye ulaştı. Fransız biliminsanlarının AIDS Journal’de yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, Kombinasyon Antiretoviral Tedavinin (ART) kesintiye uğramasından sonra cinsel sıvıda, bulaşıcılığı mümkün düzeyde olan, hızlı bir viral yük artışı gözlemlendi. İki haftalık bir tedavi boşluğu sonrasında hastaların kan ve semen (cinsel sıvı, sperm) viral yükün yükseldiği tespit edildi. Tedavinin kesilmesinden sonraki dördüncü haftada ise, tüm katılımcıların semenindeki viral yük tamamen belirlenebilen seviyedeydi. Hatta bazı hastalarda viral yük, cinsel partnerlerine virüsü bulaştırabilecekleri kadar yeterli düzeye –ortalama kopya/ml’ye kadar- ilerledi. “Erken dönemde HIV-RNA’nın tekrar geri dönüşü, araştırmanın her iki bölümünde, bütün katılımcılarda gözlemlendi” diyen araştırmacılar, “Bu bulgular, hastanın kendi kararıyla ART’yi kullanmayı bıraktığı ya da ne sebeple olursa olursa olsun ART kullanımı kesintisinde, cinsel yolla virüsün bulaştırılmasında yüksek riskin olduğunun güçlü birer kanıtıdır. Bu yüzden, olası ART kullanımı kesintisinde, cinsel yaşam danışmanlığı, kondom ya da PrEP kullanımı gibi HIV salgının durdurulması ve HIV-pozitif partnerden HIV-negatif partnere virüsün bulaşmasını önlemek için oluşturulan stratejilere daha ağırlık verilmesi gerekmektedir” diye belirtti. Araştırma sonuçlarını da dikkate aldığımızda, düzenli ART kullanımıyla, belirlenemeyen seviyede viral yüke sahip HIV ile yaşayan bireylerin cinsel partnerlerine virüsü bulaştırmadığına dair güçlü bir kanıt daha karşımıza çıkıyor. Bu sebeple Belirlenemeyen = Bulaştırmayan kampanyası, HIV’ ile mücadele stratejilerinin önemli bir öğesi haline gelmiş oluyor. Yüksek bağlılıkla devam edilen HIV tedavisi, sürdürülebilir viral baskılanması yani devamlı belirlenemeyen seviyede kalmak anlamına geliyor. Bununla birlikte, ART kullanımın kesintiye uğramasından tam olarak ne kadar süre sonra viral yükün yeniden bulaşıcı hale geldiğinin tam net cevabı yok. Çünkü HIV, her bireyde farklı karakteristik özelliğe sahip olabiliyor. Bu konu, önleme tedavisi olarak HIV tedavisini kullanan bireyler için soru işareti oluşturuyor. Aynı zamanda da bu soruya verilecek net yanıt, ART kullanımının kesintiye uğraması durumunun da göz önüne alınarak sürdürülen yeni tedavi ve aşı denemeleri için de önemli! Şimdi gelin biraz, araştırmanın teknik detaylarını inceleyelim: Yukarıda bahsettiğimiz bulgular, aşı araştırması sırasında, hastalar üzerinde gözlemlenen bulgulardan oluşmaktadır. “VR102/ANRS149-LIGHT” adı verilen placebo, yani ilaçmış gibi verilen özelliksiz madde, destekli aşı araştırmasında, rastgele 10 HIV-pozitif erkek seçilmiş. Araştırma sırasında bu erkek adaylarda 4’üne, 24 hafta süresince aktif aşı, geriye kalan 6’sına da placebo enjekte edilmiş. Araştırmanın 36.haftasında ise hastaların aldığı ART tedavisi kesilmiş. Eğer hastalarda viral yük artışı gözlenirse, hastaların 48.haftadan itibaren tekrar ART’ye başlamaları söz konusuymuş. Araştırmanın kesin raporunda, hastalarda 12 haftalık ART kesintisinden sonra, ortalama 48.haftada, kanda viral yük yeniden belirlenebilir seviyeye geri dönmüş. ART tedavisin kesildiği 36.haftada katılımcılardan eşzamanlı kan ve semen örnekleri alınmış ve buna 38,40, 42,44 ve 48.haftalarda da devam edilmiş. Bu örnekler araştırmacılara, HIV tedavisinin kesilmesinden sonra hangi zaman diliminde kanda ve semende viral yükün belirgin hale geldiğini tespit etmelerine olanak sağlamış. Araştırma raporuna göre, araştırma katılımcılarının yaşı ortalama 42. Katılımcıların ortalama 44 haftadır, yani bir yıldan az bir süredir ART kullandıkları ve ortalama 768 hücre/mm3 CD4 hücre sayısına sahip oldukları belirtilmiş. 36.haftada ART tedavisi kesilen katılımcıların hepsinde, tedavi kesildiği zamanki viral yükleri 20 kopya/ml iken, ART tedavisinin kesilmesini takip eden iki hafta içerisinde viral yük belirlenemeyen seviyeye geri dönmüş ve bazı katılımcılarda viral yük 125.000 kopya/ml seviyesine kadar hızlı bir şekilde yükselmiş… Bu bulgular bize, olası bir ART tedavisi kesintisinden sonra viral yükün yükselerek, nasıl yeniden bulaşıcı hale gelebildiğini gösteriyor. Ek olarak araştırmacılar, araştırma raporuna, katılımcılardan birinin partnerine, viral yükün tekrar belirlenebilir hale geldiği dönemde, HIV bulaştırdığını da not düşmüşler. Son olarak araştırmacılar şunun altını çiziyorlar: “ART kullanımının kesintiye uğramasıyla, kan ve semende HIR-RNA’nın nasıl hızlı bir şekilde geri döndüğü gözlemlemek hem mükemmel, hem de bir o kadar ürkütücüydü. Bu bulgular aslında bizlere, HIV tedavisinde kullanılan ilaçların, koruyucu tedavi olarak da kullanılması yönündeki stratejilerin ne kadar doğru ve daha çok desteklenmesini gerektiğini anlatıyor”. Referans: Palich R et al. Viral rebound in semen after antiretroviral treatment interruption in an HIV therapeutic vaccine double-blind trial. AIDS, online edition, doi: 10.1097/QAD.0000000000002058 (2018). www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- HIV test tipleri ve ideal test süreleri
Kırmızı Kurdele İstanbul'dan HIV endişelerinin en temel konularından biri hakkında daha başvuru kaynağı olacak bir #hivbilgisi yazısı; HIV test tipleri ve ideal test süreleri. HIV'e ilişkin bilgi ihtiyacı eğilimlerini ve en temel ihtiyaç alanlarını belirlemek ve kapsamlı #hivbilgisi sağlayıcılığı iddiamızı daha da kapsamlı bir alanda sürdürmek için, gün gün analiz ettiğimiz Türkiye'nin en çok başvurulan* #hivbilgisi kaynağı olan internet sitesi ve #onlinehivdanismanligi servisi verilerine göre, %35'e yakın bir oranda HIV testleri, ideal test süreleri ve test tiplerine ilişkin bilgi talebi ile karşılaşıyoruz. İşte bu yüzden, 'X günde test yaptırdım, sonuç yeterli mi?', 'x günde x tipi test yaptırdım, sonuç pozitife döner mi?' vb. soruların tamamına kesin cevaplar vermek zor olsa da, HIV biliminin test teknolojileri ve uygulamaları konusunda geldiği aşama ve bu aşamada sunulan HIV testi hizmetlerine ilişkin veri bazlı, güvenilir, herkesin kolay anlayabileceği dilde bir kaynak hazırladık. Kırmızı Kurdele İstanbul ekibinin farklı referansları karşılaştırarak derlediği bu kaynak yazının yararlı olmasını ve pek çok soru üreten bu endişenin giderilmesine yardımcı olmasını umuyoruz. HIV test tipleri ve ideal test süreleri başlıklı yazımızı, bu ve benzeri tüm #hivbilgisi içeriklerimizin amacına ve bilgi ihtiyacı içinde olanlara ulaşması için kendi sosyal medya hesaplarınızda paylaşmanızı bir kez daha rica ederek paylaşıyoruz. Yazıyı okumak için buraya tıklayabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #bilonemsekorun #hivindogrusu *Eylül 2018 Google, Alexa, Similarweb karşılaştırmalı analizlerine göre.
- HIV'in küresel maliyeti dudak uçuklatıyor
İnsanlık tarihi boyunca tüm toplumları doğrudan ilgilendiren konular arasında en çok konuşulanı belki de HIV olmuştur. Virüsün sosyal, ekonomik ve tüm diğer boyutlarını göz önünde bulundurduğumuzda ise bu haklı şöhretine pek şaşırmayız. Sonuçlarını aşağıda paylaştığımız bir araştırma, HIV’in henüz başlarında olduğumuz 2000’li yıllarda dünya ekonomisine maliyetini ortaya çıkardı ve yeni tartışmalara yol açtı. Uluslararası HIV gündemini ve bilimsel yayınları yakından takip eden, Türkiye'nin güvenilir #hivbilgisi sağlayıcısı Kırmızı Kurdele İstanbul ekibi olarak istikrarla sürdürdüğümüz yayınlarımızda bu kez, HIV’in dünya ekonomisine, yani aslında hepimize olan maliyetini ele alıyor ve verileri konuyla ilgilenen herkesin faydasına sunuyoruz. İyi okumalar. Geçmişte HIV'i ciddiye almamanın ve yok saymanın maliyeti, yarım trilyondan dolardan fazla! Küresel çapta etkili olan HIV salgınının uzun dönem maliyetini analiz etmek üzere yapılan bu çalışma, sadece 2000 yılından bu yana, enfeksiyonla mücadele için harcanan tutarın yarım trilyon doların üzerine çıktığını ortaya koydu. Yani fatura bol sıfırlı! Araştırma sonucunda belirtilen rakamlara göre, 2000 ile 2015 yılı arasında, tanılama, tedavi ve korunma yöntemleri için yapılan harcamalar toplamının 562.6 milyon dolar olduğunu gösterdi. Bir diğer ilginç veri ise sadece 2013 yılında, yıllık küresel maliyetin 49.7 milyon dolara fırlamış olması. “HIV/AIDS ve Sağlık Harcamaları: 188 Ülkedeki Yerel Sağlık Harcamaları ve Gelişim Yardımı, 1995-2015” isimli bu yeni çalışma, tıp alanındaki gelişmeler ve akademik çalışmalara ait makalelerin yayınlandığı en saygın mecra olan The Lancet isimli sitede, 17 Nisan 2018 tarihinde yayınlandı. Araştırmaya göre gelir düzeyi düşük ülkelerde kişi başına yapılan yıllık sağlık harcamaları sadece 100 dolar seviyesinde kalırken, gelir düzeyi yüksek ülkelerdeki kişi başına yapılan sağlık harcamaları ise 5.000 dolar seviyesine kadar çıkıyor. Ve işte bu devasa fark da, araştırmanın ana konusu ve sonucu olan yüksek tutarların oluşmasında en büyük etkenlerden biri olarak kendini gösteriyor. Konu tüm dünyayı etkileyen bir enfeksiyon olduğunda, kimin HIV pozitif ya da HIV negatif olduğundan bağımsız olarak hepimizi ilgilendirir bir hale geliyor. “Son 50 yılda, sağlık harcamaları gelişigüzel bir oranda artış gösterirken, bu oran çoğu zaman ekonomik büyüme rakamlarını da geçmektedir” diyen araştırmacılar, sözlerine şunları ekliyor: “Küresel ekonominin bir parçası olarak sağlık harcamalarında doğal bir artış söz konusuyken, bu artış içerisinde farklı hastalıklar için yapılan harcamalardaki farklılığı ve dengesizliği de görmüş olmak, bize gerçekten önemli bir veri de sağladı”. Araştırmaya 63 ülkeden 256 araştırmacı dahil olmuş ve araştırmada ülkelerin kendilerine ait yayınladıkları raporlar, çevrimiçi veri tabanlarından alınan sonuçlar, uluslararası dernek ve oluşumların yaptıkları projelerden alınan sonuçlar gibi HIV ve AIDS için yapılan harcamaların listelenebileceği 5385 veri göstergesi analiz edilmiş. Sonuçlardan anlamlı çıktılar alabilmek için ise bilimsel olarak güvenilirliği en yüksek düzeyde olan Spatio-Temporal Gaussion - Süreç Regresyonu (STGP) adı verilen analiz metodu kullanılmış. Araştırma raporlarına göre, gelir düzeyi düşük ülkelerle gelir düzeyi yüksek olan ülkeler arasındaki sağlık harcamaları farkı, küresel düzeydeki sağlık harcamaları miktarını da arttırıyor. Buna ek olarak, gelir düzeyi farklılıkları da, ülkeler arası destek harcamlarının da miktarını arttırmaktadır. Sahra altı Afrika 24.4 milyon kişi* ile, dünyadaki en büyük HIV pozitif nüfusuna sahip bölge ve bu bölge gelir düzeyi yüksek ülkelerin destekleriyle ayakta kalıyor. Güney Asya’da da aynı şekilde, görece daha varlıklı ülkelerin yüksek oranda destekleri söz konusu. Ülkelerin birbirlerine hem gelişim hem de destek anlamında yaptığı yardımlar, tüm HIV/AIDS harcamalarının %64’ünü oluşturuyor. *2015 yılı sonu itibarıyla Washington Ünivertitesi’nde Sağlık Muhasebesi ve Değerlendirme Enstitüsü yöneticisi olarak çalışan Dr. Christopher Murray, sağlık alanı yayınları yapan saygın web sitesi Medical Xpress’e verdiği röportajda konu ile ilgili olarak, şunları söyledi: “Bu araştırma, belirli bir hastalığa özel olarak yapılan harcamaları ve ayrılan kaynakların takibine yönelik önemli bir adım niteliğinde ve aynı zamanda sağlık alanında yapılan harcamalardaki büyümeye neden olan itici güçlerin de tanımlamasını ve buna uygun politikaların analizini mümkün kılıyor” Sağlık harcamalarının kapsam ve karakteristiği üzerine daha önce de farklı araştırmalar yapıldı. Fakat bu çalışma, öncekilerden farklı olarak daha geniş bir coğrafik alanda, toplamda 188 ülke üzerinde yapılmış. Böylelikle salgının etki alanının doğru tanımlanmış ve sonrasında toplanan veriler ile 2000 yılından bu yana enfeksiyonun dünya genelinde bir bütün olarak yarattığı mali etkiyi ölçme ve daha doğru analiz edebilme şansı yakalanmış oldu. Elde edilen bu verilerin, ülkelerin sağlık bütçelerini daha akılcı biçimlerde kullanarak, daha fazla insana tedavi hizmetleri eriştirilmesine katkı sağlaması umuluyor. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrus
- HIV tedavisi şekil mi değiştiriyor?
HIV tedavisinde bir sonraki aşamada kullanılması planlanan, uzun süreli bağışıklama (long-acting injection) çalışmalarından olumlu haberler var. ATLAS isimli çalışmadan bildirilen rapora göre, şu anda günlük tablet formunda kullanılmakta olan iki etken maddenin (cabotegravir ve rilpivirine) ayda sadece bir kez kullanılacak, aşı formuna ilişkin ara sonuçlar oldukça umut verici. Şu anda 3. fazda* olan ATLAS çalışması halen HIV ilaç tedavisi ART kullanmakta olan, tedavilerinin 1. ya da 2. yılında olan ve viral yük seviyeleri an az altı aydır ‘Belirlenemeyen’ seviyede olan 618 katılımcıyla sürdürülüyor. (*Bir molekülün ilaç formunu alması için aşması gereken 4 faz vardır. Bu 4 fazın tamamlanması ortalama olarak 12 – 15 yıllık bir süreyi ve ar-ge süreci de dahil edildiğinde yaklaşık 3 Milyar Dolarlık bir bütçeyi bulmaktadır. Konuyla ilgili, yakında yayınlanacak daha detaylı bir #hivbilgisi makalesi için bültenimize üye olun.) Çalışma sürecinin başlarında HIV ilaç tedavisi ART kullanan tüm HIV pozitif bireyler gibi, düzenli ve kesintisiz olarak günlük hap formunda ilaçlar kullanan katılımcılar, bir süre sonra kullanılan etken madde(ler) aynı kalmak üzere, her gün ilaç almak yerine, aynı ilacın enjekte edilebilir ve ayda sadece bir kez kullanmayı gerektiren bir versiyonunu kullanmaya başladılar. Çalışmanın bu aşamasına dair birincil endişe, 48 haftadır tedavi altında olmasına rağmen, viral yükü belirlenemeyen seviyeye erişmemiş HIV pozitif bireylerin, hap formundan aşı formuna geçtiklerinde mevcut viral yük seviyelerinde aşağıya doğru bir gelişme olmayabileceği. Bir başka deyişle, bu endişe ile cevabı aranan soru şu; enjeksiyon formu en az hap formu kadar güvenilir mi? Bu noktada Kırmızı Kurdele İstanbul olarak, HIV ilaç tedavisi ART’yi düzenli ve sadık bir biçimde kullanmanın ve erişilmiş belirlenemeyen seviyenin sürekliliği için tedavi uyumunun önemini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Muhtemelen aşı formunda HIV tedavisi ilaçları piyasaya çıktıklarında, hap formundan aşı formuna geçişte aranacak ilk gereklilik belirlenemeyen seviyeye erişmiş ve bunu ortalama bir süre (örnek: 48 hafta) boyunca korumuş olmak olacak. Yani nasılsa aşı formu çıkacak diye, halen kullanmakta olunan hap formunu aksamaya başlamak pek de akıllıca bir fikir değil! Bu birincil endişeye ek olarak ATLAS çalışmasından elde edilen ilk sonuçlar, diğer iki uzun salınımlı aşı formunda HIV ilacı çalışması olan LATTE ve LATTE-2 çalışmalarının sonuçlarıyla da kıyaslanacak. Bu kıyaslama ile olası direnç risklerine ilişkin daha kapsamlı ve nitelikli verilere ulaşılması hedefleniyor. ATLAS çalışmasını sürdüren ilaç şirketi, daha ayrıntılı verileri yakın zamanda yapılacak olan üst düzey bilimsel bir toplantıda duyuracak. Uluslararası HIV bilimini ve HIV gündemini düzenli takip eden Türkiye’nin saygın #hivbilgisi sağlayıcısı Kırmızı Kurdele İstanbul olarak ATLAS ve diğer çalışmaları takip etmeye ve başta HIV pozitif bireyler ve Doktorlar olmak üzere konuyla ilgilenen tüm topluluklarla paylaşmaya devam edeceğiz. Tüm güncel haber ve makaleler için sosyal medya hesaplarımızı @RedRibbonTR adıyla takip etmeyi unutmayın. ATLAS çalışmasının basın açıklamasını (İngilizce) bu linkten okuyabilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- HIV pozitif ve hamile olmak? Hiç sorun değil!
Araştırmalar HIV pozitif kadınların da mutlu ve başarılı bir hamilelik geçirdiklerini kanıtlıyor. Günümüzdeki etkin ilaçlar (ART), HIV ile yaşayan bireylerde virüsü tamamen baskılamakla kalmıyor, bir çok bireyin de bu durumu kendi ailelerini kurmak için bir fırsat olarak değerlendirmelerini sağlıyor. Son araştırmalar, HIV pozitif kadınların hamilelik süresince bir komplikasyonla (ani gelişen tıbbi sorun) karşılaşmadığını sayısız kez kanıtladı. Sağlıklı HIV pozitif anneler, sağlıklı bebekler doğuruyor Kanada’da yapılan bir araştırma olan Chiwos Study’e göre, gelişmiş HIV tedavileri sayesinde HIV’le yaşayan kadınların hamilelik sürecinde herhangi bir sorun yaşanmıyor. Asıl adı “The Canadian HIV Women’s Sexual and Reproductive Health Cohort Study (Kanadalı HIV Pozitif Kadınların Cinsel ve Üreme Sağlığı Grup Çalışması)” olan ve BC HIV/AIDS’le Yaşam Merkezi tarafından desteklenen çalışmaya göre, kadınların %25’inde HIV tanısı aldıktan hemen sonra gebelik teşhis edildi. Araştırmanın yapıldığı yer olan British Colombia’da son 20 yıldır anneden bebeğe HIV bulaşısı tespit edilmedi. Araştırmaya katılan 1.165 HIV ile yaşayan kadından 492’sinde, HIV tanısı aldıktan sonra gebelik teşhis edildi. Araştırma yetkililerinden Angela Kaida, Kanada’da yayın yapan The Star adlı haber kanalına verdiği demeçte “HIV tanısı almış olmak sizi annelikten mahrum edemez. Artık her şey değişti, artık sağklık, mutlu ve mükemmel bir gebelik yaşayabiliyorsunuz. Bu durumu, salgının ilk zamanlarında aklımıza bile getiremezdik” diye belirtti. Lisa’nın hikayesi British Colombia’da yaşayan Lisa Partridge için tüm yukarıda bahsettiklerimiz sadece istatistiklerden ibaret. Lisa, Henüz 14 yaşındayken, bebekken Romanya’da yapılan bir kan transfüzyonu sırasında kendisine HIV bulaştığını öğrenmişti. Daha bir yaşındayken, Lisa çok hastalanmış ve bunun sebebini bulmak için yorucu bir süreçten geçtikten sonra, doktorunun tavsiyesi üzerine HIV testi yapılmıştı. Test sonucu pozitif çıkan Lisa, sonraki 13 yıl boyunca her gün kullandığı bir dizi ilaçların, doğuştan gelen bir kalp rahatsızlığı nedeniyle olduğunu sanıyordu, çünkü ona bu şekilde bilgi verilmişti. 14 yaşında geldiğinde ailesi ona gerçekleri söylediğinde adeta bir şok geçirdiğini söylüyor Lisa: “Geçirdiğim şokun etkisiyle çıldırdığımı ve ‘Tanrım, neden ben?’ diye bağrındığımı hatırlıyorum. Ancak zaman ilerledikçe ve sağlık durumum hakkında daha doğru ve net bilgiler edindikçe, aslında durumumum korktuğum kadar kötü olmadığını anladım.” Lisa’nın HIV ile ilgili yaşadıkları, 1980’lerden bu yana HIV alanındaki gelişmelerin kısa bir özeti gibi. Günümüz HIV tedavilerinin başarısıyla Lisa artık viral yükü belirlenemeyen seviyede. Bu da onun ve onun gibilerin, başkalarına HIV bulaştırma riski olmadığını ve sağlıklı bir yaşam sürebileceği, hatta bir çocuk sahibi olabileceği anlamına geliyor. “Tabi HIV ile yaşayan herkes benim kadar şanslı olmayabilir, çünkü bana çok değer veren ebeveynlerim ve beni çok seven bir eşim var” diyen Lisa, hayatı boyunca herkesten farklı olarak, sosyal çevresinden ve ilişkilerinde tanıştığı insanlardan hiç ötekileştirmeye ve damgalamaya maruz kalmamış. “Eşimle, kaç tane çocuk yapmak istediğimizi karar veremiyorduk” diye ilişkisinde yaşadıklarından örnekler veren Lisa’nın konuşurken yüzündeki gülümsemede, günümüz HIV tedavilerinin de katkısı bulunuyor. Lisa ve eşinin 4 yaşındaki neşe kaynağı kızları Adriana, sağlıklı ve HIV negatif olarak dünyaya gelmiş. “Aslında eşimle, iki tane çocuk istediğimize karar verdik ancak bir tanesi bile tüm zamanımı alıyor. Sanırım bir tane ile yetineceğiz” diye belirtiyor. Hamilelikte viral yük sıçraması riski var mı? Obstetrics and Gynecology (Gebelik ve Kadın Hastalıkları) isimli tıp dergisinde yayınlanan son araştırmaya göre, baskılanmış ve belirlenemeyen seviyede viral yüke sahip olan bir HIV pozitif hamile kadının, doğumdan bir süre önce viral yükünde oluşması mümkün küçük artışlara “viral yük sıçraması” deniliyor. Kanada Vancouver’daki British Colombia Üniversitesi’nde yürütülen araştırmanın yetkilisi “Her ne kadar HIV ile yaşayan hamile kadınlar, düzenli HIV tedavilerini almaya devam etse de, doğum öncesinde viral yük sıçraması dediğimiz şey gelişebiliyor” dedi. Bununla birlikte, viral yük sıçraması ile karşılaşılan örneklerdeki sıçrama seviyesi çok düşüktü ve araştırmaya katılan kadınların çoğunda viral yük sıçraması kaydedilmedi. Araştırma yetkililerinden Dr. Isabelle Boucoiran, MedPageToday‘e verdiği röportajda, katılımcıların sadece %6’sında sıçrama gerçekleştiğini ve bu sayının yarısında kaydedilen sıçramaların, doğum gerçekleştiği gün oluştuğunu belirtti. Araştırmada bulunan bir diğer umut verici nokta ise, viral yük sıçraması gerçekleşen hamile katılımcılar da dahil olmak üzere, araştırmayan katılan hiçbir hamile kadının bebeğinde, direk bulaşı yani anneden bebeğe oluşan HIV bulaşısının tespit edilmemesidir. Hamilelik planı yapıyorsanız ya da hamile olduğunuzu öğrendiyseniz Eğer HIV ile yaşayan bir birey olarak hamilelik planı yapıyorsanız ya da hamile olduğunuzu öğrendiyseniz, hamilelik sürecinde ihtiyaç duyacağınız tüm bilgiler için Kırmızı Kurdele İstanbul'a ulaşabilir ve doğru yönlendirmeleri alabilirsiniz. Fakat bu kararla ilgili tüm aşamalarda, en büyük belirleyici etkenin HIV tedavinizi sürdüren enfeksiyon uzmanı ile yapacağınız detaylı görüşmeler olduğunu ve tüm detayları birlikte değerlendirmeniz gerektiğini daima hatırlamanız, sürecin sorunsuz ilerlemesi açısından hayati önem taşımaktadır. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- Yeni HIV ilaçları yolda!
HIV tedavisinde ve korunmada kullanılacak 52 yeni ilaç ve aşı sırasını bekliyor. Bundan yaklaşık 40 yıl önce, Amerika’da ilk HIV vakası görüldüğünden bu yana aktivistler, sağlık hizmeti sağlayıcıları, araştırmacılar, devlet kurumları ve ilaç sanayi, HIV’den korunma ve tedavisi için bir çok önemli adım attılar. Yeni bilimsel bulgular sadece HIV’in bulaşmasını önlemekle kalmayıp, kesin tedaviye dair umutları yeşertirken, aynı zamanda da tüm dünyadaki HIV pozitif bireylerin yaşam kalitesini arttırmada da son derece etkili oldular. 2017, bu alanda yapılan çalışmalardaki gelişmelerle, iyimserlik rüzgarlarının esmeye devam ettiği harika bir yıl oldu. Amerika İlaç Araştırmaları ve Üreticileri Birliği tarafından yayınlanan 2017 HIV/AIDS İlaç Gelişmeleri raporunda, 52 adet yeni ilaç ve aşı için çalışmaların devam ettiği belirtiliyor. Listedeki çalışmalardan 32 tanesi yeni antiretroviral ve antivirallere (ART) yönelik ilaç tedavisi, 16’sının aşı ve 4 tanesinin de virüsün hücrelere saldırmasını önlemek adına geliştirilen bir yönteminde dahil olduğu hücre terapileri. Rapor aynı zamanda, bazı çalışmaların klinik denemeler seviyesinde, bazılarının ise Amerika Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) tarafından inceleme-onaylama safhasında olduğu belirtilmiş. HIV bilimi alanında en saygın yayınlardan biri olan The Lancet - Infectious Diseases dergisinde yayınlanan bulgulara göre, Dünya genelinde kullanmakta oldukları ilaçlara direnç* gösteren HIV pozitif bireylerin sayısında artış gözlemleniyor. Söz konusu direnç olunca, bu durumu kontrol altına alacak yeni tedavilerin geliştiriliyor olması nefes kesen bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. 2012 yılında yayınlanan Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri Raporuna göre, her 10 yeni HIV vakasından 2’sinde, bir ya da birden fazla ilaç tedavi grubuna direnç geliştirildiği kaydedilmiştir. *HIV pozitif bireyin kullanmakta olduğu ilaçların, düzensiz ilaç kullanımı ya da tedaviyi bırakmak vb. sebeplerle etkisini yitirmesi durumuna verilen isim Raporlar, geçtiğimiz yıl Amerika’da kayıt altına alınan yeni HIV tanılarından, tüm tedavi gruplarına tam direnç gösterenlerin %1’den daha az olduğu belirtiliyor. Bu oran Türkiye’de çok daha düşük. Ancak istatistiksel olarak küçük olan bu oran, günlük hayatta yüzlerce insan anlamına geliyor. Yeni geliştirilmekte olan ilaçlar aynı zamanda, bu vakalar için de yeni seçenekler, yani yeni umutlar demek. Bu konu ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde, PhRMA Raporunun yayınlanması ile birlikte, Amerika Biofarmasötik Şirketler Topluluğu, tanıtımlarında bir HIV pozitif birey ile ilaç geliştirme laboratuvarında çalışan bir araştırmacının yanyana olduğu “Together (Hep Beraber)” isimli yeni kampanyaya start verdiklerini açıkladılar. PhRMA’nın aktardığına göre, 1981 yılında ilk AIDS vakası görüldüğünden bu yana, FDA 40’ın üzerinde HIV ilacının kullanılmasına onay vermiş. 1990’ların ortasında antiretroviral tedavilerin keşfi ile birlikte, AIDS temelli ölümlerin sayısında ciddi düşüşlerin görüldüğü, eczacılık alanındaki en büyük dönüm noktalarından biri yaşandı. HIV tedavisi alanındaki bir sonraki büyük buluş belki bir “kesin tedavi”, “depo ilaçlar” veya ‘’koruyucu aşı’’ olabilir. Tüm bu alanlarda başarısı küçümsenmeyecek gelişmeler var. Neler olacağını zaman gösterecek. Yayına hazırlayan: Arda Karapınar www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- HIV ve AIDS ile İlgili 10 Mit
Oldukça ilgi çeken #hivbilgisi makalelerimizden bir olarak www.webunya.com için derleğimiz ve kısa sürede onbinlerce okunma sayısına ulaşan bu ilginç ve keyifli yazıyı aynı keyifle, bir kez de kendi web sitemizden paylaşıyoruz. ''HIV ya da AIDS. Yaklaşık 40k yıl önce tanımlandığı günden bu yana önemli bilimsel gelişmeler kaydedilmiş ve gelişmiş ilaç tedavileriyle tamamen kontrol altına alınmış olsa da, hakkında yapılan dedikodu ve yanlış bilgilerin bitmek bilmediği bir olgu. Türkiye’de vaka sayısı nüfus yoğunluğuna göre henüz düşük seviyede olan bu alanda çalışan yeni bir sivil toplum kuruluşu ise bu dedikoduların ve önyargıların ortadan kalkması adına yaptığı işlerle dikkat çekiyor. Henüz çok kısa zaman önce kurulmuş olmasına rağmen, HIV konusunda yürüttüğü farkındalık ve savunuculuk çalışmalarının yanı sıra #hivbilgisi makaleleriyle de yayınlayan Kırmızı Kurdele İstanbul’un www.webunya.com için derleği bu ilginç ve keyifli yazıyı keyifle paylaşıyoruz; HIV ölümcül bir hastalıktır. Değildir! Zaten özünde HIV bir hastalık değil AIDS’e yol açabilen virüsün adıdır. HIV pozitifler, doğru ve düzenli tedavi ile sağlıklı bir ömür yaşarlar. Doğum kontrol hapı alırsam HIV ile enfekte olmam. Keşke! Ama üzgünüz; olabilirsiniz! Doğum kontrol hapları sizi HIV ya da diğer enfeksiyonlara karşı korumaz. Biz korunmanızı öneririz. Tabi yine de siz bilirsiniz. HIV öpüşmekle, aynı kaptan yemek içmekle de bulaşıyormuş. Bulaşmıyor! Kesin bilgi, yayabilirsiniz! HIV pozitif kadınlar bebek sahibi olamazlar, olmamalılar. Olabilirler, olmalılar! HIV taşıyıcılığını kronik bir tıbbi durum seviyesine indirgeyen ilaçların bulunduğu 1996’dan beri HIV pozitif kadınlar çok basit önlemlerle HIV negatif bebek sahibi olabilirler. HIV pozitifler, HIV negatiflerle ilişki kuramazlar, kurmamalılar. Kurabilirler, kurmalılar! Yine 1996. Bu tarih HIV tedavisinde çok önemli. Çünkü bu tarihten itibaren HIV, ilaçlarla kontrol altına alınabilindiği için virüsü baskılamak mümkün. Zaten baskılandığı için hücrede tespit edilemeyen seviyede bulunan HIV, bir de cinsel ilişkide korunursanız neden bulaşsın? 2 kişi de HIV pozitifse korunmalarına gerek yok. Yanlış bilgi. Tam aksine, her ikisi de tedavi başarısızlığına uğramamak için daha sıkı korunmalı. Çünkü virüsün farklı tipleri var ve farklı virüs tipleri arasındaki transferden kaynaklı dirence çapraz direnç deniyor. İki kişiden ikisi ya da birinin HIV pozitif olması pek bir şey değiştirmiyor. Peki ‘e ikimizde negatifiz?’ diyenler; Korunmayı sürdürmek için ne güzel bir gerekçeniz var. Bilin,Önemseyin, Korunun! Ben HIV pozitif olmam çünkü eşcinsel değilim. Cinsel yöneliminiz ne olursa olsun HIV ile enfekte olabilirsiniz. HIV cinsiyet ayrımı yapmaz. Bu da kesin bilgi, bunu da yayabilirsiniz. HIV Tanrının günahkarlara bir cezasıdır. Değildir! HIV de binlerce türevi gibi sadece bir virüstür ve vücuda girerken kişinin dinine mesleğine, cinsiyetine, eğitim düzeyine bakmaz. HIV Alternatif yöntemlerle HIV tedavi edilebilir. Edilemez! HIV tedavisinde en etkili yol bilimsel yöntemlerdir. Bugünün tıbbi olanakları HIV pozitiflerin, günde sadece bir tabletle virüs taşımıyorlarmış gibi yaşamalarına olanak sağlıyor. Tıp bunu sağlamışken işe yarayıp yaramayacağı belli olmayan risklere kim, neden girmek ister ki? Aslında HIV’in kesin tedavisi bulundu ama insanlıktan saklanıyor. Lütfen yerini bilen insanlığa bir hizmet yapsın ve açıklasın. Bulmak için bir Indiana Jones lazım olacaksa da sorun değil, birileri buna mutlaka gönüllü olacaktır. Virüsü vücuttan atacak mutlak tedavi üzerinde çalışmalar sürüyor ve oldukça hayati gelişmeler var. O güne yapılacak en iyi şey HIV’i baskılayan ve bulaşı önleyen tedavilere sadık kalmak ve korunmaktan vazgeçmemek. HIV belirtileri hakkında bilgi için tıklayın HIV bulaş hakkında bilgi için tıklayın HIV testleri hakkında bilgi için tıklayın HIV hakkında her şey sayfalarımız için tıklayın www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #hivindogrusu
- ‘Acaba HIV pozitif miyim?’ sorusunun en popüler 10 konu başlığı
Kırmızı Kurdele İstanbul kurulduğu günden bu yana, Türkiye’nin en çok başvurulan online HIV danışmanlığı aracılığıyla, HIV’in olası bulaş ve korunma yolları hakkında binlerce soru aldı. Bütün bu sorularsa size HIV bulaşıp bulaşmadığına dair endişelerinizin ne kadar da ürkütücü ve can sıkıcı olabileceğini, bize her defasında yeniden hatırlattı. Ancak gerçek şu ki; HIV, günlük hayatınızı sürdürürken yaptığınız işler ya da ilişki biçimlerinizle bulaşma ihtimali 1000’de 1 düzeylerinde olan bir virüs. Fakat bu bilimsel veriler ve güçlü kanıtlara rağmen, içinizden bazılarınızı ikna etmek hayli güç (imkansız da diyebiliriz). Yani bugüne kadar yayınladığımız tüm yazılar, sitemizin sıkça sorulan sorular bölümü, HIV hakkında her şey bölümü ya da tamamı gönüllülerden oluşan danışman ekibimizin uzman yanıtları içinize sinmiyorsa ve HIV tam olarak nasıl bulaşmazmış onu öğrenmek ve konuyu kapatmak istiyorsanız, bu harika #hivbilgisi makalemizi okumanızı ve korkularınızı sonlandırmanın en net yolu olarak HIV testi yaptırmanızı öneriyoruz. Yayına hazırlayan: Arda Karapınar 1. Öpüşmek Bize gelen soruların en popüler konularının başında, herkesin çok sevdiği ama bir o kadar da “acaba riskli bir eylem mi?” diye düşünmekten de geri durmadığı, öpüşmek geliyor. Sorunun cevabı kısa ve net; öpüşmenin yanaktan yanağa ya da dudaktan dudağa olmasından bağımsız olarak, öpüşme eylemi tek başına bir HIV riski taşımıyor (Ve hatta kapalı yaralar, yani kanaması olmayan yaralar dahi HIV bulaşısına sebep olmazlar). Öpüşmekle HIV bulaşısının mümkün olabileceği en korkutucu senaryo, ağız ya da yanak yoluyla, kan alışverişinin olduğu durumdur. Ancak bu sadece, ağzı yüzü kan-revan içerisinde olan biriyle ya da bir vampirle öpüşmekle mümkün olabilir. Ağzı yüzü kan içinde olan biriyle, HIV’e konu olacak biçimde öpüşmek isteyecek insanlar olduğunu sanmıyoruz ama bir vampirle öpüşmek isteği konusunda emin değiliz. Zira bugünlerde çok pöpülerler! 2. El sıkışmak (tokalaşmak) El sıkışmak sosyal ilişki olarak değerlendirilir ve kesinlikle HIV riski yoktur. Sizin ya da başkalarının ya da her iki tarafın da ellerinin terli ya da kirli olması ya da el derisinin soyuluyor olması veya elde kesik bulunması bu durumu değiştirmiyor. El sıkışmakta HIV riski yok. Benzeri durum, sarılmak ya da birinin sizi tırmalaması, ısırması ya da tırnaklaması için de geçerlidir. Isırık ya da tırmalama çok derinse ve kanamalı bir yara oluşturursa, küçük de olsa bir riskten bahsetmek mümkün. Böyle bir durumda, kişinin HIV pozitif olduğundan da eminseniz ilk fırsatta hastaneye ve enfeksiyon servisine giderek olası riskler hakkında hekim bilgisine başvurmanız yararınıza olacaktır. 3. Fiziksel temas Eğer bu yolla HIV ile enfekte olmak o kadar kolay olsaydı, şimdiye kadar herkes HIV pozitif olmuş olurdu! Fiziksel temas sırasında kan ya da semen (sperm) gibi vücut sıvılarının alışverişi söz konusu değilse, ortada HIV bulaşısı için bir risk de söz konusu değildir. Eğer siz ten teması sırasında karşınızdaki birey ile terinizin birbirine temas etmesinden dolayı HIV bulaşabileceğinden korkuyorsanız, size müthiş bir haberimiz var: HIV ter ile bu laş maz! Fakat geçmişi 35 yılı bulan bu kesin bilginin size nasıl olup da hala ulaşamadığı konusundaki merakımızı nasıl gideririz onu bilemiyoruz. Yani diyoruz ki; kan ya da semen (sperm) gibi vücut sıvıları dışındaki sıvılarda HIV olmadığı için korkulacak da bir şey yok! 4. Dışarıda yemek yemek Bazılarına göre dışarıda yemek yediğimiz büfeler ve restoranlar HIV saçıyorlar! Bazı insanlar, yanlışlıkla elini kesen bir aşcının ya da hijyene dikkat etmeyen bir garsonun HIV saçtığı gibi saçma bir düşünceden yola çıkan ve sonu gelmeyen korku senaryolar yazıyorlar. Hatta bununla da yetinmeyip masada bulunan kürdanların HIV taşıdığına dair fantazilerle senaryoyu genişletiyorlar. Yaratıcı işler yaptığı iddiasında bir kurum olarak itiraf etmeliyiz ki, biz bu seviyede bir yaratıcılığa erişemeyiz! Bunların hepsi hayal ürünü arkadaşlar. Bahsedilen ve korkulan bu senaryoların hiçbiri HIV bulaşısına neden olabilecek etkiye sahip değil. Ek olarak, HIV insan vücudundan dışarı çıktığında öyle sanıldığı gibi saatlerce, günlerce canlı kalabilen bir virus değil. HIV insan vücudundan çıktığı andan sonra uzun süre varlık göstermiyor ve saniyeler içinde yok oluyor. Not: Bu bilgi de aşağı yukarı 35 yıllık. 5. Banyo ve tuvalet Tuvaleti kullanmadan önce klozetin üzerine tuvalet kağıdı koymadınız mı? Ya da banyodan önce küveti dezenfekte etmediniz mi? Panik yapmayın. HIV’lik bir ortam yok! Diyelim ki banyo ya da tuvalet klozetinde, sizden önce orayı kullanan kişinin vücut sıvısı kaldı ve o da sizin bedeninize bulaştı (ki öyle olsa bile o vücut sıvısının sizin kan dolaşımı sisteminize girmesi gerekir), HIV insan vücudu dışında uzun süre yaşayamayacağı için HIV riski filan söz konusu değil. 6. Mastürbasyon Çevremizde büyüklerimiz, öğretmenlerimiz vb. gibi mastürbasyonu ayıp, yanlış, sakıncalı vb nitelendiren insanlar var ve daima olacaklar.. Tüm bu nev-i şahsına münhasır insanlar yüzünden de, mastürbasyon aracılığıyla kendimize HIV ya da cinsel yolla bulaşan başka bir enfeksiyon bulaştırabileceğimiz gibi mantıksız bir düşünceye kapılmak mümkün olabiliyor. (Yok artık’ diyenleri duyar gibiyiz fakat maalesef var artık! Geliyor böyle sorular.) Sevinçle belirtmek isteriz ki, insanlık tarihi boyunca kendisinden kendisine herhangi bir enfeksiyon ya da hastalık bulaştıran tek bir insan olmadı! Bakın biz HIV hakkında konuşurken hangi terimleri kullanıyoruz: “bulaşmak”, “cinsel yolla bulaşmak”… Sahip olmadığınız bir şeyi bulaştıramazsınız! Hele hele kendinize hiç bulaştıramazsınız! 7. Sivrisinek ısırığı Bu minik arkadaşları seven insan sayısı pek de fazla değil. Bu sevgisizlik onları HIV konusunda olağan şüpheli haline getiriyor. Eğer bir sinek önce HIV pozitif bir bireyi ısırır ve sonra da gelir sizi ısırırsa ne olur? Eğer sinek sıtma enfeksiyonunu bulaştırabiliyorsa HIV’i de bulaştırabilir diyorsunuz değil mi? Ama o konu öyle değil! Sıtma HIV’den çok ama çok farklı bir enfeksiyondur. Eğer HIV, sinek tarafından emilmiş kanın içerisinde yaşabilecek bir enfeksiyon olsa bile (ki değil), sineğin sonraki kurbanı olarak sizi HIV ile enfekte edecek derecede bir risk söz konusu olmayacaktır. Kaldı ki, HIV sinekleri sevmiyor. HIV sadece insandan insana aktarılabilen bir virus. Doğasının gereği olarak tuzağına düşürdüğü herkesi ısıran sivrisinek, sizden önce bir HIV pozitifi ısırmış olsa bile HIV, sineğin bünyesinde yaşayamaz. Sivrisinek ile HIV arasında böyle bir ilişki yok! Gerçekten yok! 8. Birlikte yemek yemek ve yemek paylaşmak HIV pozitif olduğunu bildiğiniz bir arkadaşınızla aynı tabaktan yemek yemeniz ve hatta aynı hamburgerden ya da sandviçten ısırmanız, yani kısaca aynı kaptan yemek yemek ya da yemeğinizi paylaşmak HIV bulaşı riski oluşturmaz. HIV tükürük yolu ile bulaşmaz. Ve lütfen artık bunu konuşmayalım. 38 sene oldu! Bu ancak ağzı yüzü kan içinde olan birini, kendinize de kan revan içinde bırakacak bir biçimde öperseniz mümkün ama HIV pozitif olsun ya da olmasın, eğer arkadaşınızın ağzı-yüzü, kan-revan içindeyse onu öpmeyi ya da yemek yemeği falan düşünmeniz çok ayıp; tutun elinden hastaneye götürün, siz onun arkadaşısınız! Dolayısıyla kap-kacak paylaşmak, aynı bardağı kullanmak, aynı lokmayı paylaşmak, HIV bulaşısı için yeterli ortamı yaratmaz ve sizden ricamız lütfen bu konuda durup durup kafanızda bir şeyler uydurup kendinizi bunaltmayınız. Saçma çünkü. 9. İç çamaşırları İnsan hangi durumlarda ve neden bir başkasına ait üstelik temiz olmayan bir iç çamaşrını kullanır bilmiyoruz. Gelen soruladan bazılarına göre böyle bir gerçeklik var. Sonra bir bakılıyor ki, o başkasına ait olan ama sizin üzerinizde olaniç çamaşırında bazı kalıntılar var. Tabi görünce mide kalkıyor, acaba bu neyin kalıntısı falan diye düşünülüyor. Sonra kafamızda binlerce olasılığı sıralayıp, kendimizi o endişeden bu endişeye savurup duruyoruz (tüm bunları okurken gözünüzde canlandı, değil mi?) Öncelikle bir sakin olun. Her nasıl olmuş olursa olsun, bir kumaş parçasının yani o giydiğiniz başkasına ait olan iç çamaşırının üzerinde kurumuş bir kalıntı varsa dahi, HIV insan vücudu dışında uzun süre yaşayamayacağı için bir risk de yok. Yani bu şekilde HIV BU LAŞ MAZ! Ayrıca hiç üstümüze vazife olmadığını biliyoruz ama yine de sadece kendinize ait iç çamaşırları giymenizi tavsiye ederiz (: 10. Öksürmek ve hapşırmak Yıl 2019. HIV bilimi aldı başını gitti ve yeni ilaçlar HIV pozitif bireyden, HIV negatif bireye cinsel ilişki yoluyla HIV geçişini durdurdu. Fakat sayısı milyonlarla ölçülecek sayıda insan HIV pozitif bireylerle aynı ortamda bulunarak kendilerini tehlikeye attıklarını düşünüyorlar. HIV hava yolu ile bulaşabilen bir enfeksiyon değildir ve eğer bir HIV pozitif birey öksürürse ya da hapşırırsa, o HIV pozitif bireydeki virüsler öksürmek ve hapşırma ile havaya saçılıp sonra da gelip sizin kan dolaşımınıza girmezler. Eğer HIV bu kadar basit bir yolla bulaşabiliyor olsaydı, dünyadaki HIV pozitif birey sayısıyla, dünya nüfusu aşağı yukarı aynı olurdu. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #bilonemsekorun
- Aktivist Silvia Petretti'den ilham verici bir öykü; HIV ile 19 yıl
Aktivist Silvia Petretti'den HIV ile yaşanmış 19 yılın ilham verici öyküsü. Bugüne kadar HIV konusunda kaydedilmiş tarihi başarıları, güçlü ve inatçı HIV aktivistlerinin çabalarından bağımsız değerlendiremeyiz. Pek çok uluslararası toplantıdan tanıdığımız Silvia Petretti, o güçlü ve inatçı aktivistlerden biri. 50 yaşına girdiği bu yıl aynı zamanda HIV ile birlikte geçirdiği 19. yıl olan dostumuz Silvia'nın önce kendi blogunda, daha sonra Huffpost'ta yayınlanan bu ilham verici ve teşvik edici yazısını, sadece HIV pozitifler için değil, yaşantısının herhangi bir bölümünde, herhangi bir sebepten ötürü ötekileştirilmiş, ayrımcılığa maruz bırakılmış herkes ve aktivizm çalışmalarımıza destek olan, olmak isteyen tüm dostlarımız için paylaşıyoruz. Yazıyı okuduktan sonra Silvia'ya iletmek istediğiniz düşünceleriniz, duygularınız olursa, bize iletebilirsiniz. Kendisine aktarmaktan keyif duyarız. iyi okumalar. Sevgili HIV, Bugün itibariyle 19 yıldır beraberiz. Ayrıca bu yıl 50 yaşıma bastım. Hayatımın senin ekseninde şekillendiğini yadsıyamam. Beni pek çok yöne sürükledin. Seninle yükseldiğimi de hissettim; alçaldığımı da.. Fakat kendimi hiçbir zaman 19 yıl önceki kadar yalnız ve zarar görmüş hissetmedim. Ama bugün baktığımda şunu görüyorum: sen benim harika insanlarla tanışmama vesile oldun; artık korku, acı, hastalık ve utanç yerine kendimi yükselmiş, dirençli ve gelişmiş hissediyorum. Bildiğin gibi röportaj verdiğim zamanlarda beni en çok sinirlendiren “HIV virüsünü nereden kaptınız?” sorusu oluyor. Sinirleniyorum, zira gazetecilerin aslında bu virüsle ‘nasıl’ enfekte olduğumla ilgilenmediklerini biliyorum. Onların amacı cıvık bir hikaye ortaya koyup, beni bir kurban ya da pervasız bir fahişe olarak göstermek. Fakat olayların neden başımıza geldiğini irdeliyor olmak bence önemli. 70’li ve 80'li yıllarda orta sınıf bir ailenin bir çocuğu olarak İtalya’da büyüdüm. Babam öğretmen, annem arkeologdu. İleri görüşlü ve eğitimli insanlardı. İtalyan Komünist Partisi ile oldukça haşır neşir bir hayatları vardı. Bana adalet için mücadele etmenin önemine dair sarsılmaz bir inanç aşıladılar. Bunun için onlara minnettarım. Yine de onların dünyanın en harika ebeveynleri olduğunu söyleyemem. Beni sevmedikleri veya sevmeyi denemedikleri için değil. Onlar yalnızca, bir çocuğun ihtiyaç duyabileceği besleyici ve duygusal istikrarı sağlayabilecek donanıma sahip değillerdi. Bunun onların kişisel bir kusuru ya da zaafı olduğunu düşünmüyorum. Bunun sebebi bence onların neslindeki birçok insanda olduğu gibi savaş döneminde büyümüş olmanın sebep olduğutravma ve derin yaralar. Annem annesini 9 yaşındayken kaybetmiş; hem de 1945 yılında savaşın sonra ermesine birkaç gün kala kurtarma operasyonunun bir parçası olarak Amerikalıların sivilleri bombalaması sırasında.. Babam orduda görevli olan dedemi 16 yaşına çok az görmüş, savaş sonrasında da yıllarca savaş suçlusu olarak hapiste yatmış. Çocukluğum boyunca onların Nazi işgalinde, faşist bir rejimde ve savaş devam ederken büyüyor olmanın nasıl bir his olduğuna dair konuşmalarına tanık oldum: korku, kasvetli sessizlikler, kara gömlekliler, açlık, terör ve yahudi arkadaşlarının kaybolmalarına dair anlattıkları, benim en çok duyduğum şeylerdi. Savaş sona erdikten sonra, üniversiteden mezun olmuşlar ve hemen evlenmişler. Fakat her ikisinde de manik depresyon ve anksiyete bozuklukları varmış... Özellikle Annem 60’ların ve 70’lerin psikiyatri anlayışı içerisinde akıl almaz uygulamalara maruz kaldı. İzole bir koğuşta yattı, kendisine elektroşok uygulandı; hatta zihninde durgunluk yaratacak kadar sert ilaçlara maruz kaldı. Annem cinsiyetçi normlara uygun hareket eden bir kadın değildi; işte tam bu yüzden cinsiyetçi psikiyatri dünyası anneme karşı çok acımasız davrandı. Çocukları olarak hem ben hem de erkek kardeşim elimizden geldiğince idare etmeye çalıştık. Ebeveynlerim kötü insanlar değillerdi, sadece bizi koruma, bize rehberlik etme ve bizimle çocukları olarak iletişim kurma açısından yeterince donanıma sahip değillerdi. Bütün bunlardan ötürü, depresyon, güvensizlik, düşük benlik saygısı gibi olgularla boğuşmuş olmam ve ağır uyuşturucular kullanıp seksle çok erken yaşta tanışmış olmam şaşırtıcı değil. Bunları anlatmamın nedeni asla kendimi acındırmak değil. Amacım yalnızca benim ve başkalarının başına gelenleri farklı bir açıdan ve tarihi bir perspektiften anlatmak. Depresyonla savaşan ve kendine güveni sıfırlanmış bir genç kız için 1980’li yıllarda İtalya gibi cinsiyetçi bir ülkede yaşamak felaketin tarifiydi. Genç bir kadın olmak kurtarılmış ve sekse daima hazır olmak şeklinde algılanmak demekti. Ancak güç dengesi sizin aleyhinize işliyordu. Prezervatif talep ettiğiniz noktada eğlenceyi berbat etmekle suçlanıyordunuz. En kötüsü de size fahişe yaftası yapıştırılıyordu. Kazanmanıza imkan yoktu. İşlerin şu anda da daha iyi bir noktada olduğundan emin değilim. Son zamanlarda bu durumlar hakkında epeyce kafa yoruyorum. Havadaki faşizm kokusu fakirlere karşı “tasarruf tedbirleri”, mültecilere karşı düşmanlık, Suriye’de kışkırtılmış bir savaş şeklinde vücut buluyor. Tıpkı zamanında Dover’de yaşanan kanlı savaşlar gibi bölüm bölüm bu trajediye şahitlik ediyoruz. Savaştan, yoksulluktan, şiddetten kaçmaya çalışan mültecilerin süregelen travmasını ve bu insanlara yardım etme konusunda ne kadar aciz kaldığımızı düşünmekten kendimi alamıyorum. Ayrıca travmanın bir nesilden diğerine nasıl aktarıldığını da düşünüyorum. Akıl sağlığımla mücadele etmeye devam ediyorum; depresyon dalgalarını geçiştirmeye çalışıyorum. Tüm bu çabamın beyhudeliğini bana anımsatan sesi ise duymazlıktan geliyorum. Ama sevgili HIV, sen benim gücümün ve esnekliğimin aynasısın. Ölümlülük ve kırılganlıkla yüzleşerek ailemden dahi görmediğim dayanışma olgusunu geliştirdim. Direnç gösteren küresel aktivizm topluluklarıyla bağ kurarak güçlendim. Öğrendiğim en önemli şey HIV ile yaşamın izole bir yaşam olmaması gerektiği oldu. Bugün birçok genç HIV’e karşı korunmasız. Zira depresifler ve bununla baş edemiyorlar. Seks kolay bir konfor alanı olabilir. PrEP gibi HIV önleyici tüm araçları kullanmalıyız. LGBT topluluğuna dair olan kişilerin psikolojik problemleri ve onların uyuşturucu problemleri de ne yazık ki görmeden geliniyor. Geçen hafta bir kadın grubuyla HIV ve akıl sağlığı ve çeşitli hizmetlere ulaşma konularına dair paylaşım faaliyetinde bulundum. Şahit olduğum şeyler cinsel şiddet, HIV, akıl sağlığına dair ciddi problemler ve sefaletti. Bu kördüğümü nasıl çözebileceğimden açıkçası emin değilim. Bu yalnızca HIV tedavisi ilaçlarına (ART), sağlık hizmetlerine veya belirlenemeyen virüs yüküne erişmekle ilgili değil. Bu; barışı, güvenliği ve adaleti de tesis etmekle ilgili bir durum. Bunun anlamı; ihtiyacı olanlara barınma imkanı tanımak ve bu insanları destekleyici bir refah sistemi kurmak. Bu; ancak faşizmin bir daha yükselmemesini sağlayacak; saygının ve merhametin hüküm sürdüğü bir dünyayla mümkün. *Bu yazı öncelikle Silvia Petretti’nin kendi blogu olan The Diary of a HIV+ Activist sitesinde daha sonra ise 29/08/2016 tarihinde Huffpost’da yayınlanmıştır. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey
- UNAIDS'ten Dünya Sıfır Ayrımcılık Günü mesajı
Birleşmiş Milletler'in AIDS ile mücadele ortak programı olan UNAIDS Dünya Sıfır Ayrımcılık Günü'nde tüm ülkeleri ve hükümetleri, yasa ve politikalarındaki ayrımcı uygulamaları incelemeye ve eşitlik, koruma ve eşit katılım sağlamak için olumlu değişiklikler yapmaya çağırıyor. Dünya Sıfır Ayrımcılık Günü için bir demeç veren UNAIDS direktörü Michel Sidibé “Dünya'nın her yerinde, ayrımcı yasalar ve uygulamalar nedeniyle insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Oysa yasalar korumalı, zarar vermemeli. Tüm ülkeler, istisnasız her bireye eşitlik ve koruma sağlamak için yasalarını ve politikalarını dikkatlice incelemeli'' dedi. Birleşmiş Milletler'in AIDS ile mücadele ortak programı olan UNAIDS, her insanın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde belirtildiği gibi eşit itibarını ve değerini hatırlatıyor ve HIV ile yaşayan bireylerim sağlık ve diğer hizmetlere eşit şartlarda erişimi önünde önemli bir engel oluşturabilen ayrımcı yasaları ve uygulamaları değiştirmek için başta hükümetler olmak üzere tüm paydaşları harekete geçmeye çağırıyor. UNAIDS tarafından yayınlanan basın bildirisinde ''Devletlerin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ve diğer uluslararası yükümlülükler uyarınca ayrımcı yasaları kaldırmaya ve insanları ayrımcılığa karşı korumaya yönelik yasaları çıkarmak için ahlaki ve yasal bir yükümlülüğü vardır. Ayrımcılığa son vermek ve yasaları değiştirmek hepimizin sorumluluğundadır. Herkes ayrımcılığa son vermeye yardımcı olacak büyük ya da küçük roller üstlenebilir. 2019 yılı Dünya Sıfır Ayrımcılık Günü 2019 kampanyası, herkesi ayrımcılığa sebep olan yasalara karşı hareket etmeye çağırmaktadır'' ifadelerine yer verildi. UNAIDS'in kampanya broşürünü buraya tıklayarak indirebilir, UNAIDS direktörü Michel Sidibé'nin açıklamasını aşağıda izleyebilirsiniz. www.kirmizikurdele.org #hivhakkindahersey #bilonemsekorun
- Bir yıl daha büyüdük!
-English below- 2018 yılına başlarken, 2017’den daha atak, daha aktif ve daha yoğun bir yıla hazırlanıyoruz demiştik. İşin doğrusu beklentimizden daha yoğun, planladığımızdan daha verimli olduğumuz bir yılı geride bırakıyoruz. 2018 yılında gerçekleştirdiğimiz bazı önemli başarılara göz atacak olursak; *Tüm zamanların en büyük HIV/AIDS konferansı olan Amsterdam2018’e katıldık ve tüm gelişmeleri anlık olarak paylaştık. Bir tür konferans haberciliği denilebilecek bu uygulamamızı bir #kirmizikurdeleistanbul geleneği olarak, katıldığımız tüm etkinliklerde sürdüreceğiz. Konferans ortamında, Amerikan ABC TV'nin ünlü ekran yüzü, HIV pozitif birey Karl Schmid ile yaptığımız söyleşiyi bu linkten izleyebilirsiniz. *Bir AIDS konferansları geleneği olan AIDS Yürüyüşü’nün düzenleyici kurumlarından biri olarak bir ilki gerçekleştirdik. Tarihte, Türkiye’den bir STK’nin, ana düzenleyicilerinden biri ve Türkçe’nin ana dillerinden biri olduğu ilk AIDS March’tan görüntülerini bu linkten izleyebilirsiniz. *İlk imzacılarından ve uluslararası sözcülerinden biri olduğumuz B=B kampanyasının ilk uluslararası konferansına katıldık ve açılış panelinde Nobelli Dr. Anthony Fauci ile aynı oturumda konuşarak, bu kampanyadaki görünürlüğümüzü bir üst seviyeye taşıdık. *Kasım ayında Antalya’da gerçekleşen Türkiye Ulusal HIV/AIDS kongresine sivil toplum temsilcisi olarak katıldık. Tüm etkinliklerde yaptığımız gibi yerinden anlık bildirimler yaptığımız kongrede bir de konuşma yaptık ve Türkiye’nin önde gelen enfeksiyon uzmanlarından bazılarıyla söyleşiler gerçekleştirdik. Bunlardan biri olan Volkan Korten söyleşini bu linkten, diğerlerini YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz. *Türkiye’nin çeşitli noktalarında, gençlerle ve özel kuruluşlarla HIV söyleşileri gerçekleştirdik. *Üzerinde 2 yıla yakındır çalıştığımız ve şimdiden benzerleri yapılmaya başlanan Pozitif Akademi’yi hayata geçirdik. Avrupa’nın en geniş HIV aktivizmi ağı European AIDS Treatment Group (EATG) desteğiyle hayata geçirdiğimiz, modüler ve interaktif yapısıyla Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı HIV aktivisti okulu olan Pozitif Akademi’nin ilk modülünden fotoğraflar için tıklayın. Bunlar 2018’de yaptıklarımızdan sadece bazıları... Tüm bunların dışında, Online HIV danışmanlığı servisimizle Türkçe ve İngilizce binlerce soru yanıtladık, yüzlerce ücretsiz HIV testine erişim sağladık, düzenli HIV bilgisi yayıncılığı ile #hivhakkindahersey temalı www.kirmizikurdele.org'yi Türkiye’nin en çok başvurulan #hivbilgisi kaynağı yaptık. Daha da yoğun ve kreatif olmayı planladığımız 2019’a ise çoktan ve hızlı başladık bile! Ocak ayınca Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşecek olan kapsamlı bir etkinliğe, Türkiye’nin HIV gerçeğini aktarmak üzere davet edildik! Detaylarını önümüzdeki günlerde paylaşacağımız bu etkinlik kapsamında Avrupa Parlamentosu’nda bir de konuşma yapacağız. 2016 yılının ilk aylarında başladığımız ve henüz 3 yılı dahi tamamlamadan, pek çok ilki gerçekleştirdiğimiz bu yolculukta yanımızda olan, destek olan, olumlu olumsuz geri bildirimleri ile öğrenmemize, gelişmemize katkısı olan herkese çok teşekkür ederiz. 2019’da, Türkiye’nin en saygın ve uluslararası bilinirliği yüksek STK’larından biri olma vizyonu ve Türkiye’yi uluslararası HIV gündeminin önemli parçalarından biri haline getirme hedefi ile daha çok çalışacağız. Yeni yılınız kutlu olsun! #kirmizikurdeleistanbul Ekibi ---------------- We are now one year older! When it was just the beginning of the year 2018, we told that we prepared ourselves for a more adventurous, more active and busier new year. Well, actually, now we are leaving a year behind which was busier and more productive than we expected! Let’s see some of the significant achivements we had in 2018: *We attended the most crowded HIV/AIDS conference of all times in Amsterdam and reported from our social media accounts to our followers. As the first sample of “conference reporting” at a local level, we desire to continue this in a more professional way as a Red Ribbon Istanbul tradition in all the events we will attend. Please click here to watch the interview with Karl Schmid at AIDS2018 Conference. *We took part in AIDS March, an AIDS Conference classic organized around the theme U=U and broke new ground in the Turkish HIV community. Please watch the video of AIDS March 2018, which an NGO from Turkey took part in and Turkish was one of the organization’s main languages for the first time. *We attended the first international conference of the U=U movement which we are one of the first signatories and an international representer. We carried our international visibility to upper levels with the speech we did during the conference session, where the Nobel Prize Winner Dr. Anthony Fauci also participated. *We attended to National HIV/AIDS Congress of Turkey, took place in Antalya in November 2018, as the civil society representative and gave a speech in the session we were invited for. Please watch the interview we made with Prof. Dr. Volkan Korten, and for more interviews please visit our YouTube channel. *We organized HIV Talks with youth and employees of private sector companies in various locations in Turkey. *We launched Positive Academy after a 2-year-long hard work which is already been a role model for some other organizations. Please visit our social media account to see the pictures from the first module of Turkey’s first most comprehensive HIV activist education school with its modular and interactive structure, Positive Academy, in cooperation with Europe’s largest HIV activism network, EATG. These are just some what we have done back in 2018... Besides these, also we answered to thousands of questions in Turkish and English we recieved to our Online HIV Counseling Service, we provided access to hundreds of free and anonymous HIV testings, and sure we made our All About HIV themed website the most referenced #hivinformation source with regular HIV information publishings. We have already started the year 2019 which we are planing to be busier and more creative! We are invited to an inclusive event organized by the European Parliament that will take place in January to talk about the HIV facts in Turkey. We also will give a speech in the European Parliament during the event. We would like to thank those who we walked together, who supported us and contributed to our work with their positive and negative feedbacks, during the last almost 3 years since we founded Red Ribbon Istanbul in 2016. We will be working harder in 2019 to reach the goal “making Turkey an important player of international HIV agenda” around our corporate vision “being Turkey’s most trusted civil society organization working in the HIV field, with international recognition and representation”. Happy New Year! #redribbonistanbul Team