top of page

**Koronavirüs ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen!

Güncelleme tarihi: 28 Nis 2020

Yayına hazırlayan: *Arda Karapınar (detaylı bilgi sayfa sonunda) Yayın tarihi: 2020, Mart 29 ---------------------------------------------------------------------------- Hayatlarımıza girişiyle birlikte her şeyi derinden etkileyen ve alışkın olduğumuz gündelik düzeni, iş yaşamlarımızı ve geleceğe dair umutlarımızı tamamen değiştiren Koronavirüs'ün etkileri sadece bunlarla sınırlı değil. Sebep olduğu kaygıların yanı sıra, beraberinde bir çok da soru getiren virüs hakkında kafa kurcalayan konulardan bir diğeri de çalışma ve doğrudan ilgi alanımız olan HIV ve AIDS.


Aralarında HIV ile yaşayanlar, yakınları, doktorlar ve şu ya da bu sebeple konuya ilgi duyanların olduğu bazı insanlar AIDS'in ortaya çıktığı dönemle (erken 1980'ler), Koronavirüs'ün ortaya çıktığı bu dönem arasında bir kıyas, kendilerince çıkarımlar yapıyor ama elle tutulur, anlamlı bir sonuca ulaşamayınca, Türkiye'de bir ilk olarak Kırmızı Kurdele İstanbul tarafından başlatılan ve 4 yıldır kesintisiz bir biçimde uygulanarak başka kurumlara da örnek olan #onlinehivdanismanligi servisimize sayısı şimdiden yüzleri bulan miktarda sorular yolluyorlar. Servisimize geçen hafta, bu başlıkta ulaşan soruların bine yaklaştığını söylersek inanın abartmış olmayız. Bu sorulardan yola çıkarak, büyüyüp giden bu merakın yeni safsatalara, yanlış bilgilere ama en çok da ayrımcılık ve damgalamalara sebep olmasını önlemek amacıyla, konuyu net bir biçimde değerlendiren ve uzman görüşümüzü eğip bükmeden, çok net bir dille paylaşan bir #hivbilgisi yazısı yazmanın faydalı olacağını inandık. Daha da doğrusu, bu yazı zaruret haline geldi. HIV'e ilişkin yeni ayrımcılık ve damgalamaları önlemek amacıyla yazdığımız bu #hivbilgisi yazısını paylaşırken, HIV ve AIDS odaklı çalışmalarımızda sıkça tekrarladığımız bir yaklaşımı bir kez daha tekrarlayarak ''bilgi en etkili korunma yöntemidir' diyor ve cehalete, bağnazlığa, ön yargıya karşı bilime yakın kalmanın hayati önemini vurgulayarak, Kırmızı Kurdele İstanbul markasıyla özdeşleşen sloganımızın altını da bir kez daha çiziyoruz; ''Bil. Önemse. Korun'' İyi okumalar. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Koronavirüs ile HIV'i kıyaslamaktan vazgeçin. Hemen! İnsanlar bize AIDS pandemisinin ilk günlerindeymişiz gibi hissedip hissetmediğimizi, virüsün ortaya çıkışının, etki ve sonuçlarının benzer olup olmadığını ve eğer benzerlikler varsa bunların ne anlama geldiğini sorup duruyorlar. Bu soruya kısa, anlaşılır, hatta bir de ünlem işareti içeren bir netlikte cevap vermek zaruri bir hale geldi; bunu yapmaktan hemen vazgeçin! Kıyaslanacak hiçbir şey yok! Neden mi? Şöyle anlatayım; *AIDS pandemisinin ilk yıllları boyunca ölen insanları HİÇ KİMSE umursamadı.

*Ekonomiler çökmedi.

*İşler durmadı.

*Borsa değişmedi.

*Cumhurbaşkanları, başbakanlar, hükümetler, Birleşmiş Milletler, toplantı üstüne toplantı yapıp, tedbir üzerine tedbir alıp, destek üstüne destek açıklamadılar.

*Daha ilk andan itibaren ilaç, aşı, korunma vb. için milyarlarca dolar harcanmadı. *İlk araştımalar ve ilaçlar için -kasıtlı olarak - yıllarca beklendi! Bunlar yeterli mi? Tüm bunların sebebinin -sanki makul bir gerekçeymiş gibi- 1980'lerin başında ölen insanların çoğunlukla eşcinsel, uyuşturucu bağımlısı, seks işçisi ya da siyahlar gibi zaten toplumun 'saygın' ve 'değerli' bir parçası olmayan insanlar olduğunu düşünenler de çıkabilir. Daha doğrusu çoktan çıktılar bile (Çünkü onlar hep oradalar. İşlerine yarayacak bir felaket olmaya görsün! Hep oradalar. Onlar her felaketin gönüllü tellalları olarak, dünya durdukça orada olacaklar...). Bu tip bir yaklaşım ve anlayışın iğrençliği -şimdilik- bir kenarda dursun, bu düşünce kökünden yanlış, cahilce, hatta bana sorarsanız kasıtlı kötü niyet içeren iğrenç bir üslup. Çünkü gerçek böyle değil. Erken HIV salgını sırasında bununla ilgili herhangi bir konuşma yapmak, basına demeç vermek, hasta insanlar için yardım, destek, dua istemek, seks hakkında konuşmak ve korunmayı ve tedbirleri öğütlemek, sizin de 'diğerleri' gibi Tanrı'nın cezasına ve gazabına maruz kalacağınızın garantisi anlamına geliyordu. İnsanları riskler ve temel bulaş yolları konusunda eğitmek için koca koca ön yargı dağlarını, yalın ayak ve tek başınıza aşmanız gerekiyordu. O günlerde fiziksel mesafeyi korumak çok daha kolaydı. Hatta o mesafe doğal olarak en az beş metre falandı! Üstelik beş metrelik bu fiziksel mesafeyi koyanlar, sadece sosyal çevreniz değil doktorlar, hemşireler gibi hipokrat yemini etmiş 'sağlık profesyonelleri''ydi. Çünkü arkadaşlarımızın bedenleri erimekteydi, her yerlerinde koyu mor cilt lezyonları görülüyordu. İşin doğrusu, onlar en yakınları tarafından bile güçlükle tanınacak haldeydiler. Onlara hastalık izni, koşulsuz ücretsiz tedavi veya sosyal yardım sözü veren hiçbir hükümet kararı yoktu. İstisnasız hepsi, HEPSİ evlerinden atıldılar ve eğer onlara evlerinde bir oda verecek bir arkadaşları olacak kadar şanslılarsa o iyi insanların evlerinde o küçük odalarda, kendilerine ait olmayan, kendilerini ait hissetmedikleri o odalarda, aile ve arkadaş sevgisinden ve temel tıbbi bakımdan uzak bir biçimde yapayalnız öldüler! Hükümetler konuyu -mecburen- ele almaya başladığında onbinlerce insan çoktan ölmüş, bir o kadarı ölmek üzereydi. Bu insanların bir çoğu, bütün bunlara rağmen mücadeleden vazgeçmeyip, belki kendilerinden sonrakilere faydaları dokunur ümidiyle, son nefeslerine kadar sokak protestolarına katılıp, çok değil biraz adalet ve temel tıbbi bakım hakları için güçleri yettiğince haykırdılar.


Öldüklerinde ise kimi ülkelerde, kimsenin katılmasına izin verilmeyen cenazelerde çinko tabut, kireçlenmek ya da betonlanmak gibi çağdaş 'insan' aklı ve kalbinin bugün bile kabul etmeyeceği uygulamalarla gömüldüler. Yukarıdaki koşullara kıyasla 'şanslı' sayılabilecek bazıları ise son yolculuklarına arkadaşlarının isyan, çaresizlik ve gözyaşı karışmış şarkıları eşliğinde uğurlandılar ve -Amerika'da- bazılarının külleri sonsuza kadar dinmeyecek bir utancın siyasi ormanına, Beyaz Saray'ın çimlerine savruldu. Bugün koronavirüs ile mücadelede tanık olup bazen takdir bazen yetersizliği için kızgınlıkla cevapladığınız her önlem biraz da, 80'lerin hepsi ölen o hakiki aktivistlerinin, temel haklar için hükümetlerle yaptığı kavgalarda yükselen ölüm dolu seslerin, hala kulak tırmalayan yankılarının yüzü suyu hürmetine uygulanıyor. Yani bu bir benzerlik falan değil, Bu bir fark! Bu, kendilerinden sonraki kuşakların hayatlarını ölümleriyle değiştirmiş, bu çağda benzerlerini neredeyse hiç görmediğimiz iyi insanların ölerek yarattıkları ÇOK BÜYÜK BİR FARK! ''Sizce bugünler AIDS'in başladığı günler gibi değil mi? Koronavirüs tanısı almak HIV tanısı almaya mı benziyor?..'' Bu sorular ölenlerle, umursamayanlar arasında sıkışıp kalmış insanlar için bir hakarettir. Hastalıkları hastalıklarla, hastaları hastalarla kıyaslayarak ne kendinizi koruyabilir ne de hiç kimseyi tedavi edebilirsiniz. Kıyaslanacak bir şey yok. Saçmalamayı bırakın artık!

---------- COVID-19 hakkındaki diğer yazılarımız;

**Yazıyı arkadaşım Mark. S. King'in bir yazısından esinle ve başlığı aynen koruyarak yazdım. Mark'a çok teşekkür ederim.

*Yayına hazırlayan: Arda Karapınar, Aktivist. 2009 yılından bu yana aktivizm çalışmaları sürdürmekte. Bu süre zarfında yurt içi ve yurt dışında farklı STK’larda yöneticilik yaptı/yapıyor. 2016 yılında Kırmızı Kurdele İstanbul Derneğini kurdu. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’nin Dünya AIDS günü bildirilerini yazdı. 2017 Paris Avrupa AIDS Kongresinde konuşmacı oldu. 2018 Amsterdam Dünya AIDS Konferansında Dr. Anthony Fauci ile birlikte konuşmacı oldu. 2019 yılı Ocak ayında, Türkiye’nin 11 örnek STK’sından biri olarak seçilen Kırmızı Kurdele İstanbul adına Avrupa Parlamentosu'nda konuştu.


Halen Belçika Merkezli Avrupa AIDS Tedavi Topluluğu Bilim Çalışma Grubu (EATG) ve Cenevre Merkezli Dünya AIDS Topluluğu (IASociety) üyesi ve New York Merkezli Undetectable = Untransmittable (Belirlenemeyen eşittir Bulaştırmayan) kampanyasının uluslararası sözcüsü. www.ardakarapinar.me

bottom of page